19 Ağustos 2010 Perşembe

Tekin’den Dink’e…

Tekin’den Dink’e…

12 Eylül ülkenin insanlarını tek vücut yapmıştı. Olay olmayacaktı, her şey devletin denetimi ve bilgisi dahilinde olacaktı. Denetimi o kadar abartılmıştı ki, devlet içinde ayrılıkçı, farklı olanlar da tek bayrak altında, tek millet, tek dil içinde birleştirilecekti. Her yerde okum ayazma kursları açılmış, okullar Türkçe eğitime, kışlalar Türkçe kurslarına dönüştürülmüştü. Elinde Kuran alarak meydanlarda konuşan orgeneral, yeni sıfatı ile haklın biricik sevgili adamı olmuştu, halka referandum ile yeni anayasayı onaylatmıştı. Bu anayasada öteki yoktu, her kişi Türk’tü, dini inancı İslam suniydi. (Lozan’da hakları verilenler haklarını koruyacak ama var olan uygumla dışında bir şey yapılmayacaktı, çünkü çok az kalmışlardı, olanların bu ülke İçin tehlike olma şansları yoktu) Ülkenin renkleri tek bayrak gibi olmuştu, ayın yeryüzünde kan üzerine yansımasıydı. Kan ile sulanmış topraklar tarihinde olamayacağı kadar homojendi, çünkü anayasa ve yasalar bunu söylüyordu.

Farklı olan, farklı dil konuşanların bir bölümünü cezaevlerinin koğuşlarında, görüşmeye gelen anaları ile el işaretleri ile konuşur hale gelmişti. Türkçenin altı dili olarak lanse edilen farklı bir dil yasaklanıyordu, konuşması hoş karşılanmıyordu. Dil bilmeyenlere tercüman yoktu, çünkü o dil zaten hayatta değildi. Hayatta olmayan dilin tercümanı mı olurdu, halkı mı olurdu?

Üniversitelerde Türkçe bölümler, Atatürk devrimleri kürsüleri yeni düzene uygun öğrenci yetiştirir konuma gelmişti. Bilim adamı olduğu söylenenler, yeni düzenin kurallarına uygun gör dediklerini görür, görme dediklerini görmez, konuşmaz konumdaydılar. Her şey bilimsel kurallar içinde oluyordu. Edebiyat fakülteleri, farkı dinden mensup olanları, farklı mezhepleri yok sayıyor, oruç tutmayanları düşman ve içimizdeki ajan olarak görüyorlardı. Bugün dahi edebiyat fakülteleri diğer fakültelere göre İslami duyarlı olanların yoğunlaşma alanı olması tesadüfi değildir.

Van böyle bir düzen içinde, sisteme uygun davranmış ve ramazan ayı içinde oruç tutmayan bir grup öğrenicin üzerine kurallara uygun, yeni düzene uygun ateşli gençleri kışkırtarak saldırtmıştır. Van’daki üniversitede öğrenci olan Mehmet Şirin Tekin bu saldırıda hayatını kaybetmiştir, beş kişi ağır yaralanmıştı. Saldırganlar ve katiler bu saldırıdan ceza aldıklarını mı düşünüyorsunuz, her şey yasalara ve yeni düzene uygun olmuştu. Gelmekte olan, o gün kendisini açıkça kendisini göstermişti. Bu cinayet 12 Eylül sonrası ilk katili toplu olan cinayetti. Toplu olarak işlemişlerdi. Bir grup öğrenci ve çevreden katılanlar ile din elden gidiyor diyerek tekbir sesleri eşliğinde bu cinayeti işlemiştir.

Van üniversitesinde okuyan ve oraya sadece okumak için giden alevi Mehmet Şirin Tekin, kendi inancına uygun davrandığı için öldürülmüştür. Aleviler yeni düzende yoktular, herkes suniydi ve oruç tutmak zorundaydı. Bu işi kendisine iş edinen öğretim üyelerinin etkisi kaçınılmazdır, çünkü hiç kimse durduk yere adam öldürmez. O öldüren çocuklar da öğrenci, ölende. Bu işin arkasındaki esas güç ortada olmasına rağmen görülmedi, görülemezdi, çünkü yapılanı meşru gösteren yasalar vardı…

O dönemde orada öğretim üyesi olan kişi, bugün iktidardadır. Onun eğitime bakış açısı ortadadır. 12 Eylül’den aldıkları güç ile güçlenmişler, bugün iktidara gelmişlerdir. Mehmet Şirin Tekin unutuldu, unutturulmak istendi, fakat unutulamayacak, çünkü onun gibi düşünen ve yaşayanlar bugün de vardırlar. Yok sayılanlar bir bir ortaya çıkıp kimliklerini ortaya koymaya devam ediyorlar. Yok sayarak ile yasa çıkarmak ile yok olmuyorlar.

Saldırganlara güç veren şey 12 Eylül yasaları ve anayasasıdır. Bu yasadan güç alanlar, Sivas’da aydını yakmayı doğal gördüler, gelecek hükümetin adalet bakanı öldürenlerin avukatı bile oldu. Ötekini yok etmek, öldürmek suç değildir, çünkü o suçu ortaya koyacak yasalar henüz mevcut değildir, çünkü Türk milleti adına mahkemelerde hala kararlar alınıyor ve veriliyor. Bugün dahi aleviler yok sayılıyor, Kürtler yasalarda yerleri yoktur.

Hrant Dink birilerini kışkırttığı için öldürüldü dahi deniyor, bu söylem 12 Eylül yasalarından ve uygulama halinde olan yasalardan güç almaya devam ediyor. Mehmet Şirin Tekin’den Hrant Dink’e kadar işlenen cinayetlerde ortak yön vardır. Bu yön yasalar içinde kendisini korumaya devam ediyor. 12 Eylül anayasası devam ettiği sürece de bu ortak yön kendisini yaşatamaya ve cinayetleri işlemeye devam edecektir.

Not: O dönemde orada görev yapan Hüseyin Çelik bu öldürülme olayı ile ilgili nasıl bir ilgisi vardır, bugün için bilinmiyor, fakat o dönemde orada yaşayanların söylemleri bugün dahi kulaklarda durmaya devam etmektedir.


“4 Mayıs 1987 günkü Hürriyet'in ilk sayfasındaki habere göre; 3 Mayıs 1987 günü Van Üniversitesi kampusunun hemen karşısındaki bir cafe’de arkadaşlarıyla oturan Mehmet Şirin Tekin adlı öğrenci, oruç tutmadığı için bıçaklanarak öldürülmüştü. 30 kadar öğrencinin oruç tutmayan öğrencilere taşlı, sopalı ve bıçaklı saldırısında 5 kişi de ağır yaralanmıştı...”
Meral TAMER, Milliyet Gazetesi, 11 Aralık 2005

Hiç yorum yok: