Akil insanlar…
Türkçeye yeni bir kelime daha kazandırıldı, akil insanlar!
Gerçek anlamı nedir kimse bilmez ama ne anlatılmak istendiğini hepimiz biliriz.
Bir çok kelime asıl anlamları dışında kullanılır ve o yüzden o anlamları
yaşadığı zaman dilime göre yorumlamak önemlidir. Günümüzün gündemini belirlemek için zaman
zaman gündeme gelen kelime, insanlar ile altı doldurulmuş oldu. Akil insanlar
bölgelere ayrılarak her bölgenin akil başkanı, yardımcısı ve üyeleri ile
birlikte bölgelerinde hükümetin belirlediği konu üzerinde gönüllü olarak(!)
konuştuklarını ikna etme ve onları dinlemek üzere yola çıkmış bulunuyorlar.
Gittikleri yerde elbette iyi, kötü ve protestolar ile
karşılanacaklardır, çünkü seçilmişler; seçeni temsil etmektedir. Her ne kadar
barış gibi önemli bir konuyu konuşuyor olmuş olsalar da, her biri
profesyonellerden oluşan gönüllü(!) bir kesimin propagandası ile müzakere
sürecinin tepkilerini en aza indirmek için sokak dili ile söylersek sahaya
inmişlerdir.
'Akil insanlar' kendilerini gerçekten akıllı olduğunu
sanmışlar... “Biz direktif ile bu işe girmedik” demişler... Kendilerini akıllı
sanıp karşısındakini aptal gören ancak buna benzer cümle kurabilir…
O kadar akil olduklarına inanmışlar ki, bir anda Kürt sorunu
ve bu sorunun barış süreci için bilmedikleri görüşmelerin sonucunu
karşısındakine anlatmaya çalışıyorlar. Bu ancak akilli biri yapabilir, çünkü
bilmedikleri müzakerenin sonucunu fala bakar gibi bilmiş oluyorlar.
Müzakerelerin saydam ve herkese açık şekilde olmadığını yayınlanan görüşme
notlarına duyulan tepki ile öğrenmiş olduk. “Bu müzakerede samimiyse taraflar
görüşmeyi gizli tutun” dediler “akıllı adamlar”.
Her aşaması gizli, kapalı kapılar arkasında, kapalı
görüşmelerde taraf olan MİT mensupları, her şeyi ayrıntılı bir şekilde biliyor
olmasına rağmen, taraflardan görüşmelere uzaktan katılanlar aracılar aracılığı
ile her ayrıntıyı bildikleri konusunda kuşkularım var, çünkü rapor olarak
düzenleyen kesim görüşme sırasında gözlemci olarak bulunan bir ajan olduğu
yayınlanan görüşme notlarından öğrenmiş olduk. Bir ajanın not tuttuğu ve rapor
hale getirdiği görüşme tutanaklarının sağlıklı ve tarafsız olabileceğini şahsi
olarak düşünemiyorum. O durumda bir anlamda görüşme tutanaklarına anlamlar
yüklendiği ve bu yüklenen anlamlar üzerinden müzakere devam ettiği konusunda
kuşkularım var.
Akil insanların görevi bu kuşkuları ortadan kaldırmak ve
gerçek anlamda bir barış için koşulların oluşumu için ortam hazırlamak olarak
okuduğumdan öncelikle kuşkularımın ortadan kalkması için tarafların görüşme
notlarını ayrı ayrı olarak hazırlanması ve gerek gördüklerini ortak bir şekilde
kamuoyuna açıklamalarını bekliyorum. En azından taraf olanlar bu görüşmelerin
karşılaştırmalı notlar ile izlemesinin daha sağlıklı olacağını düşünenlerdenim.
Karşılaştırmalı tarih yerine tek tarafın hazırladığı tarih hep eksik ve güçlü
olanın görüşünü yansıtır.
Akil insanlar listesinde yer alanların Kürt sorunu hakkında bugüne
kadar ne kadar söz söyledikleri ve pratikte ne yaptıklarını öğrenmek
hakkımızdır. Ben barış istiyorum diyerek sahaya inenlerin samimi olduklarını
sorgulamamız doğaldır. Seçilenlerin, örneğin AKP hükümeti zamanında Uludere
/Roboski katliamı hakkında ne söylediklerini öğrenmek gerek.
Kürtlerin barış çığlığı on yıllardır bu ülkede çınlamadığı
duvar kalmadı. Akil insanlardan bugüne kadar tepkisiz kalanlara sormazlar mı, “senin
kulağın o dönemlerde kapalı mıydı?” diye. “Ne oldu da birden akil olup, halka
gelin barışın” diyorsun ve “direktif ile gitmiyorsan eğer, neden sana
belirlenen yerlere gidiyorsun?” örneğin Karadenizli biri Burdur’un köyünde ne
söylemeye gider, daha önce o köye hiç gitmiş miydin? Demek ki birileri sana o
köye git diye direktif verdi ve sen paranı alıp gittin... Üstelik bu gezi
birileri tarafından finanse ediliyor... Gönüllü adam devletten yol, yemek
parası almadan yapar bu işi, gerçekten barış istiyorsanız devlettin verdiği tüm
paraları ve olanakları ret edin...
Devlet konuk evinde kalınarak barış elçisi olunmaz…
Barış bu ülke topraklarına mutlaka gelecektir, süreç ne
kadar kapalı ve gizli yapılırsa o kadar uzar, çünkü alınan kararlar birilerine
dikte edilmeye çalışılacaktır ve sonuçta buna her kesimin uyması beklenecektir.
Kapalı görüşmeler, genelde beklentiler yaratır ve beklentiler üzerinden yeni
bir dil oluşturulur. Gerçek duvarına bu oluşan dil çarptığında o güne kadar
yapılanları boşa çıkarabilir ve hatta geri dönüşü zor kırılmalara neden
olabilir.
Barış, kan denizinin kurutulması ve üzerine hakların
renklerini taşıyan bir gül bahçesi kurmak ise, o gül bahçesine her kesim bir
gül tohumu ve toprak bırakmalıdır.
Barış, ancak acıların sonlanması için önce savaşın ortamını
hazırlayan koşulları ortadan kaldırmak ve savaş süresi içinde oluşan faili
meçhul, cinayetlerin aydınlatılması ile oluşacaktır. Barış isteyenler, savaş
süresi içinde işlenen insanlık suçları, işkenceler, faili meçhul cinayetleri
işleyenlerin uluslar arası hukuk kurallarının sınırları içinde, tarafsız bir
mahkeme ile yargılanması ve zaman aşımı kavramının bu gibi suçlarda ortadan
kaldırılması önemlidir.
Barış ancak kanunlar ile güvence altına alınmalıdır. “Ben
istedim olacak” demek yerine, bu olması gereken şeyler kanunlar ile güvence
altına alınmalıdır.
Barışın her iki tarafında mağdur olanların hassasiyetleri
göz önüne alınmalı ve onların kan davasına dönüştürmeden bir birilerini
anlayabileceği ortamların hazırlanması önemlidir. Bir birlerini anlamak için
tek yönlü propaganda kolaycılığından kaçınıp, birbirlerini yaşadıkları
ortamlarda tanıyabilecekleri karşılıklı ticari yaşamları ve kültürel
alışverişler için ortamların oluşması daha kalıcı olacağını düşünmekteyim.
Barış, barış istiyorum demek ile gelmez, barış için mücadele
çizgisi uzun ve zorlu bir tarih çizgisidir. O zor çizgiden her birimiz
üzerimize düşen görevi yerine getirebildiğimiz sürece barış hayatta karşılığını
bulacaktır.
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder