18 Aralık 2010 Cumartesi

Ahh gecelerin hesabını kimlere sorarım? (gerçek olmayan öykü)

Ahh gecelerin hesabını kimlere sorarım? (gerçek olmayan öykü)
Gece karanlıktı. Karanlığın içinde denizin ortasındaydım. Bir vapur, her zamanki gibi kalabalık ve sessizdi. İş çıkışı yorgunluğu, gözler kapandı kapanacak, birçoğunun gözü kapanmıştı bile.
Vapurlarda bir şey satanlar olurdu eskiden, şimdilerde yoklar. Onların yerini müzisyenler almış, gitarı eline alan müzik yapıyor, bana göre çoğu sanatçının sesinden daha güzel. Bir parça okuyor, sonra para topluyor, modern dilencilik ama yetenek karşılığında alınan para, dilenme de denmez buna. Sokak müziğinden farklı, vapur müzik yapanları denmesi gerek. Sokak müziğinde dilenme yoktur, isteyen gelir parasını bırakır gider, önünde duran her hangi bir şeye. Vapurda öğle değil, önünde durması gerekene bir başkasının elinde, oturanların önüne ve gözüne sokarcasına gösteriliyor, çoğu para vermiyor ama olsun, inadına sürdürüyor. Bir parça bir tur.
“yanarım yanarım gün geçer yanarım
ahh gecelerin hesabını kimlere sorarım? “
belki bestecisinden daha içli söylüyor, gecenin karanlığı içinde, denizin ortasında bir vapurda sessizliği bozan bir ses olarak yankılanıyor.
Dışarıya bakıyorum, ufukta gözlerim bir ışık demeti arıyor.
Karanlık ve motorun sesi, bir de vapurda müzik yapanın sesi. O seste bitti, gitti… Demek parayı toplayacağı kadar topladı ve başka katlara doğru seyir etti, seyir halindeki vapurda.
Karanlık ve sessizlik, iç dünyama doğru yönelmiştim, gözlerim kapanırken birden irkildim.
Deniz sakindi, havada rüzgar yoktu vapura bindiğimde.
Her zamanki şehir, aynı güzellikte ışıkların içinde kendi dünyasını yaşıyordu.
Vapur, her zaman gittiği yoldan gidiyordu, yadırganacak bir durum yoktu ortada.
Dev dalgaların arasında kalmış gibiydik.
Bir gürültü duymuştuk sanki.
İrkilmiştik.
Gözlerimiz açılmış, durumun şaşkınlığı içindeydik.
Ne olmuştu?
Karanlıktı dışarısı…
Sessizdi içerisi…
Bir uğultu oldu, nerden geliyordu uğultu?
Gözlerimiz açılmış, uykumuz kaçmıştı.
Dalgaların arasındaydık sanki ama deniz, karanlığın içinde hiçbir şey söylemiyordu.
Daha önce yaşamadığımız bir duygu içindeydik. Anlamaya çalışıyorduk.
Vapur her zamanki rotasında gidiyordu, kaptan her zamanki dinginliğinde vapurunu sürüyordu.
Telefonlar çalmaya başladı.
Ne ilginç, her telefonun müziği farklı, her telefon sahibi kendisine özgü ses yerleştirmiş gibi. Binlerce müzik parçası aynı odada çaldığını düşünün, bazıları yüksek, bazıları kısık. Bazıları umursamadan telefonun çalmasına devam etmesini izliyor gibi, bazıları acele ile aç düğmesine basıyor.
Telefon sesleri ve müzikleri içinde telaşlı sesler duyar gibi oldum. “Hayır biz iyiyiz” diyordu vapur içindeki, karşısındaki ne diyordu bilmiyorum. Telaş içinde biri bağırdı; deprem olmuş!
Deprem olmuş, biz denizin ortasında sakin sakin giderken.
Depremin yarattığı dalgadan etkilenmişiz meğer.
Şaşkınlık içindeydik.
Şaşkınlık meraka dönüşmüştü. Karada oturanların durumu nasıldı acaba?
Her zamanki şehrimiz, sessizlik içinde miydi?
Karanlığın içinden şehrin olduğu tarafa baktık, hepimiz camlara dayanmıştık, karanlığa değil, şehrin ışıklarına bakıyorduk. Uzaktan her şey yolunda gözüküyordu. Sakindi şehir, biz telaş içindeydik.
Telefonlar durmadan çalıyordu.
Verilen yanıtlar; “ben iyiyim, ya sen” diye devam ediyordu.
Telaş bulaşıcı bir hastalık gibi hepimize bulaşmıştı.
Telefon ediyorduk, şehirde yaşayanlara…
Hatlar doluydu...
Meşgul çalışıyordu…
Merak içindeydik, şehir sessiz gözüküyordu dışarıdan…
Vapur içinde bir birine bulaşan telaş ve merak hakimdi…
Ne çalan telefon, ne de vapur müzikçisinin sesi duyuluyordu…
Sessizdik, sessizlik halimdi şimdi, bizler cama dayanmış şehir ışıklarına bakarken…
Karanlıkta, deniz ortasındaydık. Vapurun ışığı denize vuruyordu, uzaktan da gittiğimiz kara parçasının ışığı…
Gözlerimizdeki uyku yok olmuştu.
Gelecek olan dalgayı bekliyorduk, artçı depremlerin olması her zaman mümkündü. Beyinlerimizin arkasına işlenen tusunami olacak mıydı? Kimse bunu düşünecek durumda bile değildi. Telaş içinde, merakın getirmiş olduğu durum ile karşı karşıyaydık. Ne olmuştu acaba karada?
Kara, karanlık içinde değildi, her yer ışıl ışıldı…
Sessizce oraya bakıyorduk, vapur her zamanki hızı ile giderken, biz ne kadar yavaş gidiyor diye söyleniyorduk…
Sessizce baktık…
Sessizlik içindeydik…
Ne telefon çalıyordu, ne müzik…
Vapurun sesi, denizin sesini yok etmişti…
Martıda yoktu…
Sessizdi her şey..
Tıpkı biraz önce olduğu gibi…
Ahh gecelerin hesabını kimlere sorarım?

Hiç yorum yok: