9 Nisan 2011 Cumartesi

Savaş rüzgarı esiyor denizimizde…

Savaş rüzgarı esiyor denizimizde…

Savaş rüzgarının estiğini deniz üzerinde gri gemilere bakıp anlıyoruz. Denizin üzerinde teknoloji canavarı gibi duruyor. Sürekli hareket halinde gri demir yığını, savaş rüzgarını taşıyor.
İstanbul limanında gri gemiler demirlemiş, ne zaman çevremizde bir şeyler olsa, o gemiler geliyor limanımıza konumlanıyor. Turist limanında savaş gemisi, limanımızda turist yerine farklı dil konuşan resmi kıyafetli insanları dolaşıyor. Savaş rüzgarı esiyor denizimizde…
İtalya’dan gelen arkadaşım, İtalya’da savaş pek konuşulmadığını söyledi. “Orada insanlar savaş ve siyaset dışında yaşıyor” dedi... Bizde öyle mi, her an savaş ve siyaset. “Bu durumu cinsel açlığa bağlıyorum, çünkü İtalya aşk ülkesidir, orada insanlar aşk yaşıyor, aşkı her gün yeniden besliyorlar, büyütüyorlar, ama bizde öyle mi, bizde cinsellik tecavüz olarak kendisini besliyor büyütüyor, cinsel açlığımızı besliyoruz.” dedim. “Cinsel konuda aç olan insan ise, savaşı ve siyaseti konuşur, aşkı konuşacak değil ya, çünkü aşk bizim ülkemizde çok cılız yaşanır ve yaşayanlarda doya doya yaşar.” diye de devam ettim sözlerime…
Savaş rüzgarı esiyor ülkemizin denizlerinde…
Gri gemiler Kılıç Ali camisinin yanına konumlandılar. Kılıç Ali Camisi eskiden denizin ortasında kayalıklar üzerindeydi, şimdi karanın ortasında kaldı. Akdenizli korsan, Kaptan-ı Derya Kılıç Ali için yapılmış camisinin yanında duruyor gri gemiler... Kılıç Ali, bugün İtalya sınırları içinde olan yerden gelmiş, Müslüman olmuş gözü pek bir denizcidir. Savaş rüzgarını taşımış gittiği yerlere, Akdeniz sularına ismini kan ile yazmıştır. Kan ile yazarken de, İtalyalı olma özelliğini de hiç kaybetmemiştir. Aşkı yaşamıştır, hükmettiği yerlerdeki kadınlara tecavüz etmemiş, aşkı doyasıya yaşayacak fırsatlar yaratmıştır. O aşk adamıdır ve aşk içinde, bir kadının kollarında hayata gözünü kapatmıştır. Artık yanşamıştır, huzurlu bir yerde son günlerini yaşamak istediğini padişaha söylemiştir, o da sen denizin adamısın karada yapamazsın demiş ve sarayı gören bir kayalığın üzerine cami yaptırmasını buyurmuştur. O kayalığı bulmuştur, suyun ortasında bir kaya ve oraya savaş rüzgarını da alarak o son isteğini yerine getirmiştir. Savaş rüzgarını İstanbul boğazına demirlemiştir. Bir de cami yaptırmış, Mimar Sinan’ın yaptığı o muhteşem eser içinde, şimdi aşk içinde uyumaktadır. Sonsuzluk uykusunda bile aşkın en güzel yaşanacağı yerdedir... Şimdi karada olsa da o denizin ortasındaydı, orada kaldı.
Hiç aklınıza gelir miydi, Cervantes Kılıç Ali Camiinin inşaatında taş taşıdığını… Don Kişot’un yaratıcısı İstanbul’a gelmiştir, amele olarak çalışmış. Cervantes yaratacağı kitabının ilk harflerini belki bu aşık adamı Kılıç Ali’nin yanında yazmıştır. Mimar Sinan’ın titiz çalışması beklide ona ilham verdi. Çünkü Cervantes yazdığı kitabın başarısının sırrı kurgusundadır. Taş taşımıştır camiye ama aynı zamanda dünya edebiyatının ilk harflerini de taşımıştır, Mimar Sinan yanında Kılıç Ali camiinin inşaatı sırasında. Savaş rüzgarı esmiştir, savaş rüzgarını yel değirmenine taşımıştır Cervantes. Kılıç Ali’nin rüzgarıdır değirmeni çalıştıran. Onun rüzgarının yaratmış olduğu bir halüsinasyondur, Don Kişot saldırır değirmene…
Gri gemiler düdüklerini çalıyor, arkasından ülkelerinin marşlarını. Savaş rüzgarını Tophane’nin üstündeki parkta hissediyorum… Oradan bakıyorum savaş gemilerine ve dinliyorum marşları. Hissediyorum rüzgarı, savaş kelimelerini fısıldıyor, taşıyor, yayıyor dünyaya…
Medya haberlerine bakıyorum, kendisini aldattığından şüphe duyduğu eşini bıçaklamış, öldürmüş. Kadın cinayetleri artarak devam ediyor. Bir kız çocuğuna 60 kişi tecavüz etmiş, toplu tecavüz olayını yaşıyoruz. Tecavüz edenler tutuksuz yargılanmak için serbest kalmış, zaman aşımından ya da tecavüze uğrayanın şikayetini geri alması yüzünden büyük olasılıkla dava düşecektir. Cinsel açlık besleniyor. Beslendikçe ülkemizde aşk yaşanmıyor, savaş rüzgarları esiyor, tecavüz aşkın yerini almış durumda. İtalya’da aşk yaşanıyor, orada insanlar aşkı yaşadıkları için dünyaya başka bakıyorlar, bizdeki gibi öldürmek, ölmek ve de üstün olmak üzerinden bakmıyor. Aşk yaşanır, özlem duyulmaz. Bizde ozanlar, şairler hep özlem duyar, yaşayana ise garip bakarlar, mahallenin delisi derler, başka anlamlar yüklerler. Aşk her bahar yeniden canlanır. Her gün baharını yaşayan insanların oluşturacağı bir dünyada, ne savaştan, ne günlük siyasi çekişmeden bahsedilir. Aşk yaşandıkça güzellikler daha da büyüyecektir. Güzelliğin büyüdüğü yerde bugünkü gibi bencil, sömürü, emperyalist duygular olmaz. Bir arada yaşam ancak aşk ile mümkün olur.
Ben her bahar aşık olurum, her gün bahar gibi yaşarım. Her sabah yanımda uyanan güzele aşk ile bakarım…
Savaşsız, çekişmesiz bir dünya için, aşk ile bakın çevrenize… Aşkı yaşayın, cinselliği değil… sadece cinsellik yaşayanların anladığı aşk, kısa sürede tükenir, yok olur. Yeni cinsel yolculuklara çıkar, her cinsel yolculuk daha da çirkinleştirir yolu ve yolculuğu…
İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok: