Savaş kapımızı çalıyor…
Kelimeler beynimin içinde fırtınalar estiriyor, dışarıda sükunet.
Olaylar benim dışımda gelişiyor, ben ise sonbaharda düşen bir yaprak gibi
kendimi rüzgara vermiş, bir sağa bir sola, bir yukarı bir aşağıya doğru gökte
asılmış gibiyim. Rüzgar nereye isterse beni oraya sürükler diye düşünüyorum ama
doğa yasası içinde rüzgarında bir gücü olduğunu ve zaman içinde yok olacağını
biliyorum. Toprağa düşeceğim ve çürüyeceğim, tıpkı diğer canlılarda olduğu
gibi.
Toprağa düşen, toprağa kavuşur.
Savaş çığlıklarının gökyüzünü kuşattığı bu günlerde kuşlar
bildik yollarına devam ediyorlar. Göç yolları binlerce yıl içlerine işlemiş ama
insan o göç yollarını sürekli değiştiriyor, yok ediyor. Göç yolunun üzerine bir
rüzgar gülü dikiyor. Donkişot gibi kuşlar saldırıyor ama teker teker ya yok
oluyor ya da yaralı olarak toprak ile buluşuyor. Şanslı olanlar rüzgar gülünün
yarattığı çekim gücünden uzakta bildikleri yollar içinde uçmaya devam ediyor.
Savaş çığlıklarının gökyüzünü kuşattığı bugünlerde, geceler daha
da soğuk olmaya ve kendisini hissettirmeye başladı.
Soğuk, evsiz insanlar için ölüm demektir.
Savaş ise binlerce insanı evsiz bırakacak ve sığınacağı
olmayan insanlar, olmayan sokaklarda ve caddelerde yıkıntılar içinde sonbahar
havası içinde bir birlerine daha da düşman olacaklar, bir ekmek için bir
birlerini öldürmekten geri durmayacaklar, açlık insanın biriktirdiği tüm
değerleri yok eder, birikimleri siler ve toprak artık onlara daha yakındır…
Savaş, günlük yaşamımızı etkileyen doğa dışı olaydır. Savaş
zenginleri etrafımızda cirit atarken, bizler kuyruklarda; yok olan geçmişimizi düşünemeyecek
bir şekilde birbirimiz ile kavga ederken bulacağız. “Öne kaynamayın!”
Savaş, bizim için kurtuluş değildir, fakat ekonomik kriz
yaşayan kapital sistem için bir çıkış kapısı olacağı kesindir, çünkü kan ile
beslenecek sistem, kendisini yeniden yaratmak için zaman kazanacaktır ve her
seferinde olduğu gibi yeniden krize düşecek ve her kriz bizi bir birimize
kırdırmaya devam edecek.
Savaş, çıkar kavgasıdır, o çıkar kavgasında bizler birer
tüketici ve tüketilen olacağız…
Kelimeler beynimin için fırtınalar çıkarıyor, zaman zaman
kasırgaya dönüşüyor, dışarıda ise yaşam kavgasının telaşı var.
Sessiz ve haksızlıklar karşısında suskunum, çünkü çıkarlar
suskun olmayı getiriyor… Korkutulmuşum, sindirilmişim, sessizleştirilmişim. Görüyorum,
biliyorum ama…
Savaş çok yakınımda, evimin oturma odasında bir ekran içinde…
Evimin odasında savaşı izliyorum…
Oturma odamda savaş için bahane üretenleri görüyorum,
sessizce ve izliyorum…
Bir bomba geliyor, sesli…
Oturma odam yok!
Ekran yok..
Ekran karşısında koltuk yok…
Bir zamanlar koltukta oturan ben, toprağa daha yakın ve
sonbahar rüzgarını üzerime çekiyorum…
Üşüyorum…
Çürüyorum…
Toprağa karışıyorum…
Kelimeler beynimin içinde…
Tarihe bir dip notu dahi bırakamıyorum…
Rakam oluyorum, savaşta kayıplar listesi içinde…
Sessizce ve kimse fark etmeden, diğerleri gibi…
Savaş toplu cinayettir…
Her birimiz kurbanız…
Kanımız toprağı suluyor, toprak ölüyor!
Kelimeler, gökyüzüne asılı kaldı, çünkü artık beynim
gökyüzüne savruldu…
Bir ses...
Bir bomba…
Son nefes…
Savaş çığlıkları gökyüzünü kuşattı, altında bizler ölüyoruz…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder