Sergiler üzerine kısa notlar…
Modern zamanlarda sergiler birer ticari araç haline dönüştü,
bankaya para yatırır gibi sanat eseri kabul edilen ürünlere para yatırılıyor ve
sanatçısının ölmesi bekleniyor, çünkü sanatçı öldüğünde tekrar üretmeyeceği
için o eldeki eser tek olma özelliğini ilelebet koruyacaktır. Sanat eserinin
maddi karşılığının sürekli borsada yukarıya doğru hareket eden istatistiki
bilgi gibi olması içinde sanat eserinin sanatçısının isminin sürekli gündemde
olması ve anılması gereklidir. Yatırımcı için iki şey önemlidir, bir popüler
olması ve sürekli gündemde olması, ikincisi sanatçının ölmüş olması. Yaşayan
sanatçılar sattıkları ürünün çok benzerini yapabilir ve satabilir. Tipik örneği
Edvard Munch; Skrik, (Çığlık = Boğuntu) 1893 tarihli bir
tablosudur. Sanatçı aynı eserin üç versiyonunu taş baskı (litografi) yaşarken
yapmıştır.
Sanatçıların değişik ideolojilere ve yaşam biçimine bağlıdır
ve olması kadar da doğal bir şey yoktur. Her sanatçının yaşadığı dönemin
siyasi, toplumsal olaylarından etkilenmiş ve eserlerinde o duruşun etkisi
eserlerinde yansımıştır. Yaşadıkları dönemin, teknolojik olanakları, siyasi
tercihleri eserlerine yansıması yanında bazı sanatçılar değişik sanat akımların
ve grupların üyesi olmuş ve bir anlayış ve akım içinde eserlerini kategorize
etmiştir. Sanatçıların tercihleri eserlerinin alıcını belirlememektedir, çünkü
sanatçının eseri meta haline geldikten sonra alınan satılan bir nesnedir. O
nesnenin değeri sanatçının popüler olması ve ilişkilerinin tercihleri belirlemektedir.
Sanatçı eserlerini apolitik (sanat, sanat içindir) olarak üretiyor ve sanat
koleksiyoncularının (parası olan ve yatırım için düzenli eser alıcısı)
istemleri yönünde eser yaratıyorsa o sanatçı piyasa için, piyasaya yönelik eser
üretiyor denilebilir ve bir çok sanatçı sipariş üzerine eserlerini üretmiştir.
O sanat eserinin piyasa koşullarında para edebilmesi için piyasa içinde rekabet
edecek kadar tanınmış olması yeterlidir, yetenek ve orijinal olması o kadar
önemli değildir, çünkü ilişkisi ve piyasası olmayan bir sanat eserinin sanat
eseri olarak tanımlanması ancak popüler ve meta olması ile olasılıktır. Aksi
halde bir yerlerde çürüyüp yok olacaktır.
Modern zamanlar (kapitalizm ve onun en gelişmiş süreci) her
şeyin alınıp satılabildiği, serbest dolaşım hakkının olduğu dönemlerdir ve
yatırım yapanlar için sınır yoktur. Sanatçı bir yerden bir yere gidebilme
özgürlüğü yok iken, eseri sınır tanımadan meta olarak piyasa içinde dolanır. Bu
işin piyasası; sanat galerileri, sanat fuarları, müzayedeler, bienal… sanat eserleri buralarda değer kazanır ya da
sanat eseri olmaktan çıkar!
Ülkemizde değişik konularda sergiler düzenlemekte ve karma
ve anı sergiler yapılmaktadır. Dünya piyasasında olduğu gibi tüm pazarlar
ülkemiz içinde de vardır ve o pazarlarda eserler alınır ve satılır.
Sanatçı, piyasa içinde gözükmeye ve yaşam kalitesinin
yüksekliğini vurgulamak zorundadır, bohem yaşam ve ezik durumda olanların
yaşarken yaşam kalitesinin ne kadar kötü olduğunu yaşanmış örneklere bakarak
(sanat tarihi içinde yer alan sanatçıların durumuna) bilir. Günümüzde bohem
yaşam tercih edilen bir yaşam değildir, daha orijinal olabilmek adına
teknolojiden faydalanan maddi yönü biraz klasik eser karşısında pahalı olan
tercih edilerek dikkat çekmeyi daha önemsemekteler. Politik tercihlerini öne
çıkaranlar ise ekonomik durumuna göre zaman zaman gözden geçirmekte ve yeni
duruş noktaları belirleyebilmektedir. Piyasa koşullarına göre tavırlarını
değiştirenler liberal ekonomi içinde doğaldır, o yüzden sanat eserlerinde
politik duruş son dönemde üretilen eserler içinde görmeniz daha seyrektir.
Brecht; “sanatın apolitik olması, egemenler ile işbirliği yaptığı anlamına
gelir” diye belirtir. Günümüzde sanatçıların önemli bir bölümü egemenlere arşı
eleştirel eser üretmedikleri için işlerine bakarak egemenler ile işbirliği
içinde olduğunu söyleyebiliriz. Eğer bir firma, kurum bir sergiyi ya da
sanatçıyı destekliyor (sponsor) ise, o sanatçı para aldığı kesime karşı
eleştirel bakamaz, hatta sponsor olanı eserleri ile (tanıtım broşürleri,
yazıları) onore eder.
Geçmişte liberal ekonomi dışında yaşamış belli bir
ideolojiye bağlı, bugünkü düzeni eleştiren ve eşitlikçi emekten yana tavır
koymuş muhalif sanatçıları piyasa koşulları içinde bağlı oldukları düşünce
yapısından koparıp, birer meta haline dönüştürmek için özel bir çaba olduğunu
yaşadığımız kısa zaman diliminde gördük. Nazım Hikmet eserleri ve çalışmaları
yaşamından koparılarak birer sanat eseri gibi alınıp satılacak metaya
dönüştürülürken, sistemi ve para verenleri rahatsız eden yönleri eserlerinde
törpülenmekte (sansürlenmekte) ya da yok sayılmaktadır. Bu şekilde Nazım Hikmet
romantik bir şair ve Türk diline aşık biri konumuna getirilmeye
çalışılmaktadır. Nazım Hikmet fotoğrafları ile nasıl bir aşk adamı olduğu
sevgililerine ne kadar bağlı olduğu vurgulanan sergiler, tiyatro eserleri ve
kitaplar (anılar ve öyküler) ile Nazım Hikmet ideolojisinden koparılmaya
çalışılmaktadır. Onu bir meta olması için her türden sergi, ürün vb üzerinde
ismi kullanılarak piyasa içinde ona yatırım yapan para sahiplerinin ellerindeki
ürünlerinin değerlenmesi için ortam hazırlanmaktadır. Toplumun içinde Nazım
Hikmet hayranlığı bir ticari araca dönderilip, onun ününden, eserinden isminden
yararlanılan liberal ekonomi içinde meta haline getirilmektedir. Bunu da eski solcu
günümüz liberallerin elinden yapılmasına özen gösterilmektedir.
Aynı şekilde Nazım Hikmet’in yoldaşı Abidin Dino üzerine de
oynanmaktadır.
Komünist birini piyasa koşullarına uygun olmadan anabilecek
bir kesim vardır, o da yoldaşları ve onların adına kurulmuş kurumlardır. Onların
yapmış olduğu sergiler ve organizasyonlar piyasa koşulları dışında alınıp
satılan bir meta haline getirmez.
Liberal dünya görüşünü benimsemiş ve o görüşün günlük hayata
yansıması bireyler ‘ben yaptım oldu’ anlayışı içinde hiçbir kurum ve geçmişi
önemsemeden sergiler organize etmekte ve onlar adına bir şeyler yapmaktadır.
Her sanatçı kişisel olarak adını andığımız sanatçıları anmak adına onlara
eserlerini adayabilir ve portrelerini yapabilirler. Bu konuda kimsenin
eleştirisi olmaz, fakat onlar adına kurumlardan bağımsız kişisel girişim olarak
sergi yapılması onların geleneğine ve geçmişe yapılmış bir küfür olarak
algılıyorum. Onları birer meta haline getiren bu sergilerden kişiler kişisel
maddi çıkar elde etmeleri önemli değildir, önemli olan onların adını piyasa
koşulları içine sunmuş olmalarıdır. Eğer geleneğe bağlı kurumlar ile ortak
sergiler organize edilmiş olsaydı eleştiri yapmayacaktım, ama bu durumda ister
istemez rahatsızlığımı belirtmek istedim.
Komünist sanatçıların adına yapılan sergileri organize
edenlerin iyi niyetleri olduğunu düşünüyorum ama işin bir çok boyutunun da
olduğunu ve bu işi çıkarları için kullandıklarını var olan piyasa içinde
yaşananlara bakarak düşünmeye başladım... Komünist bir sanatçıyı piyasa metası
haline getirmesinden dolayı sanatçıyı itibarsızlaştırması olarak algılıyorum.
Her önüne gelen komünist sanatçılar adına iş yapamaz,
sahipsiz değildir, çünkü bu ülkede beğenelim beğenmeyelim komünist partiler ve
onlar adına vakıf, dernek vb kurumlar vardır. Liberal ekonominin çarkları
içinde yaratılmış değerlerin değersizleştirilmesi ve yok edilmesine dur
denmelidir.
İlke şudur; komünist birini sağcıların anması mı daha
doğrudur, yoksa komünist birini üyesi olduğu örgütü ve onun temsilcilerinin
anması mı daha doğrudur? Burada bir ilkeyi koymak gerek, Nazım Hikmet, Abidin
Din, Enver Gökçe, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Ruhi Su, Adnan Yücel… Onlar sıradan
birileri değildir. Komünist birini her
kafasına esen, ‘ben yaptım oldu’ anlayışı içinde anamaz... Ve bunu ticarileştiremez,
yani metalaştıramaz. Yapılan sergiler Nazım Hikmet, Abidin Dino … isimlerini
metalaştırma olarak algıladım ve öyle gördüm.
Sergiden bir kuruş dahi kazanılması ya da kazanılmaması
önemli değildir, etik olmak gereklidir. Eğer geçmişe ve mücadeleler ile
yaratılmış onurlu duranların anılarla saygı gösterilmesi isteniyorsa onların
bugün devamcısı olan ve geleneğini yaşatmaya çalışan kurumlar ile ortak sergi
yapılması daha doğrudur bireysel yapılan işler amacı ne olursa olsun onların
isimleri piyasa koşulları içinde değerlendirilmesi olarak görülmektedir. Bu
sergiyi yapanların iyi niyetlerinden kuşkum yoktur ama piyasa iyi niyet üzerine
kurulmaz, çıkarlar üzerine kuruludur. Bu sergiyi organize edenlerin elinde
hazır bir sergi olması ve isteyen belediye, dernek veya herhangi bir yerde
sergiyi yapmak bile işin ticari boyutunu ortaya getirir. En azından kendi
ismini öne çıkarmak isteyenler bu sergi ile ilgilerin kendisine doğru
yönelmesini sağlar ve yazının başında bahsettiğim ticaret için popüler olmayı
gündeme getirir.
Yukarıda isimlerini andığım Komünist sanatçıların siyasi
tercihlerini ortadan kaldıran ve sadece portre karikatür ve desenleri ile
doğum, ölüm yıldönümlerini anma
sergileri aslında bu insanların siyasi tercihlerini ortadan kaldırmak isteyen
piyasa içinde para kazanmak isteyenlerin arzularına hizmet etmektedir.
Brecht’in sözünü tekrarlayalım; “sanatın apolitik olması,
egemenler ile işbirliği yaptığı anlamına gelir”
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder