13 Şubat 2011 Pazar

Can suyu göçmenden!

Can suyu göçmenden!
Almanya’ya işçilerimiz; önce iş gücü için gittiler, Almanlarda onları işgücü olarak gördüklerinden dolayı makinenin bir parçası olarak algıladılar ve parça değiştirilmeye ihtiyaç duyulduğunda çıkarıp atacaklardı ama olmadı, işgücü olanlar insana çıktı. Atamadılar. Atamayınca onlara zorluk çıkardılar, aralarına almadılar ve görülmeyen yasalar ile onları toplum dışında atarak getto’larda yaşamalarını olanaklı kıldılar.
İşgücü için gidenlerin çocuklarını önce sevdiler, dillerini öğrettiler ama bir baktılar ki, kendi işlerini alacak bu çocuklar ve korktular, korktuklarını da hissettirmediler ve bir şekilde görünmeyen yasalar ve duvarların arkasındaki fısıldamalar ile yeni uygulamalar hayatlarında yeni düzenlemeler yaptılar. Çünkü Almanya göçmen ülkesi değildi.
Saf hale getirilmiş ülke yeniden karmaşık ve değişik kültürlerin bir arada yaşadığı ülke olamazdı.
Kafalarda olanlar konuşulmaya gerek yoktu. Görünmeyen el ile kafadaki düşünceler bir bakmışsınız hayat bulmuş, yasalar ise ona göre düzenleniyordu, çünkü Almanya gün geçtikçe zenginleyeceğine fakirleşiyordu ama istatistikler tersini söylüyordu. Halk fakirleşiyordu ama Alman İstatistik Kurumu zengin olduğunu söylüyordu. Rekorlar kırılıyordu, nedense rekorlar hep işler tersine gittiği zamanlarda kırılır, iyi olduğunda ise kimse rekorlardan haberi olmaz…
Alman ekonomisi rekorlar kırarken, aynı zaman dilimi içinde dünya ekonomisi daralırken, alman halkının da yaşam kalitesinde bir düşme gözlenmeye başlandı. (Elbette burada nereden baktığın ile ilgilidir, geniş açıdan bakarsanız düşme gözükür, ama işveren açısından ve elit tabaka açısından bakarsanız yaşam kalitesi yükseldiğine şahitlik edersiniz.) Önce yasalar ile sosyal haklar düzenlendi, yıllardır mücadele ile elde edilmiş haklar; sendikalar ile anlaşılarak ortadan kalktı, budandı, işçi yalnız kaldı. Ya sesini çıkarmadan çalışacak ya da sosyal kasaya muhtaç olacaktı.
Sosyal kasa birleştirilmiş ve tekleşmişti. Tekleşen sosyal kasaya, yasayı koyanın adı verildi ve bütün birikimler silindi, yok oldu. Geçmişte hangi konumda çalıştığın önemli değildi, işsiz olunca statü ortadan kalkıyordu ve eşitleniyordu. Eşit hakları olan işsizler yaratıldı. Kişi başına 350 Euro ile işe başlandı. İşsizlik yardımı tasarruf yapılır hale geldi, fakat burada “çok akıllı alman beyni” bir şeyi gözden kaçırmıştı, çok çocuklu ailelere bu düzenlemeler bir ikramiye gibi vurdu. Bundan en çok sevinen göçmenler oldu…
Almanya’da bazı günler önemlidir, o günler geldiğinde alışveriş merkezleri dolar taşar, dükkan sahipleri o günleri bekler. O günlerde müşteriye daha çok mal satmak için ucuzluk yaparlar, depoda modası geçmiş ürünler yeni gibi çıkarılır ve sunulur.
Almanlar yeni ekonomik düzen içinde ve standart hale getirilmiş işsiziler ile alışveriş dükkanlarına koşar ki, sevdiklerini sevindirsin. En ucuzu ve en göze çarpanı ararlar, eskisi gibi kalite arayan pek olmaz… Bu durumu fark edenler ucuz dükkanlar açar, pahalı olanlarda camekanlarını değiştirir, indirim %50 ye varır diye kırmızı içinde beyaz yazılar ile yazarlar. (göze çarpsın diye.) Almanya ekonomisi rekorlar kırar ama ucuz dükkanlarda ciro rekoru kırmaktadır…
İşsizler eşitlenir ama göçmenler bu işten karlı çıkarlar, çünkü onların çocuk sayısı fazladır ve kişi başına verilen işsizlik maaşı, yan yana geldiğinde bir göçmenin evine beklediğinin üstünde para girer, tüketim onların evinde toptan olduğundan, elbette elde para kalır. Bir almanda ise para yoktur, çünkü onlarda tüketim bireyseldir, kasalar ayrıdır. Çocuk olmayınca evde; küçük giderler bile büyük gelir. Hayat onlar için çıkılmaz yoldur, zorluktur.
Alman genç kadınları sokaklarda görülür, etlerini pazarlamaktadırlar. Göçmen kızlar, diskotek önünde küçük yaşlarına rağmen kendilerini pazarlamaları doğal görünüyordu bir zamanlar ama şimdi alman kızları da / kadınları da pazarlamaya başlamışlardı. Etini pazarlamak için yasalar ile düzenlenmiş normlar vardı, artık o normlar yırtılmıştı, çünkü piyasa o yasaları ciddiye almıyordu, kendi piyasasını oluşturmuştu. Kayıt dışı bütçe, kayıt dışı yaşamı da beraberinde getirmişti.
Göçmenler önceleri işgücü için gelmişlerdi, şimdilerde ise sperm gücü olarak ortalıkta dolaşıyorlar. Hesapta olmayan bir iş gerçekleşmiş ve göçmenler sokak yaşamında etini pazarlayan kadınların birinci sıradaki müşterileri olmuştu. Kadınların AIDS hastası olması filan önemli değildi, ‘atın ölümü arpadan olsun!’ diyerek yaşamın anından zevk almaya çalışıyorlardı. Spermler kondoma (prezervatif) düşüyordu nasıl olsa!
Önce; işgücüydüler, sonra insan oldukları anlaşıldı, görünmemeleri için getto’lara sakladılar ama artık etini pazarlayan kadınlarının bir numaralı müşterisi oldular. Ekonomiye can suyu taşıyorlar!
İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok: