Metin Göktepe
bugün doğmuş!
Metin Göktepe bugün
(10 Nisan1968) doğmuş, yıllar ona gerçek peşinde koşmanın bir bedeli olduğunu
hep hatırlatmış ve o gerçeğin peşinden yılmadan koşmuş. Yürekli, inançlı,
gerçek bir özgürlük için bedeller verileceğinin farkında.
O geçmişin
birikimi, geçmişten aldığı dersler ile olaylara ve olgulara nasıl bakılacağını
bir fotoğrafçı gibi görür ve o anları ölümsüzleştirmek için elinden geleni
yapardı. Olaylara nasıl baktığı değil, nereden baktığını bilecek kadar bilgi
birikimine sahipti. Kendisine örnek aldığı gazeteciler vardı, o gazetecilerden
biri Namık Tarancı idi.
Şimdi birçoğunuz
Namık Tarancı kim diyebilirsiniz, çünkü Namık anlatılmadan Metin’ini anlatmak
bana göre hep eksik kalmış söz gibi kalır. Namık’dan önce Erdal Eren, ondan
önce Deniz Gezmiş… Birbirini izleyen bir sürecin ve birikimin sürekliliği
içinde yaşanan, döneme göre yenilik getirmiş bir bakış ve ideolojinin onurlu
insanlarıydı. Metin bunların farkındaydı, farkında olduğu içinde dikkat
çekmişti. Kırılgan dönemlerin onurlu dik duran insanlarına yönelik saldırılar
olması ve onarlın bedenlerinin toprak buluşması için her türlü ortam
hazırlanmış ve saldırılar olmuştur. Olmaya da devam edecektir.
Namık Tarancı
gazeteciydi ve gazeteciliğe Gerçek Dergisinde başlamıştı. Diyarbakır temsilcisi
olan Namık, o dönem içinde birbirinden değerli haberlere imzasını attı. O haberlerinde;
kayıplar, faili meçhul cinayetleri yazarken ve o dönemin gerçek yüzünü gölgeden
çıkarıp herkesin görmesi için uğraş veriyordu. Susturulması gerektiğine
birileri karar vermişti ve Namık Tarancı,
21 Kasım 1992 günü öldürüldü, eşine telefonlar gelmiş öldürüldüğü konusunda,
yıllar boyu bu cinayet faili meçhul olarak kaldı. Namık Tarancı öldürüldüğünde henüz
Evrensel Gazetesi yoktu, Evrensel Gazetesi
yıllar sonra Gerçek dergisinin birikimi üzerine çıkacaktır. Metin Göktepe,
Namık Tarancı’nın izinden gidecek ve onu bir meslektaş olarak görmenin ötesinde
yoldaşı, geçmiş birikimi, onuru olarak görüyordu. Kaderin bir cilvesi mi
diyelim ölüm onu da bir gözaltında yakalayacaktı. Faili belli olup, meçhul gibi
gösterilecek olan ve yıllar boyu sürecek bir dava konusu olacaktı. Metin’in
dostları, yoldaşları inat ile işlenen bu cinayetin üzerinin örtülmemesi için
onurlu mücadelesine tarih önünde hepimiz şahit olacaktık.
Metin
Göktepe adına yıllar boyu sürecek ve sürekliliği olacak bir meslek dayanışma
gününü Metin Göktepe doğum gününe gelen gününü seçeceklerdi. Metin Göktepe gazetecilik
ödülleri adı altında her yıl onun doğum günü gazeteciler, onun dostları ve
yoldaşları kutlayacaktı ve kutlamaya da devam edecekler.
Metin
Göktepe ile yan yana gelip uzun uzun sohbet etmedim, çünkü onun gazetede
çalıştığı dönemlerde ben yurtdışındaydım ve zaman zaman gazeteye geldiğimde
görüyordum. Gazeteci yeleğini üzerinde gurur ile taşıyan, fotoğraf makinesine
bir uzvu gibi görüp ona sevgi ile bakan biri olarak tanıyordum. O dönemde
onunda okuduğu dergiye karikatür çiziyordum. Gençliğin Sesi dergisinin bir
sayfasına çizer olarak katkıda bulunuyordum. O dergi sayesinde birbirinden değerli dostlarım
olmuş, sohbetlerimi sadece yazı düzeyinde bırakmadan yüzyüze görüşmek için
İstanbul’a geliyor, sohbetlerine katılmaktan büyük bir mutluluk duyuyordum.
Dünyaya
baktığımız nokta uzak değildi, çünkü yenilmiş bir kuşağın direngen
çocuklarıydık ve kavgada omuz omuza olduğumuz zaman daha güçlü olduğumuzu
biliyorduk. Yalnız değildik, hiçbir zaman da yalnız olmayacaktık, çünkü kavgada
yere düşmüş olsak da yeniden ayağa kalkıp kavgaya devam edecek kadar güçlü
inancımız, görüşümüz ve dostluklarımız vardı. Kavga sürüyordu ve bu kavga
kişisel bir kavga değildi; özgürlük kavgası, sınıf kavgasıydı.
Dünyaya
evrensel köyümden bakıyordum ve köyüm dostluk köyüydü. Elimizden geldiğince, yeteneklerimizin bize
sunduğu olanaklar içinde dayanışma içindeydik ve dayanışma olmadan zafer
olunmayacağını yıllar öncesi Kızıldere’de öğrenmiştik. Yok edilmeye çalışılan
bir ruhun bu evren üzerinde hareket ettiğini ve yaşadığını bugün hepimizi
hissediyoruz. Bu dayanışma hangi meslekten olursak olalım, nerede olursak
olalım, sınır tanımadan yaşamaya devam ediyor.
Metin
Göktepe adına verilen ödül töreninde bu ruhun hala canlı olduğunu solun her
rengini tören sırasında bulunduğumuz salondaki renklerden görebildik.
Bugün,
Metin genç bir gazeteci. Hala sevdalı, hala yaşama umut ile bakıyor, hala
sevdiklerine gülümsüyor ve hala sessizce haykırıyor. Onun her doğum günü bir
dayanışma günü olduğunu ve dayanışmanın erdemini yaşadığımız gün olduğunu
bilmek ve yaşamak beni mutlu ediyor.
Keşke
hiçbir insan, gazeteci, herhangi meslekten bir insan öldürülmemiş olsaydı ve
keşke böyle anlamı günleri bir arkadaşımız adına yapmamış olsaydık. Bir daha
Metin olmaması için onu unutturmamak için dayanışmaya devam edelim… Unutursak
eğer başka bir Metin daha toprağa düşer.
Deniz,
Erdal, Namık, Metin… yan yana yazdığım bu isimler birbirlerini yaşarken hiç
görmediler ama aynı düşü gördüler. Onların gördüğü düş; evreni kucaklayan özgür
bir gelecekti. Bugünde o düşü görenler aramızda yaşamaya devam ediyor ve
bizlerde o düşü görmeye devam ediyoruz.
İsmail
Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder