Çocuklar feleğin yatağından geçmiş…
Beyoğlu denilince bir çok insanın aklına
mutlaka bir şeyler gelir. Kimi için ilklerin yaşandığı yerdir, kimiler için bir
devrin sonlandığı ve bağımsızlık bayramının ilk kutlandığı alandır. Kimiler için
taksimdir. Kimiler için işçi sınıfının meydanını içinde barındırır. Kimiler için
her yer taksim, her yer direniştir.
Beyoğlu’nun çok yüzü vardır, o
yüzlerinden dolayı her kişiye göre anlamlar içerir.
Eğlencenin merkezidir, eğlencenin
olduğu yerde her türden yer altı (yasadışı) ilişkiler meşrudur. O meşrutiyet
içinde, yasak olmasına rağmen herkesin gözleri önünde ama gizli yapılır. Gizli olanda
ekranlara yansır, hukuk önünde yerini almaz. Bir anlamda göz yumulur, çünkü o
eğlencenin tadı tuzu kaçması istenmez. Beyoğlu’nda yaşananlar yıllardır süren
bir gelenektir.
Kulaktan kulağa, ekrandan ekrana,
kameradan kameraya, fotoğraf sergilerinde yerini alan bir Beyoğlu yaşamı
vardır. O yaşam içinde her renkten, her ırktan, her hangi bir yerden gelenin hikayesi
vardır. Beyoğlu’nda her bireyin bir öyküsü vardır, o öykülerin küçük bir kesimi
sinemaya aktarılmış ya da belgesel sinemanın içinde yerini almıştır. Bir de alınamayanlar,
öyküleştirilmeyen öyküler!
Beyoğlu’nda bir çok çocuk
görürsünüz, sokaklarda özgürce dolaşırlar. Bazılarının elinde tiner,
bazılarının elinde yaşanmamış hayatın öyküsü vardır. Bir de ellerine, kollarına
dövme yaptırmış çocukları görürsünüz. Genelde bunlar kız çocuklarıdır. Henüz ilk
okula gitme yaşlarında olan bu çocuklar, gerçek yaşlarını yüzlerine bakarak
anlayamazsınız. Dışarıdan baktığınızda her hangi bir savaştan kaçan ailenin
çocukları olduğunu ve açlık ile mücadele ettiğini tahmin edebilirsiniz.
Savaş ile sınır olmayan İstanbul’un
bu semtinde çocuklar başka bir savaşın içindedir.
Kız çocukları grup grup dolaşır, şakalaşırlar.
Büyümüşte küçülmüş gibi bakarlar etraflarına. Kimse görmez kalabalığın içinde,
arka sokaklara gidince daha dikkat çeker olurlar. Beyoğlu’nun belki savaş
kaçkını kızları, ailelerinden bağımsız grup halinde dolanır. Sokaklar onların kahkahaları
ile renklenir.
Beyoğlu eğlencenin sınır tanımayan
boyutu olduğunu bu çocuklara bakarken kulağıma gelen fısıltılar ile irkildim,
çünkü bu çocuklar feleğin yatağından geçmiş… Her biri, kendilerinden yaşça ve
boyutça çok büyük insanlar ile aynı yatağı paylaşmış, paylaşmaya da devam
ediyor.
Parayı veren, istediği çocuk ile
aynı yatakta ucuz bir otel odasında cinsel zevkini yaşıyor!
Kulağıma gelen bir fısıltı
değildi, isyandı, sessiz bir haykırıştı.
Çocuklar çocukluklarını
yaşayamadan hayatın yatağında birer meze oluvermişti, üstelik her şey hizmet sektörü
içindi… Hizmet sektörü sınır tanımayan eğlence vaat etmiyor, gerçekleştiriyor…
İsyandı, gözleri önünde yaşanan
bir dram / trajedi vardı ama ellerinden bir şey gelmiyordu, uzaktan izliyorlar
ve sadece gözlerinden hüzün dökülüyordu.
O çocuklarının bazıları ile
konuşuyorlar ve hayatın ve yaşanan günlük koşturmanın ayrılmaz parçası
olmuşlardı ve kanıksanmıştı. Yaşanan şeyler doğal gibi geliyordu. Hizmet sektöründe
çalışan garsondan, işletmecisine kadar her bir birey bu çocukları görüyor ve ne
yaptıklarını biliyordu. Belki bazıları bu çocukların müşterisi bile olmuş
olabilir.
Kız, erkek çocuklar “sıra geceleri”nin
birer son noktası gibidir, onların kolları arasında uyuyan yaşlı erkekler,
kadınlar… Baba şevketine ihtiyaç duyan çocuklar babalarından büyük yaşta olan
ve parası olan erkeklere, kadınlara kiralanıyor ve kiralandıkları saatler
içinde kiraya verene yeteri kadar para kazandırıyorlar.
Çocuklar yaptıkları işten dolayı para
kazanabiliyorlar mı, sanmıyorum, çünkü çocuk paranın ne olduğunu daha bilecek
yaşta değilken para ile satılan metaya dönüştürülmüşler.
Beyoğlu’nun arka sokaklarında
çocuklar göze çarpıyor ama İstiklal Caddesinde kalabalık içinde gözden uzak
yaşıyorlar.
Kız çocuğu olarak daha dikkat
çeker yer altında yaşanan cinsel yaşam ama sadece kız çocukları ile sınırlı
değildir. Erkek çocuklar ve başka çıkış yolu bulamayan ailelerin çocukları her
işi yaparak ayakta ve hayatta kalmaya çalışıyorlar. Savaştan, katliamdan kaçan,
sürgünde yaşamak zorunda olanların çocuklarıdır ama elbette sadece onların
değil, fakirliğin çemberinde kalmış ve girdaptan kurtulamayan ailelerin de
çocukları bugünlerde Beyoğlu’nda ya da başka semtte veya şehirde, ülkede aynı
kaderi paylaşmaya devam ediyor.
Gözlerimizin önünde yaşanıyor,
eğlencenin sınır tanımayan merkezlerinde…
Gözlerimiz görüyor, vicdanlarımız
isyan ediyor ama…
Bir çok insan dua ediyor, kendi
çocuğunun başına gelmediği için, ama kimse garanti vermez bu yaşanan
çılgınlıklar içinde…
Gözlerimiz ile tanık oluyoruz,
sessizliğim ile fısıldıyoruz yaşanan ve bizden uzak olan gerçekleri…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder