16 Şubat 2011 Çarşamba

Her şey yasalara uygun!

Her şey yasalara uygun!



Yasalar, var olan durumu meşru kılmak için yöneticiler tarafından uydurulmuş bir şeydir, zaman içinde bu yasalar yöneticilerin ayak bağı olduğu anlaşılınca; sıradan halkın anlayamayacağı farklı dillerin karışımı ile yorumu dolaylı olan cümleler kurulmuş maddeler yazılmıştır. Bu sayede yöneticilerin ayak bağı çözülmüş ve yasalar karşısında eşitlik bozulmuştur. Bir kişiyi, eğer bir kişi savunuyorsa; orada eşitlikten bahsedilemez. Çünkü savunan kişi, savunduğu davayı doğru olduğuna inandığı için değil, daha genelde ekonomik nedenlerden dolayı savunur ve haklı çıkmak için elinden geleni yapar, çünkü dava kazanıldı mı; kazanılacak ücret bu hırsın aramağını olarak para kasasında yerini alacaktır.

‘Benim sınırım, sonlandığım yer, benden daha güçlü olanın bulunduğu yerdir.’ diye düşünen kişiler, güce taparlar. Otoriteye uysallıkla boyun eğerler ama fırsatını bulduklarında otoriterin kurnazca düşmanı olurlar. “Düşene bir tekmede sen vur” derler ve de vururlar. Kendi otoritesini de kendi sınırının gerisinde kalanlar üzerinde her türlü baskıyı uygulamaktan zevk alırlar. Evde aslan olan ama dışarıda pısırık olanların yaratmış olduğu cinayetler, gazetelerin üçüncü sayfasını doldurmaya o yüzden devam ederler.

İnsanları biçimlendirmek isteyenler bunların farkındadır ve ona göre davranırlar. Her şeyi bilirmiş gibi konuşanlar, toplum önünde kendilerinden emin durmalarının arkasında yukarıda yazdığım gerçekler yatar. Otorite sahibi, eğer bir zayıflık gösterirse, karşısında boyun eğenler onu yok edeceğini çok iyi bilir, çünkü o da bir başkasının üzerine basarak oraya gelmiştir.

Yasalar ile kendi otoritelerini perçinleyenler, kendilerine muhalif olanları yine yasalara uygun şekilde yok ederler.

Tarih içinde bunun örnekleri çoktur, halkın oyları ile iktidara gelen Adolf Hitler, her türlü eylemini yasalar eşliğinde ve meşru yapmıştır. İnsanları yakan fırınlarından Alman halkının haberi vardı, çünkü kaybolan komşusunun nereye gittiğini çok iyi bilecek bir bilgi birikimine sahiptiler. Hitler suçlanır ama onu iktidara taşıyan ve iktidarda uzun süre tutan seçmen nedense göz ardı edilir. Birey; o kitlenin ürünüdür ve kitlenin belirlediği doğru içinde hareket eder, sorgulamaz. Kitle kültürü içinde bireyin adı yoktur.

Bazı entelektüel olarak kabul ettiğimiz, uzman kişiler vardır ki, onların durumu kitle insanı içinde farklılık gösterirler. Bunlara genelde “uzman kişi” deriz. Uzman kişi; evrendeki ufak yerini çok iyi bilir, geri kalanından habersizdir. Yani meslek bilgisi dışında cahildir ve kitle insanları gibi tepki verir. Uzman insan; kendi uzmanlık alanına girmeyen her konuda cahildir. Bu bağlamda ona öğrenmiş cahil demek zorunda kalıyoruz. Bugünkü liberal düşünce içinde kendilerini ifade edenlerin büyük kesimi uzman kişilerden olması tesadüfi olamasa gerek. Hem kitle insanıdır hem de değillerdir.

Güçlerini yasalardan alan bir çok uyguluma ile karşılaşır olduk. Muhalif olan ve kendi doğrularını çürüten ya da çürütme tehlikesi taşıyan her harekete karşı hoşgörüsüzlük Hitler döneminde olduğu gibidir. Gerçi sadece Hitler döneminde mi yaşandı, elbette değil, Farnko İspanya’sı, Mussolini İtalya’sı, Evren Türkiye’si… Hoşgörüsüzlük o kadar ileri boyutlara varmıştı ki, el ele tuştan gençleri bile karakola götürdüler. Suçları el ele tutuşup, parkta oturmalarıdır. Bu tip baskılar her dönemde olabilir, demokrasi savunduğunu söyleyenler bile aynı yöntemi uygulayabilirler, çünkü demokrasi ve doğrular onların kafasındandır ve tektir. Tek doğruyu kabul eden, elbette başkasının doğrusunu ve özgürlüğünü düşünecek değildir. O doğrusunu zor ile kabul ettirmek için her türlü yolu, erk sahibi olduğundan yasalar ile elde edecektir. Yasalar ile doğrularını kabul ettirmek ve uygulamalarını yasalar ile başkalarına yaptırmak demokrasilerde de olur!

“Seçim ile gelenler seçim ile gitmiştir, seçim ile gitmek erdemdir!” diye söz duyarsınız, o sözü söyleyen; kitle çoğunluğunun bakış açısının doğru olduğunu düşünür, kitleye gönderilmiş bir işarettir. ‘Siz isterseniz; azınlıkların hakları falan filan olmaz, yeter ki bana güç verin, sizin istediğiniz gibi (burada benim istediğimdir aslında) bir gelecek hazırlayayım’ demektedir. Tek doğruları olanlar ve topluma zor ile kendilerini kabul ettirenler, genelde seçim ile gitmiş gibi gözükse de zor ile gitmişlerdir. Seçim ile gelen seçim ile gidecek diye kavram aslında yoktur, Hitler seçim ile gitmedi. Gidiş durumu tek doğruyu savunanın ‘gözü karalığına’ bağlıdır. Büyük kıtaları fethetmek isteyen ve kendisini İskender yerine koyanın sonu kendiliğinden olmaz.

Amerika güçlü bir ülkedir, yasaları ve evrensel kuralları kendi lehlerine döndürebilecek güçleri vardır, fakat gücü olmayanlar bir gün Lahey mahkemesine çıkması kaçınılmazdır.

Bugün yasalara uygun olarak hareket edenler, yarın yasalar karşısında savunur duruma düşebilirler. Geçmişte yaptıklarını haklılığını (kendilerine göre) yasalardan alan ve devlet adına cinayet işleyenlerin (henüz mahkemeye gerçek anlamda çıkmamışlardır) bir bölümü, bugün yine aynı yasalar içinde göz altındadırlar. Yasaları nasıl yorumladığınıza ve elinizdeki güce bağlı olarak uygulamalar değişebilmektedir, çünkü evrensel hukuk kuralları hala eşit düzeyde uygulanmamaktadır. Hukuk karşısında her birey; bilgi birikimi ve konumu ne olursa olsun hukuk kuralları içinde eşit olmuyorsa, o yerde eşitlikten bahsetmek mümkün değildir. Dokunulmazlıklar, örtülü ödeneklerin, ihalelerin kuşkulu olduğu yerde eşitlik olmaz.

Hiç yorum yok: