5 Aralık 2010 Pazar

Nefret söylemi…

Nefret söylemi…

Nefret; devlet kurulduğu günden beri varlığını koruyor, çünkü devlet olmak için sınıra ihtiyaç vardır, sınırın olması içinde düşman. Düşman olan yerde, nefret duygusunun beslenmesi gereklidir, ki iktidar varlığını koruyabilsin.

Nefret söylemi, bir birikimin sonucunda ortaya çıkar, o birikimler tarihsel köklerini yaratmaktadır. Nefretin ortaya çıkması için uzun bir geçmişe de gerek yoktur, sizin ile sadece komşu olması yeterlidir. Bir de görülmeyen düşmanlar vardır, o düşmanları görüp görmemek önemli değildir, ama görünmeyen düşman; görünen düşmana göre daha tehlikelidir ve yok edilmesi için sürekli canlı tutulur.

Her kültürün, her toplumun, her cemaatın nefret ettiği bir şeyleri vardır, çünkü toplumsal varlık için sıva işlevini görür. Fakat sıvasızda toplum inşaat edileceği ve yaşatılacağı pek düşünülmez. İktidar hırsının olduğu yerde, düşmanlığın beslenmesi gereklidir, düşmanlık ise; nefret duygusunun her alanda okşanması ile mevcuttur.

Nefret duygusu kişisel olmaktan çok toplumsal normların ve doğruları ile gelişir ve değişir. Kişisel nefret duyguları kişisel etki yaparken, toplumsal nefret duygusu tamamı ile toplumun doğruları ve tarihe bakış açısı ile ilgilidir. Resmi ideoloji ile beslenen bu duygular, resmi tarihin eğitim yoluyla bireylere verilmesi ile ulusal sınırlar içinde nefret duygusunun; toplumsal normlar içinde normal karşılanmasına ve o duyguyu yaşayanlar devlet sınırları içinde doğal karşılanması ile karşı karşıya kalırız. O kadar ileri düzeye gider ki, o toplumun konuştuğu günlük yaşam içinde kullanılan kelimeler de, nefret duygusunun karşılığı cümlelere dönüşür. O cümleleri toplumun hangi kesimi içinde kullanırsanız kullanın, rahatsızlık vermez.

Nefret söylemi farkında olalım olmayalım; yasalar ile belirlenir. Yasaların izin verdiği nefret duygularımızda vardır. Devletin belirlediği yaşam alanları ve düşünce biçimimiz içinde, nefret duygularını besleyen düzenlemeler vardır. Her toplumun içinde bu duyguları besleyen ve geliştiren düzenlemeler varlığını korumuştur, çünkü bu duygular devletin ve sistemin devamı için yaşamsal bir anlamı vardır. Devlet; düşman olmadan yaşayamaz!

Nefret ettiğimiz ne ise; onu, her olumsuz olay karşısında kaldığımızda, altında o nefret ettiğimizi arar ve hatta buluruz da. Buna uygun düşünce biçimimiz ve dilimizin bize kazandırdığı düşünme yöntemi uygundur. Hangi kültürden geldiğimiz ve hangi dili konuştuğumuz çok önemlidir, her dil kendisine ait düşmanlar yaratır ve besler, o yüzden her toplumun ve kültürün nefret duygusunu besleyen anahtar kelimeler, yani uyarıcılar her zaman vardır ve bilinçli ya da bilinçsiz olarak beslenir. Bu beslenme sonucunda, bireyin tepkileri, bu bilinç altındaki nefret duygusunun bir yansıması olarak ortaya çıkar. İster üniversite mezunu, ister ilkokul mezunu birey olsun, bazı olaylar karşısında birey ortak tepki verir, sevincini, üzüntüsünü, neşesini bu toplum normlara uygun olarak ortak verir. Toplum duygularını ve varlık sebebi gördüğü ne varsa, toplumun genel kabul gören doğrularıdır ve toplumun doğruları sabit değildir ve değişkenlik gösterir zaman içinde. Dinamik toplum içinde de doğal olarak nefret ve sonucunda yaşanmışlıklar varlığını koruyacaktır. Hatta nefret edilen şey ortadan kalmış olsa da, duygusu varlığın koruyacak ve dil ile ileriki kuşaklara taşınacaktır.

Nefrete karşı mücadele ancak ve ancak toplumun karşılaştırmalı tarih bilincinin gelişmesi ile ortaya çıkacaktır, kendi içinde yaşayan ve kapalı toplumlarda nefrete karşı mücadele olmaz, ilişki ağının gelişimi ile birlikte nefrete karşı mücadele ortaya çıkar. Teknolojideki gelişmeler sonucunda, ulusal devletin yaratmış olduğu tarih bilinci yıkılmaya yüz tutarken, doğal olarak toplumlar içinde nefret ve ırkçılık gibi kavramlar insanlık düşmanı olarak algılanmaya ve toplumlar; nefret duygusunu besleyen, açıktan beslenen kaynaklara doğru sorgulamaya başlamıştır. Bu da doğal sonucu olarak; devlet ve varlığı sorgulanmaya, -şimdilik çekingen tavırlar ile - gidilmesini de beraberinde getirmiştir.

Devlet, varlık sebebinin önemli saç ayağından birini kaybetmek üzeredir, çünkü o güne kadar öğretilen ve kuşaklardan kuşaklara aktarılan nefret söylencelerin birer şehir efsanesi olduğu ortaya çıkmaktadır. Uluslar üstü yasaların ulusal yasalardan üstün olduğu ve zorunlu olarak ulusal sınırlar içinde kullanılması sonucunda, bireyler dildeki ırkçılıktan, duygusal olarak nefretin sorgulanmasını da beraberinde getirmiştir. Yaşadığımız toplum bize öğretildiği gibi homojen değil, heterojen olduğunu ve tek tarih yerine karşılaştırmalı tarihin sonucunda yeniden geçmişin sorgulanması ile karşı karşıyayız.

Nefrete karşı mücadele ulusal sınırlar içinde her ne kadar önemli olsa da, evrensel kuralların ve normların oluşması ile daha anlam kazanacaktır. Azınlıkların hakları ancak ve ancak evrensel yasaların katı şekilde ulusal sınırlar içinde kullanılması ile eğitim programın ve tarih bilincinin yeniden düzenlenmesi ile birlikte mümkündür.

Yasalarda var olan nefret duygularını besleyen düzenlemelerin ortadan kaldırılması, yasaları uygulayanların nefret duygularına göre karar vermelerinin ortadan kaldırılması ancak ve ancak verilen her kararın sorgulanması ile mümkündür.

Nefreti besleyen duyguların kökten ortadan kaldırılması, düşman kavramının ortadan kaldırılması ile mümkündür, bu ancak ve ancak devlet kavramın yeniden yorumlaması ile mümkündür. Bugün yaşadığımız çağ, düşmanlıkları besleyen ve yeni düşmanların yaratıldığı, yaşam bakışımız içine yeni nefret duyguların kazanıldığı bir geçiş sürecinde bulunmaktayız.

Yeni teknoloji ürün olan yeni medyanın yaratılması nefret duygusunun global çapta beslenmesini beraberinde getirmektedir. Nefret sanki bulaşıcı bir virüs gibi çok hızlı bir şekilde yaygınlaşmakta ve yeni savaş aracı olabilmektedir. Bu araçlar eğer evrensel yasalar içinde ve istisnasız kontrol edilmesi ve evrensel yasalar ile yönetilmesi ile; bu yaygınlaşan savaş tohumu olan nefretin kontrol altına alınması ile mümkündür, aksi halde bu duygu daha büyük yıkıcı bir çatışmayı besleyecek ve hızlı bir şekilde global çatışmayı yaşamamız ile sonuçlanacaktır. Nefret yeni biçimi ile virüs gibi yaygınlaşırken, ona karşı yürütülen anti nefret söylemleri ne yazık ki şimdilik çok zayıf konumdadır. Nefret duygusu öyle bir şeydir ki, toplumu tek vücut yapmakta ve karşı tarafı linç etmeye kadar götürebilmektedir, yani toplumun ve yöneticilerinin gözlerini karartabilmektedir. Bu durumu ülkemizde kısa süreç içinde bir çok olayda yaşadık.

Hiç yorum yok: