18 Haziran 2010 Cuma

Hırsız, hırsızın evini soyar mı?

Hırsız, hırsızın evini soyar mı?

Hırsız, kontrol dışı hareket eden ve haksız kazanç sağlayan kişidir. Kısaca kara para ile hayatını düzenlemeye çalışan kişi olarak da tanımlayabiliriz. Kara para, adı üzerinde kontrol dışında olandır. Teorik olarak bunları ilk çırpıda söylememize rağmen, pratik yaşam bu söylediklerimizin hepsini doğrulamıyor. Çünkü tanımların dışında olan durumlarda, yaşamın içinde kendisine yer bulmaktadır. Sözlerin, tanımların ve kuralların dışına düşünce, (yasada olmayan kural) suç oluşturmayacağına göre, o karanlık bölgede dolaşanlara ne denmelidir?

Yaşam; bir anlamda dokunulmazlıkların olduğu karanlık noktalardan oluşur. Her şey aydınlıkta ve gözle görülüyor olmasına rağmen, öyle noktalar vardır ki, o noktaları her gözün görmesi, her kulağın duyması o noktaları ortadan kaldırmamaktadır. Çünkü karmaşıklaşan ilişkiler içinde karanlık noktaların oluşması kadar doğal bir süreç yoktur. Doğal olmayan bu karanlık noktaları insan beyninin yaratmış olduğu alanlardır. İnsan beyni öyle şeyler yaratır ki, hiç olmayan ve olmaması gereken sonuçlar varmış gibi algılanır. Yani anlamlar yüklenilir. Yüklenilen anlamlara hayat verilir ve varmış gibi davranılır. O kadar büyük boyutlara ulaşılır ki, toplumsal dönüşüm ve hareket bu varmış gibi ama olmayan şeylerin sınırları içinde insan davranışı zorlanılır. Görünmeyen duvarlar içinde yaşayan tek canlı belki de insandır, bir de insana yakın canlılardır. Çünkü insan kendisini yok ederken, başka canlıları da kendi karanlık noktalara taşıyabilir.

Hırsızlık işte bu karanlık noktalarda olandır. En az emek sarf ederek, var olan birikimleri kendi çıkarları için kullanmaktır. Hırsız, sadece amacına ulaşana kadar emek sarf eder, elde ettiği malı, değeri satarken yani elden çıkarırken sarf ettiği enerji dışında pek enerji sarf etmez. Günümüzün ‘verimlilik’ esasları içinde ‘en uygun’ pozisyonu korur. Hırsızlığı çok iyi ve verimli kullananlar ise, var olan yasal ilişkiler içinde en üst noktaya kadar gelebilir, çünkü en az enerji ile en çok verimli elde edenler haksız kazanç elde etmişlerdir ve bu haksız durum ise, kendisi gibi yaşamayanlar karşısında üstünlük sağlamıştır. Hırsızlık, bir anlamda rakipleri karşısında üstün olarak hareket etmek anlamını da içinde taşır. Genelde hırsızların isimleri tarih içinde pek kayda girmez, birkaç ünlü ve herkes tarafında takdir edilen hırsızlar dışında.

Tanımızı, yukarıdaki söylemler düzeyine doğru dönderdiğimizde, karşımıza çok farklı sonuçlar çıktığını belki hissetmişsinizdir. Bugün üniversitelerimizde profesör, doktor, gibi unvanı kullananların, bu unvanı almak için katlettikleri yol dikkatlice izlenirse, nasıl bir sonuca ulaşırız? Çünkü bizdeki kadar profesör olup da, bilim dünyasına katkı sunamamış bilim adamların yoğunluğu neyi anlatır? (içinden bir iki istisna durumun olması genel kaideyi bozmaz) Eğer eğitimin temelinde, bu ‘verimli’ durumu iyi kullananlardan oluşmuşsa, toplumun temel yapısının, yani hamurunun nasıl bir süreçten geçtiğini sorgulamanın da anlamı var mıdır, bilemiyorum!

Bizim gibi devletlerde, siyaset ve siyasi yaşam para üzerine kuruludur. Bir politikacı eğer parlamentoya girmek için seçim yarışına giriyorsa ve bu seçim yarışını belirleyen şey propaganda ve onun için kullanılan araçlardan oluşuyorsa, elbette yarışa bir adım önde başlayan daha avantajlıdır. Yani parası olan rakiplerine göre avantajlıdır, çünkü insanların gözleri önünde karanlık noktaları oluşturabilecek, her şeyi hazırlayabilecek kara paranın olması gereklidir. O yüzden parlamenterlerin dokunulmazlık zırhı içinde olmaları kadar doğal bir şey yoktur, eğer her şey saydam ve görünür olmuş olsaydı, onların o mevkiye nasıl ulaştıkları sorgulanması gerekliydi. Yasalarda suç olarak gözükmeyen hırsızlıklar, suç değildir! Çünkü karar verecek mekanizmaya suç tanımı yapılmamıştır. Tanımı yapılmayan suç, suç değildir. Yasların boşluğundan yararlanarak kariyerine kariyer, kasasına daha çok para aktaranlar aslında bu sistem altında ne suçludur ne de hırsız, çünkü tanımlanmış bir şey yoktur.

Seçim öncesi mal varlığı ortada olan bir parlamenterin, iktidar olduktan sonraki mal varlığı arasındaki uçurumun açıklaması ‘hediye’ olarak geçer. Hediyelerde haksız kazancı sembolize etmez, mevkiyi kullanarak yaptığı hiçbir şey, hiçbir suç kategoriye girmez. Çünkü bu nokta yaratılmış karanlık noktadır ve karanlık nokta haksız kazanç oluştururken, toplum önünde de suçsuzluğunu kanıtlamış demektir. Karanlık noktalar içinde yapılan her hareket gözlerimizin önünde olmaktadır, kulaklarımız ile duymaktayız ama öyle bir tanım yapmışsızdır ki, suç konumuna dahi getiremeyiz. Bu karanlık noktalarda hareket etme özgürlüğüne ulaşmış olanlar ise, diğerlerine göre daha avantajlı olacağından, erk sahibi olma özelliklerini hep koruyacaklardır. Erk sahibi ise, neyi suç, neyi meşru olduğuna karar verebilendir.

Hırsız, hırsızın evini soyamayacağı içinde bu karanlık noktalar hep varlığını koruyacaktır ve gün geçtikçe de büyüyecektir. Çünkü karanlık noktalar; sistemin devamı için önemlidir. Bugün yaşadığımız sistem bu karanlık noktalardan beslenmekte ve kendisini dönüştürmektedir. Haksız kazanç ve kara para ile hareket eden sistemler içinde ise, adalet ve dürüstlük sadece kağıt üzerine kalmaya mahkum tanımlardır.

Hiç yorum yok: