1 Ekim 2008 Çarşamba

Ege suları ısınırken…

Ege suları ısınırken…

Sonbaharın yağmurlu ve soğuk yüzünü yaşadığımız bu günlerde kasabalardan gelen haberler sıcak çatışmaları göstermektedir. Altınova kasabasında gerçekleşen cinayet ve sonrası gelişen olaylar yeni 6-7 Eylül olaylarını aratmıyor. Ege sahillerinde bir çatışma körüklenmektedir.

Ege göç alan bir bölgedir. Göç bu bölgenin nüfus yapısını zaman içinde değiştirmiştir. Kürtlerin kitlesel olarak gelmesi mevsimlik işçi göçü sırasında olmuştur. Mevsimlik gelenler zaman içinde yerleşmiş ve kasabaların dışında köyler oluşturmuştur. (Mevsimlik işçi göçü dışında şehirlerde ise 12 Eylül sonrası adı konmamış savaşın sonucunu yaşanmaya başlanmıştır.) Yerel yöneticiler onları görmezden gelmiş, polis ise suç merkezi ve suçlular ile suçu paylaşma olarak algılamıştır. Son yapılan hırsızlık ve dolandırıcılık operasyonlarda polisler ile ilişki içinde olan bir çok çete çökertilmiştir. Bunlar elbette tesadüfi değildir. Zaman içinde bu yerleşim yerlerine hizmet götürmesi gereken yerel yönetim ve merkezi hükümetin temsilcileri göstermelik olarak bir şeyler yapmış olmasına rağmen, bir ayrım hissedilir boyuttadır. Ayrımcılık uzun zamandır sürmektedir, ayrımcılığa tabi olanların ayrım yapması da doğaldır. Çünkü tepki, tepkiyi doğurmuştur.

Yerleşik halkın beğenmediği her işi bu mahallerdekiler ya da yerleşim yerlerinde yaşayanlar yapar olmuştur. Ucuz işçi yerleridir. Emekçilerdir ve genelde Kürt’türler. Etnik pazarı doğurmuştur bu ayrımcılık. İçine kapanık ve kendisi gibi yaşayanlara hizmet götüren bu Pazar zaman içinde dışa açılmıştır, fakat bu açılma genele yayılması istisnalar dışında yok gibidir. Pazarcılar yaşadıkları yerlerden çıkarak, halkın arasına sadece pazarcı olarak girmiştir! Çöp toplayanlar mahalleler arasında dolaşmaktadır, bir çok esnaf ile tanışmıştır, esnaf onları sadece çöp vereceği zaman çağırır ve kısa sohbet eder. Kapıcılar, ev temizliği yapanlar bu gruptan çıkmaktadır. Halkın genel anlayışı bunları hırsız ya da yol kesen çete olarak görme eğilimindedir. Bunların yaşadıkları bölgelere gitmekten korkarlar!

Yaşanan yerden kopuk, kendi gerçekleri ve kültürleri içinde yaşamaktadırlar. Fakat adı konulmamış savaşın etkisi ve gelişen etnik pazarın büyümesi ile bir çatışmaya doğru geçiş olmaktadır. Kitlesel kavgalar genelde bu pazarın sınırında olmaktadır!

Dünya ekonomik anlamda bir tusunami yaşamaktadır, onun etkisi elbette ülkemizde de geniş tabanın fakirleşmesi olarak yansıyacaktır. Bu durumdan ve her kötü durumda olduğu gibi küçük bir azınlık karlı çıkacaktır.

6- 7 Eylül olaylarının sonucunda gördüğümüz gibi o bölgede bir korku yaratıp, belirli bir kesimin göç etmesi beklenmektedir. Bu saldırılar korkuyu beslemekte ve bir ırkçı saldırıyı tetiklemektedir. Bu durumun olmaması için yerel yönetimlerin ve orada yaşayan, birada yaşamı savunanlara önemli görevler düşmektedir. Ayrımcılığa karşı komiteler kurulmalıdır, çatışma olasılığı yüksek yerlerdeki halkın kaynaşması için etkinlikler düzenlenmelidir. Farklı kültürlerin bir arada yaşayabileceği ve bugüne kadar yapılmış olan yanlışların bu sonucu doğurduğu yerleşik halka acilen anlatılmak zorundadır. Irkçılık gözleri kör eden ve gerçekleri algılayışı yok eden bir kangrendir.

Ege denizi ve bölgesi barış ve kardeşlik alanı olmaya devam etmesi için barış ve kardeşlik hemen şimdi denmelidir!

Hiç yorum yok: