8 Temmuz 2008 Salı

Yalnızım artık!

Yalnızım artık!

Dosyaların içine gömülmüş birinin gözlerine bakmak ne kadar zor olduğunu o odaya girdiğimde hissettim.

Perdeleri açılmıyormuş bu odanın, söylendiğine göre boğazı en iyi gören yeriymiş üstelik. Kim girip bakmış o pencereden ve o sonuca ulaşmış bilemiyorum. Ben sadece duyduklarımın yalancısıyım.

Bir masa ve üzeri okunmak için bırakılmış dosyalar ile doluydu. Odanın her tarafını gören yerde duruyor masa. Odaya hakim bir yerde. Kapılar dikkatli şekilde açılıyor kapanıyordu, bir hummalı çalışma içindeydik. Sanırsınız Kafka’nın ‘Şato’su.

Gözlerini görmek için masaya iyice yaklaştım, ışık arkadan vurduğundan gözlerini göremedim. Karanlıktaydı. Karanlıkta hiçbir yaşam belirtisi göstermiyor gibiydi. Sessizce benim davranışlarımı inceliyor gibi geldi bana.

Gözleri yoktu ama hareket eden elleri vardı, dosyanın kapağını açmış, birkaç sayfa çevirmişti bile. Nefesimi tuttum gelecek soruyu bekliyordum. En ufak bir sesteki mimiği hissetmek istiyordum. Neden buradaydım, kapıdan girerken biliyordum. Bir suç örgütüne üye olmaktan! Fakat ben örgütlülüğe hep karşı gelmiş, bireysel davranışı öne çıkaran bir bireydim!

Örgüt adı üzerinde, birden fazla insanın bir araya gelerek aynı hedef yönünde hareket etmesidir. Bu siyasi olabilir, olmayabilir ama örgüt mantığında hedef birlikteliği vardır. Hükümetlerde bir örgüttür ona bakarsanız. Ama yılların birikimi olan benim gibi bir bireyin ne işi olabilirdi o örgütlerin içinde?

Nefesimi tutmuş, sayfaların çevrilmesinin getirmiş olduğu sesi dinliyordum. Odada uçuşan toz taneciklerini gördüm, pencereden sızan ışığın izinde. Gözlerini göremiyordum. Gözlerini görsem rahatlayacağım, çünkü gözler çok şeyi anlatıra inanmıştım.

Sayfaların arasından;
‘- Canım, seni özledim. Kaç gün oldu gideli, sesini duymak istedim. Neredesin, ne yapıyorsun. Özledim canım seni.
- Ben de aşkım.
- Canım!”

Bir telefon konuşmasıydı. Kimdi bana bu canım diyen, onu soruyordu. Sevgilim dedim. Nereye gitmiştin diye sordu, karanlıkta kalan gözler hala görünmüyordu. Bir konferansa gitmiştim.

Sonra başka bir sayfadan;

‘ - Aşkım ;-)))
- Canım!
- Seni özledim!
- Bende canım, iyi ki laptop almışım yanıma, bak senin ile her yerde konuşabiliyorum. Burada internet bağlantısı var, arada çıkıp seni görmek istedim.
- Aşkım!
- Kamerayı açar mısın, seni göreyim!
- Çılgın!
- Seni göreyim dedim, bu buhranlı toplantı sonunda. Hani birileri sahneye çıkmadan seks yaparmış ya, bende toplantı arası göreyim dedim.!
- Elbette aşkım!
- Ev eskisi gibi, değişen bir şey yok, iyisin değil mi canım?
- Evet, iyiyim.
- Özledim seni!
- Bende!
- Canım göğüslerini açar mısın, görmek istedim!
- Canım, çılgınsın, peki beni orada kimse görmez değil mi?
- Yok, en köşe yere geldim, kimse görmez!
- Tamam canım!
- Caaaaanııııııııııım!
- Oldu mu canım!
- Aşkııım, özledim seni!
- Görüşürüz aşkım, işlerim var!
- Görüşürüz!’
Gözünü göremiyorum ama benim yüzüm su içinde kalmıştı. Okuyordu. Anlam veremediğim ses tonu ile okumaya devam ediyordu.
- O sırada neredeydin dedi.
- Toplantı yapılan yerin kafeteryasında. Orada internete bağlanabiliyorsun, diye açıklamada bulundum.

Başka bir sayfa döndermişti, o sayfadan;

Cep telefon kayıdı.
‘ - Aaloo?!
- Birtanem, duydum ki benim olduğum şehre gelmişsin, çağrını şimdi gördüm!
- Evet, seni özledim, sıkıcı bir toplantıdayım, çıktığımda senin ile baş başa bir yerde görüşmek istiyorum.
- Tamam canım, senin için her şeyi yaparım, yeter ki sen iste!
- Sağol canım, nerede bulaşalım?
- Çıkarken beni çaldır, sana kahve yaparım!
- Oldu!’
Kimdi arayan dedi, o şehirdeki sevgilim. Evli değimliydiniz dedi, evet dedim. Evli olmak sevgili olmaması anlamına gelmiyor! diye mırıldandım. Her şey ortaya dökülüyordu, kirli çamaşırımı bile biliyorlar diye içiminden geçirdim.

- Buluştuğunuzda neler yaşadınız?
- Nasıl yani?
-Bir mesaj alışverişi oldu mu? Çünkü senin konuştuğun kadın bilmem kimin de aynı zamanda sevgilisi. O kişide bugün burada gözaltında olanlardan biri. Hatta elebaşı. Onu araştırıyorduk!

Başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüştü, bir çapkınlık yapayım dedim, başıma bak ne iş almışım! Nasıl yırtacaktım bu işten? Oturduğum sandalyenin içine doğru kayıyordum. Bütün görüşmelerim, cep, MSN sohbetlerim kayıt altındaydı ve o sayfalarda duruyordu. O an karar verdim, bir daha MSN ve telefon üzerinden sohbet etmeyeceğim diye içimden geçiriyordum. Teknoloji özgürlük getirdi derken, daha çok saydamlaşmışız onun farkında değildim. Kişi özgürlüğünü savunurken, kişinin yok olduğuna tanıklık ediyordum. Yok oluyordum!

Dosyalar arasında gözlerini göremediğim kişi tarafından sorgulanmıştım. Suçlu muydum? Bilmiyorum, bana bir şeyler söylemedi gözleri. Sonra kapı açıldı, biri girdi, kollarımdan tuttu, çıkardı beni dışarıya.

Şimdi ben bunları neden anlattım, anlatmayayım da ne yapayım, nasıl olsa medyaya servis yapılacaktı, yapılmadan önce ben anlatayım dedim!

O odada ne konuşulduysa orada kalmadı, dışarıda her kes biliyor.

Düzenim bozulmuştu artık, düzeleceği de yoktu! Sevgililerim beni terk ettiler, o güne kadar başarı ile götürdüğüm tüm bireysel ilişkilerim bitmişti. Yalnızdım, yalnızlığa bir ortak arıyorum!

Not: yukarıdaki satırlar son göz altıları ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bir ilgi de aramayın, çünkü burada bahsedilenlerin hepsi kurgu dünyasında yaşayan gerçek bireylerdir.

Hiç yorum yok: