19 Ocak 2011 Çarşamba

4 yıl oldu!

4 yıl oldu!

4 yıl oldu, ötekileştirilen bir yazarın ölümü. Ötekinin sessiz çığlığı yaralı bir güvercin olarak gökyüzüne kavuştu.
Gökyüzü yaralı bir güvercini içine aldı, sokaklarda ölüm hakimdi, ayak sesleri uzaklaşıyordu kaldırım taşları üzerinden. Şehir susmuştu, daha önceden bildiği ölümü yaşamıştı. Ölüm sessiz ve soğuktur. Aniden geldiğini görürsünüz ama aniden değildir, çünkü ölüm bu sefer bilerek ve hissederek gelmiştir. “Yaşadığım yeri seviyorum, terk etmeyeceğim” diyen bir ses, o soğuk havada susmuştu.
4 yıl oldu bugün, dört yıl. Dört yıldır saklanan gerçekler hala saklanmaya devam ediyor. Katili biliyoruz diyorlardı arkadaşları, katiler ile birlikte kol kola yürümeyi de ihmal etmedi bir bölüm arkadaş çevresi. Dört yıldır saklanan gerçekler, kaç yıl daha saklanacaktır?
Dört yıl oldu, sessiz bir çığlık kulaklarda yerini korumaktadır. O gün iktidarda olanlar bugünde iktidardadırlar. O gün şahit olanlar, bugünde şahitliklerini sessizce korumaya devam ediyorlar. O gün bilinen gerçekler, bugünde sessizlik içinde biliniyor. Suçlular ortada yok; dört yıl oldu gerçek suçlu ortada yok!
Biliyoruz, hissediyoruz ölümün katili belli. Belli olmasına rağmen bir adım atamamızın önünde en büyük engel o işi sorgulayanlar tarafından atılıyor. Zamana yayılıyor,. Zaman her şeyin ilacı değildir, bugünlerde katillerin ilacı konumuna dönüştü. Zamana yayıp, suçular; suçsuz gibi ortalıkta aramızda dolanmaya devam ediyorlar.
Suç, suçlu kavramları artık zaman faktörleri ile aranır oldu, çünkü zaman aşımı suçluyu ortadan kaldırıyor. Ölen her zaman suçlu olmaya devam ediyor. ‘Ölenler ile değil, kalanlar ile sorunumuz var, o öldüğüne göre geçmişi daha fazla kaşımayalım, katillere kader kurbanı adını takalım ve onları vicdanımız içinde affedelim’ anlayışı hakim.
Domuz bağı ile boğanlar, tanrı adına cinayet işleyenler, arkadan sinsice gelip elindeki kasatura ile farklı ve öteki olduğu için kişinin kafasına geçirenler bugün aramızda özgürüce yaşıyorlar. Maraş, Çorum; Sivas, Malatya, Trabzon, İzmir, Diyarbakır, Batman… her ilde işlenmiş toplu suçlar artık suç değildir. Toplumsal ölüm halini yaşıyoruz. Ölüyoruz, ölümümüz sessizce gökyüzüne karışıyor.
Dört yıl oldu, belki de binlerce yıl oldu, çünkü ne ilk ölümdü ne de son. İnsan; iktidar hırsı içinde olduğu sürece bu cinayetler devam edecektir. İktidar hırsı ile cinayetler işleniyor, daha fazla iktidarda kalmak adına ya da iktidarı ele geçirmek için. İktidar hırsı ile nefret besleniyor, nefretin beslendiği yerde bir cumhuriyet vardır, o cumhuriyet ise hırs vardır. Nefret iktidarı besleyen en önemli araçtır. Nefret sayesinde iktidar olacağın devlet oluyor, devlet olan yerde ulus oluyor, ulusun olduğu yerde öteki oluyor, ötekinin olduğu yerde ise çatışma kaçınılmazdır. Çatışma olmazsa devletin varlığı tartışılır. Tartışmanın olduğu yerde ise sorgulama vardır, sorgulamanın olduğu yerde protesto olması doğaldır ama iktidar hırsı içinde olan bu eleştirilere karşı hoşgörü gösteremez, küfreder, devlet olanakları ile önlem almaya çalışır. İşte bu demokrasinin diktatörlük tarafını temsil eder ve erk sahibi bu devlet gücünü kullanarak koltuğunu sağlamlaştırmak için topluma korkuyu hakim kılar, hakimliğin öteki adı nefrettir. Nefret ile bakanların oluşturduğu cemaatler, iktidar koltuğunun güvencesidir.
Dört yıl oldu, ‘suçlu; ölen’ bakış açısı hala geçerlidir, yaşayanlar ise kahraman olma gururunu vicdanlarında yaşatmaktadırlar.
Dört yıl önce yaralı bir güvercin havalandı, şehir sessizliğin içine gömüldü.
İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok: