29 Mayıs 2008 Perşembe

Yürünecek yol kaldı mı?

Yürünecek yol kaldı mı?

Eskiden bir aradaydık, çeşitliliğimizle, farklı yapılarımızla. Çünkü bir saldırı vardı. Savunmadaydık, direniş komiteleri kuruyorduk. Her direniş komitesi farklıydı, özgündü. Coğrafik özelliklere uygundu. Nöbet tutulurdu saldırılar karşısında. Uykuda yakalanmamak için… Uykuya dalmak demek, bir daha gün yüzünü görmemek anlamına geliyordu.

Dündü bunlar, geçmişte kaldı. Şimdi bir söylencedir. Dizileri yapılan, romanları yazılan bir destandır. Destanlar ve kahramanlar yaratılır ve o kahramanlar ile geçmiş açıklanmaya çalışılır. Kahramanların isimleri geçtiğinde gözler yaşarılır, geçmişin o güzel dayanışması yeniden anımsanır. Gençlik bunları bilmez, çünkü hiç yaşamadılar. Destanlar ile onlara anlatılır. Destanlar gerçeklerin ne kadarını anlatır?

Dün yan yana olanlar, birlikte işkence görenler, cezaevinde mektupları dahi birbirine ulaşamayanlar, şimdi yan yana olması gerekirken, parçalanmış bir ilişki yaşıyorlar. Hepsi başka yerlerde, “herkes yolun bir tarafından tutmuş çekiştiriyor, lime lime olmuş artık. Nerde kaldı o eskinin birlikteliği, dürüstlüğü. Herkes bir çeşit canbaz olmuş, telden tele atlıyorlar.

Üstelik aynı partide olanlar aynı yolun yolcuları bugün oda - sendika seçimlerinde birbirlerini yiyorlar. Kurdukları seçim ittifakları ibreti alem olunur.

Şimdi bazı şahıslar; partide, sendikalarda, odalarda koltuk kapma sevdasından artık eski / yeni yönetimin karşısında farklı ittifaklar içindeler. Herkes kendi cephesinden daha solcu olduğunu iddia ediyor, karşı tarafı suçluyor, yerden yere vuruyor ama aslolan şu, hepsi bir pay kapma savaşındalar...” (Bu tırnak içindeki sözler bir arkadaşıma aittir, bende bu sözlere katılıyorum.)

Bu işi bugünkü hale getiren kimler? Bu koltuk kavgasına girenler, ilişkileri kendi çıkarları yönünde kullananlar, seçim ittifakları yapanlar bilinmiyor mu? Küçük bir çevrede herkes birbirini tanır!

Yaşanan sürece sağlıklı demek doğru değildir, çünkü sağlıklı bir durum olsaydı durmadan parçalanma olmazdı. Bir sağlık sorunu varsa, demektir ki orada hastalık vardır. Bu hastalık bütün geçmişi ve geleceği tüketmektedir. Bundan kurtuluş yok mu? Kurtuluş durmadan parçalanmak mı? Kitapevine uğrayıp, bugün acaba yeni çıkan dergi var mı diye bakmak mı gerek? Her dergi bir ayrılığı ve yeniden yapılanmayı anlattığına göre… Her dergi çıktığında okuyucu sayısı mı artıyor?

Bugün örgütlerin güncel ve önemli olaylar karşısında tutumları nedir? Sağlıklı ve net bir politikaları var mıdır?

Sol yaşama müdahil midir, izleyen midir? Günümüzde gelişen olaylar karşısında ne gibi tepkiler vermekteler? Türban olayı karşısında, AKP – DTP kapatılması için açılan davalar karşısında tutumları nedir? Ne kadar özgürlük savunuluyor, savunulan özgürlük nedir? Bir arada yaşam savunulurken, kim ne kadar bir arada başka düşüncelere karşı hoşgörülüdür?

İnsanlar neden kendilerini solcu olarak tanımlarlar? Sol parti olduğunu söyleyenler neden kendilerine solcu denmesini isterler? Etiket takanlar acaba gerçekten solcu mudur? Sol nedir? Sol kendisini nerede tanımlamaktadır? Bu konuda sayfalar dolusu makale yazanlar olur, fakat anlaşılır ve öz olarak, yaşanan olaylara bakarak cevap verilmeye çalışılsa, acaba ne gibi yanıtlar gelirdi?

Bütün bu soruların dışında başlıkta ki soruyu birde yazının sonunda sorayım; Yürünecek yol kaldı mı?

Soru çok karamsar oldu, fakat ben yazdığım kadar karamsar değilim. Elbette her dönem yürünecek yol vardır! Yeter ki gittiğiniz yoldaki çukurlara takılıp düşmeyin! Düşenlere ya yardım edin ya da etrafından dolanın gidin kendi yolunuza. Düşen ile birlikte yere oturup kalmayın!

Hiç yorum yok: