Güçlünün demokrasisi!
Gücü elinde bulunduran, her türlü zorbalığı yapabileceğine
inanır. Yaptığı her şeyin hoş görüleceğine, çünkü güç ona karşısındakinin söz
söyleme hakkını elinden aldığına inanır. O yüzden güçlü olanlar genelde çok
konuşur ve konuştuklarının doğru olduğunu karşı taraftakilerin peşinen kabul
ettiğine inanır.
Güç öyle bir şeydir ki, tek doğrunun kendi doğrusu olduğunu
sürekli vurgular ve insanların doğruya zaman içinde ulaşacağına inanır. O yüzden,
o zamanın ne kadar kısa olursa o kadar iyi olduğunu düşünür. Doğruya ulaşmayanları
ise aptal olarak tanımlar.
Tek doğru vardır, akıl o tek doğruda birleşir!
İnsanlık tarihi içinde güç ve güçlünün yaratmış olduğu
yıkımlar ile doludur. Güçlü olan, yıkımında gölgesi gibi kendisini izlediğini
hiç önemsemez. Güçlü olan yıktıklarını ve yok ettiklerini görmez, söylenmesine
de tahammülü yoktur. Kendisine karşı gelinen her türlü direnci; meydan okuma
olarak görür ve o meydan okumaya güç gösterisi eşliğinde ezmeye çalışır.
Güçlülerin meydan okumaları ile doludur, tarih.
Güçlülerin yapmış olduğu zalimlikleri not düşer, tarih.
Güçlüleri adına savaşanların bir birini boğazlamaları sonucu
kan gölüne dönmüş meydanları not eder.
Güçlüler savaşmazlar, çünkü kendi adlarına savaşan isimsiz
binlerce kahramanı kendi çevrelerinde kapı kulu olarak beslerler.
Güçlü olan bilir ki, savaş meydanında bir ok, gücün sembolü
olan kendisini attan aşağıya düşürebilir. Bir anda, sırça köşkte oturanın
köşkünün yıkıldığına şahitlik edenler, anında o güçlüye sırtını dönebilir.
Güçlü, ne kadar güçlü olursa olsun, tek başına hiçtir. Tarihin
karanlık çağı buna benzer olaylar ile doludur.
Tarihin karanlık çağları; güçlülerin, binlerce insanın
ölümüne giden yolda aldıkları kararlar ile döşelidir.
Güçlülere karşı güçsüzlerin savaşı tarih boyu hep vardır.
Güçsüzler, kendilerini güvence, güçlüleri denetim altına
almak için, sistemler geliştirmiştir. Sistemleri güvence altına almak için
çareler düşünmüştür. Fakat yaşadığımız bugün dahi o mekanizmaları gerçek
anlamda kuramadıkları ortadadır.
Güçlüler fırsatlarını bulduklarında kendi güçlerini artırmak
için her türlü mekanizmayı kullanmaktan çekinmemişlerdir, çünkü onlara göre tek
doğru vardır ve kendi ideal hedefi için zor kaçınılmazdır.
Güçlü olanlar zor kullanarak tarihi ileriye götüreceğine inanırlar.
Demokrasi denilen mekanizma; güçlüler karşısında güçsüzlerin
haklarının korunması üzerine oturtulmuştur, fakat bu niyet bugün tam zıddı
yönde işlev görmektedir. Güçlülerin ve çoğunluğun haklarını güvence altına alan
ve gerek görüldüğünde rafa kaldırılan ve gerek görüldüğünde raftan indirilip
uygulanan bir kelimeye indirgenmiştir.
Devlet isterse görevimi yaparım, devlet isterse şapkamı alır
giderim anlayışı uygulanan demokraside doğal karşılanır olmuş.
Devlet mekanizması güçler arasında denge kurmak için
uydurulmuş soyut bir kavram iken, bugün devlet, güçlünün gücünü sürekli olarak
koruyabileceği, savunabileceği bir somut mekanizma haline getirtilmiştir.
Güçlü isterse kendisini protesto eden güçlere izin
verebilir, istemediği an toplumda bir protesto fikri bile oluşturmayacak
şekilde baskı mekanizmasını kurabilir. Demokrasilerde göstermelik olsa da
muhalefet olacağını kabul edildiğinden, gerek gördüğünde güçlü; muhalefete söz
söyleme hakkını verir ve sınırını belirleyebilir.
Bugün yaşadığımız zamanın ruhu içinde muhalefet güçlünün
gölgesinde sesini çıkarabilendir. Sesini gölgenin dışında çıkarana ise devlet;
marjinal ve terörist damgasını hemen vurur.
Gelişmiş ve geri bıraktırılmış ülkelerde demokrasi oyunu
birbirine benzer, her ne kadar değişik sistemler uygulanıyor olmuş olsa da. Gerek
görülürse özgürlükler nispi olarak verilebilinir, fırsatı olduğunda ve çıkarlar
ile çatıştığında geri alınır.
Yaşadığımız zamanın ruhunda; azınlıklar ve kapitalizmin
sonunu getirecek olan işçi sınıfına karşı çoğunluk haklarını savunan ve
güçlendiren (çoğunluğu bordolar ve din ile kontrol altında tutan) sınıfın
demokrasisidir.
Zamanın ruhunda ikinci dünya savaşı sonrası çıkan ve
güçlenen azınlık hakları kavramı çöpteki yerini almak üzerinedir. Avrupa ve Amerika’da
yükselen ırkçılık rüzgarı fırtınaya henüz ulaşmış değildir, fakat bu fırtına
zamanında kapitalizmin uzun süredir devam eden kriz için bir çıkış kapısı
olduğu düşüncesi bilinç altında ki yerlerini almıştır.
Savaş, krizin çıkış kapısı olarak kullanılması tarih boyunca
sürmüştür ve uygulanmıştır. Her savaş krizi ya ortadan kaldırmış ya da daha da
derinleştirmiştir.
Azınlıkların hakları güvence altına almayan her demokrasi
rafa kaldırılabilir ve gerek görüldüğünde yeniden uygulanabilir özelliğini
korumaya devam etmektedir.
Azınlık haklarını güvence altına alan demokrasilerde ise,
çıkarlar azınlıkların yok olmasını istiyorsa, azınlıklar sadece güçlünün önünde
engel olarak görülür ve gerek görüldüğünde yok edilir. Şimdilik geri kalmış
ülkelerde bu sistem uygulanmaya devam ediyor. Son on yıllar içinde yaşanan
soykırım, bu bakış açısının bir ürünü olarak tarihin kanlı sayfalarındaki
yerini almıştır.
Güçlünün demokrasisini yıkacak güçte bu sistemin içinde
varlığını bloklar arası savaşta zayıf düşmüş olsa da varlığını korumaktadır.
Güçlünün gücünü elde ettiği mekanizma elinden alınıp,
kontrol edilebilir hale getirildiğinde gerçek anlamda demokrasi için adım
atılmış olabilinir.
Güçlü, gücünü uygulanan demokrasi kuralları içinde
alınamayacaktır, çünkü hiçbir güçlü gücünü seçim denen ve hilelerle açık bir
sistem ile kaybetmek istemez. Seçimi kontrol eden ve kamuoyu araştırmaları ile
kamuyu yanıltan bilgiler ile medya gücünü kullanan bir güç, var olan yasal ve
hukuk düzenlemeler ile özneler değişmiş olsa da varlığını korumaya devam eder.
Tarih çözümsüzlüğün hüküm sürdüğü zamanın ruhunda 1917
yılını not eder ve umut, her zaman güçsüzler tarafında vardır.
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder