11 Haziran 2009 Perşembe

Yol TV kurulur, sonra ne olunacağına karar verilir!

Yol TV kurulur, sonra ne olunacağına karar verilir!

Yol TV, AABF (Avrupa Alevi Bektaşi Federasyonu) binasında kuruldu. Eski Köln Alevi Kültür Merkezinin yerinde. O dernek oradan çıkarıldı ve YOL TV oraya yerleştirilmeye çalışıldı. Yola çıkıldı, sonra yolda her şey düzenlenmeye çalışıldı.

Federasyon binasının altına kurularak bir mesaj verilmek istenmişti, o mesaj doğru algılandı ki, bir çok Alevi işadamı Avrupa’nın değişik yerlerinden ortak oluverdiler. Ortaklık çağrıları teve ekranından akmaya devam ediyordu. Ortak bulmak için değişik toplantılar yapılıyor, toplantılara alevi işadamları davet ediliyordu. Çağdaş, laik ve özgür bir gelecek için yola çıkılıyordu ve tanıtım klipleri ortak olmaya davet ediyordu.

Türkiye’nin aydınlık yüzü olmayı hedefleniyordu. Güzel bir hedef koymuşlardı. Solun birliğini, Alevilerin sorunlarını gündeme taşıyacağını güzel cümleler eşliğinde sunuyordu. Ekran klipler eşliğinde, seyircisi ile buluşuyordu. Su TV’den ayrılan bir grup daha tecrübeli olarak yola çıkmıştı.

İsveç’den de ortak bulmuştu. Bir süpermarket sahibi Yol TV’ye ortak olmuştu. Ortaklar toplantısının orada olmasını arzulamıştı. Aynı zaman dilimi içine gelen günlerde ise, çocuğunun düğünü vardı. Hem düğüne gidilmiş, hem de ortaklar arasında bir yol haritası çıkarılacaktı. Doğal olarak kısıtlı imkanlar içinde başlayan TV çalışanları bu olaya duyarsız kalamazdı, daha doğrusu YOL TV yönetimi zorunlu görmüştü ve oradan yayın yapılacaktı. Toplantı izleyiciye sunularak, nasıl güçlü geldiklerini kamuoyuna göstermek istiyorlardı. Bu sayede ‘yol’ yolda aydınlanacaktı. Çalışanlar, yayın için gerekli ekipmanları alarak yola çıktılar ve verilen adrese vardılar. Oraya toplantının yayını ve çekimi için gitmişlerdi. Çekim yapıldıktan sonra geri dönemleri gerekliydi. İş yolculuğu önceden planlandığı gibi yapıldı. Fakat orada onları başka bir sürpriz bekliyordu, çünkü o iş adamının düğünü için başka ülkeye geçilmiş ve düğün bu giden TV çalışanları tarafından çekilmişti. Yolun başında bir farklı yol açılıyordu. Paraya ihtiyaç vardı ve onun için hoşgörü ile yaklaşılmışdı. ‘TV bizimdi, bizim düğünü çekmeyecekte neyi çekecekti?’ diye düşünmüşlerdi büyük ihtimalle. Ortaktı ve ortaklığın gereği sahiplenme duygusu ortaya bu sahneye çıkarmıştı.

İlk başlangıçta olur böyle şeyler, büyük kanallar bile patronlarının her soluğunu çekmiyor muydu? Ortak olduğuna göre, aynı zamanda sahibiydi TV’nin. TV sahibi izleyici değil, parayı verendi. Parayı kim verdiyse ona hizmet etmesi doğaldı. Her kapıyı para açar, düğüne bile TV ekibi getirtilir çekim yaptırılırdı. Gerçi, o günkü olanaklar eğer uygun olsaydı belki canlı bile yayınlatılırdı. (Bunun örneğini diğer alevi kanallarında gördük! Para için canlı düğün yayınlanır, gerçi bunun için ayrı bir kanal mevcuttu ama ortağı olduğu kanaldan yayınlatmak ayrı bir duygu ve memlekette tanıdıklara güzel bir mesajdı!)

Düğün konusu alay konusu olmasına rağmen, artık iş işten geçmişti. Çekim yapılmış ve geri dönüş olmuştu. Fakat, zaman içinde başka bir gerçeklik ile karşı karşıya kalınacaktı. Büyük ortakların firmalarının reklamları ekranda dönmeye başladı. Bu sayede reklam alınabileceği izleyiciye sunulmuş oldu. Çünkü ekranın tek geliri vardır, reklamlar, eğer arkada bir devlet kurumu yok ise. Devlet kanalı olmadığına göre, elbette YOL TV reklam alacaktı ve aldı da!

Reklamlar öncelik ile yakında olandan alınır. Etnik TV’lerin daha başka büyük dezavantajı vardır, daha geniş kesime seslenemedikleri için, etnik pazardan kendisini geçindirmek zorundadır. Baştan pazar alanını ve seyircisini kısıtlamış durumdadır. Bu kıt imkanlar içinde yayın en az çalışanı ile seyircisi ile buluşmaya devam ediyordu. Ortaklar içinde işçiden tutun, bilim adamlarına kadar geniş bir alevi kesimi olmaya başladı. Paralar toplandıkça TV yönetimi rahat bir nefes alarak, kafalarındaki TV’yi yaratmaya çalışıyorlardı.

İlk haftalar içinde TV ortakların mı, yoksa alevi kurumların mı olduğu tartışması yaşandı. Eğer kara geçecek bir kurum olursa, bu durumda ortaklara nasıl bir pay dağıtım yapılacağı konuları zaman içinde tartışılmaya başlanmıştı. O dönemde yönetimin başında olan Hıdır Temel çalışanlara bu kanal Alevilerin değil, ortakların ve kişilerin olduğu bilgisini veriyordu. Fakat başka tarafta başka tartışmalar oluyordu ve ortaklar Fransa’da yapılan bir toplantı ile bu kanalın Alevilerin kanalı olduğunu açıklamışlardı. O toplantı görüntüleri de ekrandan yansıyacaktı elbette. Her şey şeffaf ve kamuoyu önünde olmalıydı.

Alevilerin kanalı vardı ve bu kanal AABF çatısı altındaydı. Diğer kanallardan farklı olarak örgütlenmeye ve örgüte doğru mesajlar veriliyordu ve yapılan etkinlikler canlı ya da banttan yayınlanıyordu. Kanalda bu arada reklamlar dönmeye başlamış ve reklamlar büyük ortakların işletmeleriydi. Reklam ücretleri alınmıyordu, çünkü onlar büyük ortaktı ve doğal olarak ekrandan onların reklamları olması gerekliydi. Bu reklamlara bakarak belki başkaları da reklam verebilirdi. Reklam vermek öyle her baba yiğit veremezdi, çünkü riski içinde taşıyordu. Kızılbaşların yerinden alış veriş yapmayın öğretisi (önyargısı) henüz kırılmış değildi. Reklam veren, kendi kimliğini açıklamış ve nerede durduğunu dünyaya haykırmış oluyordu. Etnik TV’ler o yüzden alması gereken reklamları dahi alamaz konumdalar, çünkü reklam veren o riske girmek istemiyor. Bugün bile ünlü olanlar alevi olduklarını saklıyorlar, eğer devlet içinden ya da başka yerden beklentisi var ise.

Yayınlanan reklamların yayın süresi ve uzunluğunu alın ve en düşük ücretten ücretlendirin, bu durumda bunların ortaklığı bitmiş olmuyor mu? Reklamlarında bir sınırı olması gerekli ama sınır yoktu. Büyük ortaklar bir bakıma verecekli konuma düşmüş olmalarına rağmen, bu seslendirilmedi. Fiili olarak en düşük ortaktan bile daha düşük ücrete ortak olmalarına rağmen, büyük ortak işlevi görüyor ve toplantılarda bu ortaklık katkısına göre söz ve oy hakkına sahip konumdadır. Ortaklar bu durumu neden ele alamazlar, çünkü TV ekonomik sıkıntıya girdiğinde gidilecek kapı olmak zorundadır. O iş adamları bir anlamda Donkişot görevini görmüşlerdi, Donkişot’a saygı gereklidir!

Kısaca açıklamaya çalıştığım bu durumda küçükte olsa bir ilkesizlik görmüyor musunuz? Demokrasinin gereği, katkıya göre oy kullanma ve söz hakkı ortadan kalkmış olmasına rağmen, hala bu ortakların TV üst yönetiminde bulunmaları nasıl açıklanır?

Kuruluş aşaması ve daha sonraki aşamalarda yönetimde yer alanların Türkiye ve Köln arasında haftanın hemen hemen her günü gidip gelmeleri ve uçaklara ödenen ücretlerin (kimler tarafından ödendiğini sormuyorum bile.) hesabı tutuldu mu? Elbette tutulmuştur, çünkü uçak biletini veren firma parasını istemiştir, o kayıtlar o firmada mevcuttur. İstanbul’da büro tutulduğu ve orada yatırım yapıldığı kuruluş aşamasında söylenmişti ama kurulduktan yıllar sonra söylenen yerde değil, başka bir eski alevi kanalın stüdyosu kiralanarak söz hayata geçmiştir. Bu arada sözde bürolar için görüşmeler yapılmış, ekipmanlar için paralar harcanmıştır, otellerde kalınmıştır, doğal olarak eğlence içinde bütçe ayrılmıştır. Bu durum elbette kimsenin gözüne batmadı. Önemli olan kurumdu ve kurumun ileri gitmesi için aleviler her türlü özveriyi göstermekten çekinmiyordu.

İşsizlik maaşından bir kuruş ayırarak ortak olmak için senet alanlar elbette bu gelişmelerden haberi yoktu. Para vardı başlangıçta, sonra para yok oldu. Paranın nasıl buharlaştığını kime sorulacaktı?

Yol TV yayına başladıktan sonra nasıl yol alacağına karar verilmişti. Çalışanın maaşı aksamlar ile ödenir, ama uçak ücreti hemen ödenirdi. Çalışanın parası belki gidiş geliş uçak ücretine eş değerdi, çünkü tarifeli seferler ile İstanbul’a gidiliyor ve dönülüyordu. Sabah İstanbul, akşam Köln! Onlar uçmaktan vazgeçmediler ama çalışandan özveri beklendi. Çalışana o kadar değer verildi ki, para verilemeyeceğini bile söylemeye tenezzül etmediler. Çalışan aybaşı geçmesine rağmen alamadığında öğreniyor, durumun ne vahim olduğunu. Her seferinde başka bir şeyler söyleniyor ve söylemde kalıyor! Söylemde kalınmasının en büyük kanıtı, hala ödenemeyen ücrettir…

Hiç yorum yok: