13 Aralık 2010 Pazartesi

Marat ve Sade

Marat ve Sade

İki isim yaşarken belki hiç karşılaşmadılar, fakat ikisi de sonlarını bir deli hanede geçirdi. (haklarında okuduğum bilgiler ışığında) Kaderleri farklı çizgi izlemiş olsa da sonları ne yazık ki aynıdır. Aynı zaman dilimi içinde iki ayrı cephede yer almış iki farklı kişi. O dönemin kahramanı toplum dışına düştükten sonra delilerin şahitliği içinde karşılaşmasını anlatan bir oyun.
Jean Paul Marat ve Marquis de Sade iki ayrı insan, 1789 Fransız devriminden küçük bir kesit. Delilerin akıllıları oynadığı bir oyun. Yönetilen sorular, sorulara farklı bakışlar. Müzikal sözler müziğin içinde saklı. Çok kalabalık bir sahne. Oyunda Nazi Alman askerlerini anımsatan resmi kıyafetli insanlar. Oyun başlamadan sahnedeler. Seyirciye bakıyorlar.
Oyun bir süre sonra başlar ve perde yoktur oyunu açılışında, çünkü tüm oyuncular sahneye önceden girmiştir, futbol maçı oynayan oyuncular gibi ısınma hareketleri içindeler. Bazıları seyircilerin arasında koşturuyor. Ve dijital ses geliyor, oyun başlıyor diyerek. Seyircilerin arasından bir kadın ve erkek. Deliler yurdunun müdürü ve müdiresisidir. Deliler hanesinde bir oyun sahneye konmasına izin vermişlerdir ve oyunu izlemek için o alana doğru yol almaktadırlar. Burjuva sınıfını temsil ediyorlar ve görünmeyen yönetmenler, delilerin sahnede olduğu oyun içinde yönetmen rolündedirler.
Marat ve Sade ikilsini sahnede gördüğümüzde post modern bir oyunun içinde olduğumuzu hissettim. İki ayrı karakter, iki ayrı uç nokta, bir oyunda sahnedeler. Bana daha önce okuduğum bir romanı anımsattı, farklı konular olmasına rağmen teknik aynıydı. Nietzsche Ağladığında (D. Yalom) romanda Freud ve Nietzsche aynı sayfalarda buluşuyordu.
Marat devrimci ama devrim günlerinden uzaktır. Toplumun dışına düşmüştür, sağlığı ile mücadele etmektedir. Deri hastalığı onu banyo küvetine bağlı kılmıştır. Güçsüzdür, gücü artık kelimelerindedir… Soru sorar ama yanıt vermez, düşünce çatışmasına girmez, düşüncesini açıklar…
Sade, bireycidir, sadistir ve toplumun oturmuş değerleri ile çatışma içindedir. Oyun içinde başka bir oyunu yönetir. Kendisi konuşmaları belirler, yönlendirir. Yalnızdır, acı çekmesini bilmek için, acı çektirir kendisine. İşkencecidir, efendilerine karşıdır ama devrimcilere daha çok karşıdır. Başa çıkamadığı hırs ve ego sahibidir. Onu deli hastanesine götüren iki özelliktir.
İki kahramanın ortak özelliği; kendi kendilerine ayağa kaldıracak ve evrene yepyeni gözler ile bakmayı savunurlar.
Oyunda başka bir kahraman vardır, Duperret. Sekso manyaktır, iki kelimeyi bir ara getiremez ama taciz etmekten de kendisini alamaz, sürekli kadınların çatal göğüslerine ve kıçına bakmaktadır, fırsatını bulduğunda saldırmaktadır.
Hastanenin müdürü, sahnenin tek aklısı gibidir, oyunda geçişleri belirtir, gerek gördüğünde müdahil olur, sahnede olması gerekeni belirtir ve sansürlenmesi gerekenleri sahneye koyan Sade’ye anımsatır.
Sade: “Benim için gerçek, kurduğum düşlerdir” demektedir. Bu düşüncesi bütün oyuna yansır ve düşlerini gerçek sanır, bu güç ile Marat’ı yönetir, hükmeder. Marat güçsüzdür, her ne kadar devrim için her şeyi göze almış olsa da, artık zayıftır ve su içinde yaşamaktadır. Aklı karışır, Sade’nin sözleri üzerinde, fakat o karışıklığı pek önemsemez. Sona doğru giden yolda, o banyodadır. Ve kapısını çalan ölümdür, Corday her kapıyı çaldığında Marat’ın yanındaki kadın onu kapı önünde beklemeye iter, mektubunu alır ve gönderir, belki içine doğmuştur; ölümden uzaklaştırır, fakat onunda sınırı vardır.
Hastabakıcılar üniforma içindedir, hepsi askeri kışlada gibidir, disiplini sağlarken, söylenen parçaları düzgün okunmasını sağlayan yönetmen gibidirler. Deliler ile birlikte hareket etmektedirler. Tacize uğrarlar ama ses çıkarmazlar, gerek gördüklerine ise soğuk su ile tedavi ederler!
Fransız devrimi olurda kilise olmaz mı? Elbette deliler arasında kiliseyi, yanı ruhani yönü temsil eden de vardır, Roux, devrime uyum sağlamış bir devrimci fikri savunur, o savunmasından dolayı Sade yönetiminde işkence görür.
Sahnenin sonu yaklaştığını giyotinin aşağıya inmesi ve kafatasların giyotinin altında birikmesi ile karşılaşıyoruz. Giyotin Fransız devriminde iyi çalışmıştır, keleler bir yerde toplanmıştır. Müzik kalabalık şeklinde söylenmeden çıkıyor ve tek sese dönüşüyor. Oyunun başından beri salıncakta sallanan kadın yürüyebildiğine şahitlik ediyoruz ve oyunu sonlandırıyor. Oyun boyunca hep orada aynı pozisyonda sallandı durdu, neden sallandı bilemiyorum ama oyunda son sözü sessizce o söylemektedir.
Oyuna kimin başladığı değil, son sözü söyleyenin adı kalır geriye.
Geniş kadrosu ile oyun sahneye konmuştur, sorular sorulmuştur, cevaplar kişiden kişiye göre değişecek şekildedir, muğlaktır. Bireyciliğin zaferi mi, devrimi savunan özgüveni mi? Devrimin önde giden lideri artık oyun sonunda suyun içinde değildir, çünkü öldürülmüştür. Oyunda hayatta kalanlar diğerleri oyun bittikten sonra normal yaşamlarına dönmüştür, oyun içinde oyun bitmiştir.
MARAT-SADE
Yazan : PETER WEISS
Çeviren : CENGİZ TUNCER
Yöneten : RAGIP YAVUZ
Koreografi : YASEMİN GEZGİN
Sahne Tasarımı : BARIŞ DİNÇEL
Işık Tasarımı : MURAT ÖZDEMİR
Kostüm Tasarımı : TOMRİS KUZU
Yönetmen Yardımcısı : C.AHHAN ŞENER-NURSELİ TIRIŞKAN-GÜN KOPER
OYUNCULAR
ALİ MERT YAVUZCAN, ALTUĞ KUTLUĞ, ASLIHAN KANDEMIR, BAHAR ÖZGE GÖZE, BURÇAK ÇÖLLÜ, CENGIZ TANGÖR, ÇAĞLAR ÇORUMLU, ÇAĞRI ÖZGÜR HÜN, DOĞAN ALTINEL, ECE YILDIZ, ELİF ÖZGE ÖZDER, HAMİT ERENTÜRK, KUTAY KIRŞEHIRLIOĞLU, MURAT COŞKUNER, MURAT GARIPAĞAOĞLU , MURAT GÜREÇ, MUZAFFER BERIŞA, NURDAN GÜR, OKAN PATIRER, OZAN GÖZEL, ÖZGE O’NEİLL SARIMOLA, ÖZGÜR EFE ÖZYEŞİLPINAR, RADIFE BALTAOĞLU , REYHAN KARASU, SELIM CAN YALÇIN, SELİN TÜRKMEN, SENEM OLUZ, SERKAN BACAK, YASEMİN GÜVENÇ, YEŞİM KOÇAK, YILDIRIM FİKRET URAĞ

Hiç yorum yok: