18 Eylül 2011 Pazar

Zayıflar barış ister!

Zayıflar barış ister!

Eskiden krallar; krallar ile buluştuklarında, taçlarını çıkarır eşit koşullarda bir birlerine sarılarak selamlarlarmış birbirlerini… Ve tarih yazmak için komşu ülkenin toprağına yapacakları fetihleri aralarında konuşurlarmış. Eğer komşu barış istiyorsa zayıf demektir… Zayıfı yok etmek, tarihin bir gerekliğidir, tıpkı doğanın yasasını güçsüzlerin ayakta, güçsüzlerin yok olmasın da olduğu gibi… Savaş, başkalarının kanları tarih yazmayı marifet sayan kralların bir oyunu gibidir. Tarih kralları anımsar, askerleri değil… Fetih ettikleri topraklardaki zenginliği alıp halkı ile paylaşırken, gururları ve zenginliğin göstergesi olarak sarayları ve ibadet yerlerini daha da zenginleştirmekte, komşu ülkelerin halkalarını kıskanır hale getirmektedir. Güçlü olmanın simgesidir büyük binalar, büyük heykeller ve kendi tanrıları için yaptıkları sunaklar ve hediyeler…
Tarihin en kanlı savaşı ve belki de en uzunu olarak destanlaşan Truva savaşı bir aşkın gölgesinin Truva şehrinin duvarlarına gölgesinin vurması ile başlar. Paris, konuk olarak gittiği sarayın kraliçesini baştan çıkarmış, gizli olarak bindiği savaş gemisinin gölgesinde denize açılmıştır. Paris, kadınlara tutkundur, sunakların bakire rahiplerini baştan çıkarması ile meşhurdur. Helen ne bakiredir, ne de kendisini tanrısına adamış biridir, o evlidir. Spartalı Helen evini terk etmiştir. Sevmediği adam ile evli olan Helen tarihin içinde kaderine başkaldıran kadın rolünü üzerine almıştır. Başına geleceklerin ve gelmekte olan savaşın da habercisidir, çünkü krallar güçsüz değildir, o halde savaş kaçınılmazdır. Bir aşk; bir şehri kanlı ve hileli bir şekilde yok edecektir.
Günlük ticareti ile uğraşan bir Truvalı, kendi dışında gelişen bir aşkın sonucunda olan kanlı bir hesaplaşmanın kurbanı olacaktır… Fakat savaş rüzgarı duvarlarına yansımadığı sürece günlük yaşamına devam edecektir. Zeytinyağı üreten köylü ağaçlardan zeytin toplamaya, kadınlar çıkan yağ ile ciltlerini güzelleştirmeye devam edecektir. Savaş, var olan alışkanlıkların ve birikimlerin yok olması anlamına gelecektir. Savaş ateşi, şehrin duvarlarına gölgesi vurduğunda, kaçınılmaz bir sonuç tarihin yazarları dilinde destana dönüştürülecek, dram, trajedi tarih sayfalarına kan ile yazılacaktır.
Truvalı kral zayıf olduğunu göstermemek için gelen onbinlerce Spartalı ve Atinalı savaşçıya karşı duvarların önünde savaşı kabul edecektir, çünkü güçlü olmak demek; meydan okumaya aynı dil ve ses ile karşılık vermek demektir.
Şehir, bir kadındır ve kadını korur gibi savaşacaktır. Kadın imgesi kralların namusu anlamına gelmektedir. Kral kadını istediği gibi korur ve kullanırken, şehri ve insanları da birer hücre gibi görmektedir. Bir vücuttur şehir ve o vücut en güzeli içinde barındırır. Güzelliği dilerle destandır, görenlerin gözünün kaldığı bir kadındır şehir…
Truva uzun süre direnir, güzelliğini ateşlerin gölgesinde kaybetmiştir. Onu almak için gelenlerde duvarların etrafında aynı derecede yorgun düşmüştür. Ne fetih için gelen, ne de savunan barış isteyemez, çünkü barış demek zayıflık anlamına gelir… Doğanın yasasıdır, güçsüz; zayıftır ve yok olmaya mahkumdur. Bugün, toprakların altında güçsüzlerin vücutları yatmaktadır. Ama savaş kazanan da kaybedenin kaderini yaşayacaktır. Tarih içinde zaferler ile şehirlerini zenginleştirenler, bugün toprağın altında bir destanda bir kelime kadar yer kaplamaktadır.
Şehir devletlerden, imparatorluk yaratanların destanı ancak meraklıları tarih sayfalarını karıştırırken karşılaşırlar, kimse savaşın izini sürmez. Tarih eserler kaçakçıları hazinelerin peşinde toprağın altını son teknolojiler ile kazanmaya devam ediyorlar. Ne savaş önemlidir, ne de kahramanlar… onların kullandıkları şeyler para ediyorsa eğer, toprağın altından özen ile çıkarılmakta ve karanlık odalarda satışa sunulmaktadır. Talan ediliyor, yok ediliyor. Savaşan güçlü insanların izleri yok olmaktadır.
Bugün onların birikimlerini yaşatanlar, onlar gibi savaş çığlığı atanlar binlerce yıldır var olan kısır bir döngü içinde öldürmeye ve zayıfları yok etmek için mücadele vermeye devam ediyorlar.
Toplumları kanlar ile biçimlendirenler, tarihi kan ile yazmaya devam ediyorlar. Meydanlarda savaşanların yiğitlikleri bugün ozanların diline dahi düşmüyor. Bugün ne destan yazan vardır, ne de destanları dinleyenler. Kaç yıl olmuştu Irak işgali kim bilir, hangi ozanın dilinde destanlaşmıştır. Truva savaşı bugün dahi konuşulurken, son on yılda yaşanan savaştan kaç kişinin haberi vardır?
Tarih, bize barış isteyenlerin zayıflar olmadığını binlerce kere kanıtlamıştır. Savaş yok etmiş, talan etmiş, insanlığı binlerce yıl geriye götürmüştür. İnsanlığın yaratmış olduğu birikimlerin yok olması anlamına geldiğini tarih kayıt etmiş olmasına rağmen, başkalarının kanları ile tarih yazmayı marifet sayanlar, meydanlardan uzakta, başkaların kanları ile kısır döngünün içine masum binlerce insanı almaya devam ediyorlar.
Tarih kralları anımsar, askerleri değil…
Savaşlar kahramanları yaratırken, geçmişin kahramanların söylencesini, zenginliğini yok eder. Zafer ile sonuçlanmış savaşın izlerini başka bir savaş yok etmiştir. Savaş benliği yok eder, nefret, korku, açlık, ölümü toprağa eker…
Truva yoktur, Truva’da savaş kazananlarda yoktur. Onlarında içinde bulunduğu girdap bugünde yaşamaya devam ediyor… Geçmişte savaş çığlığı atanlar kadınları ile ölmüştür, bugün savaş çığlığı atanlar kim için ve ne için ölüyorlar?
Eğer bizler üretimden kaynaklanan gücümüzü kullanabilirsek, savaş girdabına bırakılmak istenen bireyler olarak bir arada olursak, başkaları için kanımız ile tarih yazmayı ret etmemiz daha kolay olur ve barış isteyen bizler güçsüz değil, gerçek gücü elinde bulunduran oluruz. Tarihin savaş girdabından çıkmak için, savaşa hayır diyebilmeliyiz. Artık bizim kanlarımız ile tarih yazmayın…
Güçlüler barış ister, güçsüzler, korkaklar, sorunlarını çözemeyenler savaş ister… İşte bize kahraman olarak tanıtılanlar aslında güçsüzdürler, onların güçlü imgelerini yok etmek için kral çıplak diye bağıralım… Kral çıplak olduğundan bizden farklı değildir… Üzerinde taşıdığı elbiseye, başındaki taca bakarak güçlü olduklarını düşünemeyelim, onlar bizsiz hiçtirler, güçsüzdürler… Savaş isteyenler üretemeyen asalaktırlar… Asalakları üzerimizden atalım, barış hemen şimdi diyelim.
İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok: