Tam yüzyıl olmuş son Osmanlı meclisinin Ankara’ya taşınması…
Elbette sembolik bir kavram değildir, son meclis almış
olduğu karar ile yeni sınırların ve ülke yönetiminin ne olmasının ipuçlarını da
taşıyordu içinde. Son meclis, içinde Ermenilerin olmadığı meclis…
Son meclis aynı zamanda geriye kalmış ülkenin son resmidir.
Son meclis Dolmabahçe sarayının hizasından Ankara’ya doğru
taşınmasıdır. Kısaca meclisin Ankara’ya taşınması yeni cephenin neresi olduğu
ve bu sefer İstanbul fethinin batıdan değil, unutulmuş Anadolu’dan yapılacağını
haykırmasıdır…
İttihat Ve Terakki Partisinin içinde başlayan koltuk
mücadelesinin başka coğrafyada devam etmesi ve saraya damat olarak girenlerin
hakimiyetinden damat olmayı isteyip de giremeyenlerin hakimiyete geçmesi de
demektir.
Son meclis yeniden yeni binasında açıldı. Bu açılmanın başka
bir sembolik boyutu vardır, yenilmiş bir devletin, yeniden devlet olma
isteğinin haykırışından başka bir şey değildir.
Devlette önemli olan devamlılıktır, devamlılığın sembolüdür
meclis. Alınan kararlar, söylenen sözler devamlılık gösterir. Uzun bir
yolculuktur meclisin yeniden açılması, bir adamın bir yaya çizerek geldiği son
noktadır. O son noktada devrim sembolü olan yıldızın yeni hal (biçim)
almasından başka şey değildir…
Son meclisin yeniden kapısının açmasının yüzüncü yılındayız…
Bu sembolik kapı açmanın ülkemizde karşılığı çocuk bayramıdır.
Ulusal çocuk bayramı.
Ulusal olması önemlidir, çünkü ulus devlet olmanın
şartlarını yerine getireceğimiz ve içimizde yeni bir sermayenin kurulması için
gümrük duvarları ile sanayicimizi koruyacağımızı ilan ettiğimizi anlatır.
Sanayisi olmayan ülkenin yenilgi yaşaması doğaldır, o yüzden sanayisi olan
ülkeye dönüşmek gayretleri ile kararlar alınacak ve uygulanacaktır.
Son meclis Ankara’da açılması demek, İstanbul’da mevcut
hükümetin düştüğü ve temsiliyet hakkının olmadığı anlamını taşır.
Ankara’da yüz yıl önce açılan meclis ile İstanbul üzerine
bir hükümsüzlük bezi atılmış, yeni bir devletin yürütme bölümünün
oluşturulduğunun ilanıdır.
İstanbul teslim olmuştur, İngiliz askerleri karakollar
kurmuş, izin belgeleri doldururken, İstanbul’a yüzyıllardır hükmetmiş olan
Osmanlı hanedanı ve ailesini küçük bir alanda yaşamaya mahkum etmiştir.
Almanların isteği ile “cihad” ilan eden son
halife’nin son olacağının da ilanıdır. Çünkü İngilizler kutsal
topraklarda yeni devletler ve krallıklar ile uğraşmaktadır…
Birinci dünya savaşı teknolojinin muhteşem hızlı gelişimin
motoru olmuş gibidir, Almanların geliştirdiği teknolojinin gelişmiş ülkeler tarafından
yağmalanması ile karşılaşırız. İlk büyük kriz sermayenin hangi taraftan küresel
boyutta gelişeceği ve emperyalist anlayışın sömürge anlayışından
farklılaşmasını da taşır. Sömürge devlet dünyanın hakimi İngilizlerin bu savaş
ile birlikte yeni emperyalist güç olduğunu ilan ederken öte yandan büyük bir
yara aldığının da sembolize eder. Çünkü küresel güç küresel yeni dünyaya hakim
olamayacak ve ikinci büyük savaşta artık emperyalist liderliğini yakın zamanda Amerika’ya
kaptıracaktır. Okyanus ötesinde kurulan Amerika’nın güç olarak tarih sahnesine
çıkması anlamını taşır…
Birinci dünya savaşından önce dünya 30 devletten oluşurken
şimdiden yüzü aşmış devlettin ortaya çıkması anlamındadır…
Ankara’ya taşınan meclisin yüzüncü yılını yaşıyoruz, daha
doğrusu Ankara’da kapısının açmasının yüzüncü yılı. Meclis çatısını onarmayla
başlayan ailenin büyük sanayici olarak ülkemize doğmasının da yüzüncü yılıdır…
Ulusal sermaye ve ulusal sermaye oluşturmak için atılan adımın da yüzüncü
yıldır…
Alman emperyal devleti tarafından yapılmaya başlanmış ve
artık bir anlamda hedeflerin çöktüğü demiryolların ülkemizin sınırlarını
belirleyeceğini kimse bilemezdi meclis kapsının açıldığı gün, fakat biz son
meclis ile aldığımız kararlara uyuyordu o demiryolu hattının sınırlar olacağı
konusu. Güneyde demiryolları, kuzey ve batıda deniz, doğu’da Ağrı Dağı ve Kars
sorunu olarak kalacak bir yer arasında, kısaca sıkışmış alanda yeni bir devlet
yaratıldı. Siyasi mücadelenin saha mücadelesinin önünde olacak bir kavganın
esas karargahıdır meclis.
Askeri kavga (mücadele) sadece masa başında elini
güçlendirmek için kullanılan araçtır, esas olan siyasettir. O siyasetin
kurallarını belirleyen istediğini alacaktır.
Dünya yeni bir düzene doğru çatladığı an, kırılma noktasında
oluşan bir devleti belirleyen kuzeyinde yaşanan büyük bir devlerimin rüzgarı
ile oluşacaktır…
Yeni bir dünya kurulmaktadır.
Ulus devleti içinden işçi devleti erken doğmuştur ve bu
beklenmeyen devlet birinci dünya savaşının beklenmeyen sonucudur... Bu işçi
devletin çıkarları ile emperyalist devletlerin çıkarları arasında oluşan bu
boşluk alanda belirleyici olan diplomasi ve siyasettir. Ankara’da meclisin
açılmasının en büyük belirleyicisi de bu boş olanın doldurulmasında siyasi
öngörüsü olan eski İttihat ve Terakki partisinin dışlanmış muhalefetinin parti
içinde iktidar kavgasını siyasi cephede kazanmasını da sembolize eder.
Bugün yüz yıl önce açılan meclisin kapısı bugün yaşadığımız
sorunların ve üstü örtülerek yok sayılan sorunların tortularının sebebidir de
aynı zamanda…
İktidar güçtür, gücü olan her şeyi görür ya da yok sayar.
Bizde yok sayılan o kadar çok sorun var ki, sadece bir bölümüne neşter vurulmuş
ve çözüm yolu bulunmuş ama hasır altına atılmış sorunlar yumağı içinde değişen
dünya koşulları altında yok sayılanlar öne çıkmış ve “yüzleşme”, hesaplaşma”
tarihi yeniden yorumlama” adları altında iktidara gelen liberalizmin açmış
olduğu yoldan otokrasi, ılımlı İslam modelinin ülkemizin üzerine giydirilmiş
yeni kıyafeti ile karşı karşıyayız…
Dünya değişim içindedir, ulus devletin yerini küresel
devletin aldığı bu süreçte, krizin ve kırılmanın tam ortasında kalmış
durumdayız. Bizim nereye doğru evirileceğimize kuruluş anında etki eden
güçlerin ama liderlik konumları ve biçimleri değişmiş olarak onların çıkarları
belirleyecektir. Bu yeni devletin oluşumunda olduğu gibi siyasi manevralar bu
biçimlendirmeye etki edecektir.
Siyasi olarak güçlü olan istediği yeni elbisenin içinde
kendisine yer bulabilecektir, aksi halde daha dar alanda yeniden kendimize
ifade hakkı tanınabilir… Kısaca yüzyıl önce açılan bir kapı ve sonuçları bugünü
anlatır. Bugün yaşadığımız kriz ve sorunlar geçmişi anlatmaz, sadece sorunların
başlangıcını gösterir. Ölülerden medet umarak yola çıkanlar, ancak şerbet ve
helva içinde kendisini dua ederken bulur, elbette gitmiş olan rahmetlinin
arkasından…
Bugün ulusal çocuk bayramı olarak kutlanmaktadır. Çocuklar
ancak balkona ve camlara çıkarak bayramlarını kutlayacaklardır. Onların ulusun
birer askeri olarak yetiştiren ulusal devlet politikası darmadağınıktır. Onun
yerini doldurmaya çalışan ve bilimden uzak dini hurafeler ile dolu olan
eğitimden geçen bu kuşak hem var olanı ret etmiş ve hem de geçmişi ret etmiş
olduğunun farkında olmadan kendilerine özgü bir yaşam yaratmış ve onun içinde
yaşamaktadır… Hem geçmişin sembollerini ellerinde taşırken, emperyalist ülkelerde
çocuklar gibi hazır kıyafetler içinde, onların belirlediği saç modelleri ve ellerinde
Çin’de üretilmiş oyuncaklar ile yeni güne merhaba diyorlar. Bir çok çocuk
ekrandan başını kaldırıp gerçekten çevresine baksa, yabancı bir yerde
yaşadığını düşünebilir, çünkü onun iyiliğini düşünen ailesine bile yabancıdır… Onlar
sadece ihtiyacını karşılayan büyüklerdir, onlar yeni dünyalarını ekranlar
arasında sanal alanda oluşturmakta ve o alanda yaşadıklarını gerçek
sanmaktadır…
Yeni bir devlet doğuyor, doğmadan önce kontrol mekanizması
altında her şeyimiz kodlanarak bir merkezde depolanıyor. Bizim ne
düşüneceğimize, nasıl yaşayacağımıza bizim adımıza bizim hiç görmediğimiz bir
noktadan dikte ediliyor, karar veriyorlar…
Yeni bir dünya kuruluyor, bizler bu kırılmanın en can alıcı
fay hattı üzerinde olduğumuzu bile bilmeden gece uykusundan kalmış ve sesler
ile duvarları yıkılan bir evin içinden balkonlara bayrak asma telaşı içindeyiz…
Dünü anlamayan, bugünü hiç anlamamış bir kuşağın gelecek
perspektifinden yoksun olarak yaşadığı bugünlerde yüzyıl önce açılan meclisin
kapsının ne anlattığını gerçek anlamda anlamayan bir iktidar gücün koltuk
savaşı içindeyiz…
Balkonlara çıkıp marşlar okuyacağız, “Çıktık açık alınla on
yılda her savaştan” diyerek ve bizler hala o on yılda kalmış geri bıraktırılmış
bir ülkenin evlatlarıyız!...
Marshall yardımı ile süt tozu içmiş bir ulusun çocuklarıyız.
O gün zehirlenen midemiz, zehirlenen beynimiz ile bugünü anlamaya ve kavramaya
çalışıyoruz. Yeni küresel güçte olan ve söz sahibi olanlar bizden daha fazla
söz hakkına ve yönlendirme hakkına sahip bu ülkede. Onların belirlediği politikaları,
stratejileri ve onlara uygun adayları onaylayan konumunda kaldık… iç kavgamız;
değişen gündemler içinde liderlik üzerinde yaparken bir birimize düşman, ne
istediğini bilemeyen anlık çıkarlara göre karar veren bir “ulusun” evlatlarıyız…
Bundan yüzyıl önce son meclis yeni taşındığı Ankara’da
kapılarını ilk defa açtı, nerde kalmıştık dedi… Yeni meclis başkanını seçti,
yeni gündemi ile kürsüye vurulan bir tokmak ile yeni yol haritasını çizdi… Yeni
meclisin öteki mebusları zaman içinde ulus devletin homojen parçası olanlar
maaşlarını almaya devam etti, olmayanlar ise istiklal mahremlerinde ipin ucunda
son nefeslerini verdiler… Ulus devlet demek homojen olmak, homojenlik adına bu
ülkede o kadar çok katliamlar yapıldı ki, hala da yapılıyor. Hendek altında
kalan son nefesler, açlık grevlerinde bırakılan son nefesler hepsi ulus olmanın
koşulu olarak sunuldu bize…
Yeni dünya kuruluyor, “bir arada yaşamak” fikri bile bu yeni
kurulan küresel dünyada henüz yerini almış değil, çıkarlar ulus, milletler
üzerinden değil, en ucuz emek ve onun sömürüsü üzerinden kuruluyor… “Bir arada
en ucuza çalışan” fikri üzerinde yeni küresel dünyalar kurulmaktadır… Devletler
“en ucuz emek gücü” yaratmak için her türlü koşulu oluşturmak için var olmaya
devam edecektir…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder