14 Kasım 2010 Pazar

Krizden çıkış yolları…

Krizden çıkış yolları…

Dünya, büyük bir kriz içinde uzun süredir yaşıyor, ülkeler kendilerince ekonomik krizden çıkış yolları aramış olmalarına rağmen, bu kriz gün geçtikçe daha da genişleyen girdap olarak sürmektedir. Kriz, global bir sorun olarak önümüzde durmaktan çoktan çıktı, içine hepimiz almış durumdadır.

Global çapta krizden çıkış yollarını aramak için çeşitli zirveler kuruldu ve zirvelerde evrensel çapta çözüm yolları aranmıştır, fakat işin başındaki gelişmiş devletler, (teknolojiyi elinde bulunduran) öncelikle kendilerini gördükleri içinde; gerçek anlamda çözüm bulunamamıştır. Ürettikleri çözüm yolları, girdabın daha da büyümesi anlamına gelmektedir.

G8 ve G20 adlarını alan zirvelerden, bugüne kadar gerçek anlamda politikaların üretilememesi; ülkelerin kendilerince çözüm yollarına gitmesine sebep olmuştur. Her zirve sonucunda; ülkelerde işsizliğin daha da tırmanması anlamına gelmektedir. İşsizlik, doğal olarak yerleşik düzeninde bozulması anlamına gelmektedir. Orta sınıf gün geçtikçe erirken, tarihsel olarak bir biri ile mücadele eden sınıflar arasında uçurumda artmaktadır. Sınıflar arasında güç dengeleri; parayı elinde bulunduranların lehinde gözükmesine rağmen, bu sadece sanal bir yanılgıdan öte anlam ifade etmemektedir. Çünkü iki grup arasında duran orta sınıfın ortadan kalması, sırça köşklerin savunmasız kalması ve yıkılması anlamına gelir, her ne kadar ellerinde çok güçlü silahlarda olmuş olsa. Doğal yıkıma karşı hiçbir güç duramaz!

Kriz, yeni bir sistemi ortaya çıkarabilecek potansiyeli içinde taşımaktadır. Öngörülerimiz içinde yer almayan yeni ilişkiler bu krizin çıkış noktası da olabilir.

Ulusal sınırlar içinde, kendi çözüm yolunu üretenler; teknolojinin transferi ve silahlanma sanayisi için güç biriktirmeye yönelik adımlar atmaktadır. Ülkemiz bu teknolojik transferler için adım atmak için yıllardır uğraşmaktadır. Nükleer santrallerin kuruluş temelinde de bu teknolojinin transferi fikri yatmaktadır. Bu sayede, nükleeri kontrol edebilmek; oluşacak olan savaşta, bir denge olarak kullanmayı sözlerin arkasında saklamaktadır. Bu amaçla yapılan pazarlıklarda; ülkeler, ittifak içinde olacaklara göre rotalarını belirlemektedir. Dengeler, kriz döneminde önemli roller oynar.

Kriz dönemlerinden çıkış yolu olarak; genellikle savaş görülmüştür. Savaş, global çapta olduğunda, global krizin yeni çıkış kapısı olarak görülmüş ve bugüne kadarda uygulanmıştır. Küçük çaplı çatışmaların, savaş sanayisini desteklemekle birlikte, genel krizden kurtuluş için çare olmadığı Irak ve Afganistan işgalleri ile kanıtlanmıştır. Bu iki işgal sırasında; beş milyon insanın ölmüş olması, silah sanayisi için cazip gelmemiştir. Ülkelerin yeniden inşası gerçekleşememiştir, ABD ve diğer gelişmiş 8 devletin firmaları bu işgallerden gerektiği kadar (bekledikleri kadar) yararlanamamışlardır. Sadece elde ettikleri gelirler, göreceli olarak refah sağlamış olsa da, borsalardaki düşüş, yeterli olamadıklarını çıplak olarak ortaya sermiştir. Firmalardan işçi çıkarmalar devam ederken, firmalar en düşük maliyet ve emek için Çin ve Hindistan gibi ülkeleri kendilerine üs seçmiş olmalarına rağmen, oradan elde ettikleri gelirler, kendi ülkeleri içinde Çin mallarına ve Çinlilere karşı bir düşmanlık geliştirmekten başka anlam ifade etmemiştir. Ulusal piyasalarında canlanma meydana getirmemiş, hizmet sektörü yeteri kadar istihdam sağlayamamıştır.

Kriz, girdabını geliştirirken; savaş çanları daha güçlü çalmaya başlamıştır. Savaş için koşulları oluşturan ulusal sınırlar içindeki yabancı düşmanlığı ve sonradan yaratılan İslam düşmanlığı gelişmekte ve sağ partilerin yükselmesi her ülkede görülmektedir. Muhafazakar partiler içinde gelişen ırkçı söylem, yeni partilerin doğmasına ve bu partilerin daha da sağ çizgi içinde cepheler oluşturmasına şahitlik yapmaktayız. Bunu da; cephede savaşacakların hazırlık aşaması olarak okuyabilirsiniz. Düşman yaratılırsa, onu yok etmek içinde koşullar oluşmuş demektir. Bu koşullar; girdap içinde döndüğümüz krizden çıkış kapısı olarak önümüzde durmaktadır.

Savaş, yukarıya doğru artış gösteren dünya nüfusunun azalmasını değil, artmasına sebep olacaktır. Hiçbir savaş nüfus planlaması için çıkmaz, bugün nüfusun fazlalığı dünya insanın önemli bir kesiminin açlık içinde kalmasına sebep olarak gösterilmiş olması, sadece görüntüseldir ve hiçbir bilimsel temeli yoktur. Kriz ile nüfus ile direkt bağlantı kurulamamış olmasına rağmen, en çok etkilenen bu istatistiki insanlardır. Yaşam kalitesi büyük kesim için düşerken, küçük bir azınlığın yaşam kalitesi gün be gün artmaya devam etmektedir. Bu durumun en çıplak olarak göreceğimiz yer ne yazık ki, bizim memleketimizdir. Dünya zenginler listesine onlarca zenginimizin yer alması tesadüfi değildir. 20 lira için bir birini çiğneyenlerin ülkesinde, en lüks arabalar için garaj yapılan ülkedeyiz. Bir adamın garajında onlarca araç yan yana dururken, 20 lira için devlet dairesi kapısını yüzlerce kez çalanlar bu ülkede yaşamaktadır.

Savaş kaçınılmaz olarak gelmektedir, ayak seslerini gün be gün yükseltmektedir. Bu savaşa hazırlık içinde olanlar, gün be gün silah ve vurucu gücünü güçlendirmek için sanal ya da küçük çaplı çatışmalar yaratarak, ordularını eğritmekte ve dinamik olmalarını sağlamaktalar. O yüzden bir çok ülkede iç çatışma ve o çatışmalar içinde, dış güçlerin askerlerinin bulunması tesadüfi değildir, uygulanan bir savaş oyunun provası niteliğindedir.

Kürsel çaplı salgın hastalık yaratan virüslerin ikide bir ortaya çıkıp, sonra yok olması, ilaç sanayisini canlandırmak için üretilen dedikoduların global çapta nasıl panik havası yarattığına şahitlik ettik, o yaşadıklarımız sadece genel provanın bir parçası olduğunu bugün daha çıplak olarak görmekteyiz. Her birimizi savaş oyunun bir parçası olduk geçmişte.

Savaşın parçası olmak istemeyenler, bu krizden çıkışın sadece savaş olmadığını, o küçük azınlığın servetinin dengeli dağıtılması gerektiğini vurgulamamız ve yeni dengeler oluşturmamız gereklidir. Sırça köşkte yaşayanların köşklerine bir kuru kafa atmamız yeterlidir, o kuru kafa o köşkleri alaşağı edecektir. (Sabahattin Ali, Sırça Köşk masalında anlattığını daha da bilince çıkarmamız gereklidir diye düşünüyorum.)

Not: bugüne kadar yazdığım köşe yazılarını kitaplar halinde PDF dosyası içinde toparladım. Kitaplarıma ulaşmak için www.galatagazete.com adresine girmeniz yeterlidir. Orada Galata Gazete butonu altında Kitap PDF linkinin altında durmaktadır. Kitaplarda; geçmişe benim kişisel tarih penceremden nasıl baktığıma şahit olacaksınız. Her yazının altında ne zaman yazıldığına dair tarih bilgisi mevcuttur. O gün onları düşünmüşüm ve paylaşmışım. Kişisel tarihimin içinde düne bakmak isterseniz, size sunduğum kitaplardan istediğiniz gibi indirip okuyabilirsiniz, dostlarınız ile paylaşabilirsiniz.
Keyifli okumalar…
İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok: