19 Mayıs 2010 Çarşamba

Yaşan şehir ve atalarla gurur duymak!

Yaşan şehir ve atalarla gurur duymak!

“Atalarımızın yaptıkları ile gurur duyuyoruz, çünkü onların yaptıkları birikim ile bugünkü seviyemize ulaştık! “

Bu sözü içimizden biri söylemiyor, eğer söylemiş olsaydı bugünkü kadar yağmalanmış şehirlerimiz olmazdı. Şehirlerimiz, atalarımız ile ne kadar gurur duyduğumuzun sergilendiği yaşayan alanlardır.

İstanbul şehrinin fethini izleyen Şehir-i Üsküdar; bugün, İstanbul’un yağmalanmış tipik bir semt özelliğini göstermektedir. Üsküdar, tarihin izlerini betonların altına saklarken, var olanlarda yaşadığımız çağın ideolojisine uygun kimliksizdir. Kimliksizleştirilen şehir Üsküdar, diğer şehirlerden aslında pek farkı yoktur. Yağmalama; daha modern yaşam ve daha rahat yaşamak olarak algılanan, beton binaların güvensiz sokakları içinde, geçmişin sanki izlerini taşıyormuş gibi, çarşaflı kadınların sokaklarda gölge gibi dolaştığı alanlar olarak algılanmaktadır. Bugün geçmişin ve atalarının izlerini arayanlar birkaç camii ve birkaç hamama bakarak neyi algılayabilecekler ve nasıl günlük yaşamın aktığını çocuklarına aktarabilecekler?

Bugün turistlik amaç için yapılan birkaç düzenleme dışında, tarihimizin ve atalarımızın izlerini sürmeye kalkacak bir ilkokul öğrencisi, o dönemi nasıl gözünde canlandıracaktır? Eskiden kalma birkaç minyatür ve kartpostal görüntüsü dışında, elde kalanlar ile neyi algılayacak? Türküler ve o dönemin müziği belki evlere ve sokaklara göre daha şanslı ama bizim ne kadar müziği ve türküyü yok ettiğimizi ve unuttuğumuzu bilmediğimden, bu karşılaşmayı da yapamam. Çünkü şehirleri yağmalayanlar, şehrin ürürünü olan günlük yaşamı ve birikimi de yağmalamıştır!

Binalar mı şanslı, türküler mi diye soru soracak konumda dahi değiliz, çünkü gözlerimizle gördüğümüzü, kulaklarımız ile duymaktayız, bugün sokaklarda sadece motor sesleri hakimken, geçmişte sokaklarda çocuk sesleri yanında, sokak satıcıları ve sokakta yaşayan ailelerin de seslerini duyarmışız! Elimize geçen birkaç öykü ve romanda o günleri bu şeklide okumuşuz! Gerçi ben çocukluğumda biraz izlerini yaşadım ama bugün o izleri bile yok ettik! Standart bir yaşam yaratmak adı altında, sokaklar ve yaşam betonlara emanet edildi! Gerçi binaları oluşturan alt yapıdaki demir ve kum ‘çakma’ olarak kullanılsa da görüntüsel olarak sağlıklı gibi gözüküyor!

Yağmalamanın acı olarak sergilendiği şehir Üsküdar, eskiden kalma birkaç yapıyı kurtarmak için yok edilenler yanında, çok küçük hatta nokta kalan alanları, modern algılayış içinde koruma yerine kaderine bıraktığını görmekteyiz. Herhangi bir zaman içinde yollarına çıkın ve eski bir su yolunun üzerinde olan çeşmelerin akıbetini izleyin. Çeşmelerin musluğundan su akmıyor, hadi bunu şehrin alt yapısı ile biraz hoşgörü ile görebilirsiniz, çünkü su, petrol kadar değerli bir sanayi ürünü olmuştur, doğanın içinden koparılan, alınıp satılan bir metaya dönüştü ve musluklar özgürce işlevini yapan yerler olmaktan çıkmıştır. Bunu gelişen kapitalist ilişki içinde açıklayabilirsiniz, fakat açıklanamayan şey, eski çeşmelerin üzerine yapılan duvarlar. Bu duvarlar elbette bir binaya aittir. Hatta o kadar ileri gidilmiş ki, eski görünümlü bir ev -ve sanırım ev sahibi geçmişine bağlı ve evi satmamış-, uyanık mütahit; “madem satın alamadım, o zaman çatına bir duvar öreyim de gölgemde kal!” der gibi çatının üzerinden gökyüzüne uzanan daireleri konduruvermiş. Ters L harfi gibi binaları Üsküdar içinde görmek şaşırtıcı değildir. “Satın alamadım ama Allahın havasın da tapusu yok ya” demiş ve çatının üzerine bina ekleyivermiş, katlar çıkıvermiş. Hani derler ya, İstanbul büyük depremi bekliyor! İstanbul büyük depremi yağmalandığı gün yaşamış! O yağmalama günü; ne zamandır ve ne zaman başlar, ne zaman biter kimse söyleyemez, çünkü her an ve her saniye bir yer yağmalanmaktadır.

Üsküdar’ı Üsküdar yapan sokaklar artık yok, peki geçmişin hiç izi yok mu? Elbette var diyerek mezarlara yönelirseniz büyük hayal kırıklığı ile yaşarsınız, çünkü mezarlardaki düzensizlik ve ölüye gösterilen saygı ile karşılaşırsınız. Yaşayana ne kadar saygı duyuluyor da, ölüye saygı olsun! Haklısınız, saygını olmadığı yerde, yağma kültürünün her türlü artçı sarsıntısı ile karşılaşabilirsiniz. Eskiden günümüze ulaşan şanslı birkaç mezar taşı da bir kenara atılmış ve kaderleri ile baş başa bırakılmıştır. Hadi eskileri hiç önemsenmiyor, ya şunun şurasında on yıl önce ölenler? Onların bile mezar yerlerini koruyabiliyorsa şanslılar, çünkü onların yeri sökülüp başkasına satılmaması büyük şans eseri olarak ortada durabiliyor. Karacaahmet Mezarlığı, İstanbul içinde tarihin izlerini taşır, fakat aynı zamanda yağmanın da izlerini açıkça taşır. Düşünebiliyor musunuz, Alevi dergahının bahçesinde suni inançlı birinin mezarı durabiliyor. Alevileri o kadar yok saymışlar ki, tam dergahın arka kapısına kadar gelmişler. Artvinli, Rizeli ailelerin aile mezarlıklarını görmek şaşırtıcı bile değil. Alevi dergahın üç tarafına modern camiler yapılmış, hadi dersiniz bir anlam verilebilinir, ama dergahın kapısına kadar izin verilen mezar yerlerine ne anlamlar yüklenebilir! Eğer yağma yapanlar utanmazsalar dergahın içine de parselleyecek ve satacaklardır. Çünkü kar hırsı o kadar gelişmiş ki, artık o hırsın boyutunu kimse düşünemiyor!

Atalarımızın yaptıkları ile gurur duyuyoruz sözünü bugün kim söyleyebilmektedir? Tarihi, okul kitaplarında öğrenen ve belirli ideolojik bakış ile atalarının sadece kahramanlıklar ve zaferler yaptığına inanların bakış açısı içinde söylenebilir, fakat tarihin karşılaştırmalı olarak öğrendiğinde yaşanan travmanın hesabını kimse görmek istemiyor, algılamıyor.

Dün dündür, bugün önemli olandır. Boş ver dünü ve eğer yapabiliyorsan, bugün, dün yaratılan ve biriktirilen tüm değerleri paraya dönder ve çağın nimetlerinden yararlan! anlayışı yağma kültürünün temeline hakimdir. Atalarından gurur duyduğunu söyleyenlerin, sadece sözde kalması ve sözü her şeyin senedi olarak görmesi gibi bir durum yaşamaktayız. Bugün karşılıksız senetlerin çok olmasının altında, acaba bu sözde yaşamak ve geçmişe sözde sahip olmak düşüncesi yatıyor olmasın? Sokaklara hakim olanların sözde senetleri gökyüzünde martılar kadar çok! Sözü senet olanların hakim olduğu bu yağma kültüründen kurtulanlar kendisini şanslı görebilirler, çünkü yağmanın boyutunu dünü göremediğimiz için karşılaştırma bile yapamıyor konuma geldik.

Hiç yorum yok: