9 Ocak 2011 Pazar

Cam

Cam
Levent Kazak'ın yazdığı, Laçin Ceylan'ın yönetmenliğini üstlendiği tiyatro oyunu "Cam"da Dolunay Soysert, Mete Horozoğlu, Deniz Çakır, Bülent Alkış ve Selen Uçer rol alıyor.
İstiklal caddesine yakın bir resim atölyesinde geçiyor olay. İki erkek ve üç kadının arasındaki ilişkileri irdeleyen, yaşamda olması olasılıkları iki yüzünden de bakan bir oyun. İki bölümden oluşuyor. Birinci bölümde sergilenenin eğerli ikinci bölümü de vardır. İlk bölümde resim atölyesinde öğrencilerine resim dersi veren bir kadın ressam ve bir model, iki öğrenci ile başlar. İki penceresi vardır, küçük bir mutfak ve bir odası olan yüksek tavanlı eski Rum evleri gibidir bulundukları yer. Pencerenin önünde duran çalışma masası ve masa üzerinde işler ile ilgili yazışma kağıtları ve notları bulunmaktadır. Pencere ve kapı bir birine baktığından cereyan yapar. Hava akımının olmasından dolayı pencere kapalı durması, masanın üzerinde ki kağıtlar için önemlidir, çünkü kağıtlar bir karıştı mı toplaması o kadar kolay değildir. Camlarının açık olmaması gereklidir, açık olursa hayat karışabilir, tıpkı masadan aşağıya uçan kağıtların karışması ve onarlı düzenlemek için harcanan zaman içinde hayat akışının değişimine oyun içinde tanıklı edeceğiz. Boşanmaya giderken pencere açık olursa ne olur? Oyun bu soruya yanıt arar gibidir, hatta aramaktadır.
İlk bölümde ressam öğretmen; avukat kocasından boşanmak için mahkemeye gideceği gün başından geçen ve tesadüflerin ortaya çıkarmış olduğu ikiyüzlü ilişkilerin ortaya serileceğini bilemezdi. Her zamanki gibi ders vermektedir, öğrenciler modele bakarak resim eskizleri çizmektedir, ressam ise o gün kocasından boşanacaktır ve kocası onu mahkemeye götürmek için arabası ile sokağa gelir. Tepebaşı yokuşunda bir yer hayal edin, İstiklal Caddesi’ne bakan taraf. Garaj vardır ama “hayır” der kocası “acele et, park etmeye gerek yok, hemen gel” der. Pencere açıktır, açık olduğundan masa üzerindeki kağıtlar yere uçmuştur, bu arada kocası oradan bir kağıdı ister, kağıt karışmıştır, onu ararken küçük bir sır, kadın öğrenci tarafından öğrenilir. Önemsenmez, çünkü kargaşa aşağıdadır, freni boşalan bir kamyonun arabayı ve avukat kocayı tekerlerinin altına alır ve ezer. Çarpmanın ortaya çıkardığı ses, telefondaki kocanın da sesinin yok olması anlamına gelir. Kargaşa, telaş ve yüksek tempoda bir koşturmaca ve konuşma içinde, olaya dahil olur seyirci.
Cenaze yapılmıştır ve atölyeye dönülmüştür. Model olan kadın ile ressam çok samimi arkadaştır. Birlikte çok şeylerini paylaşırlar ama paylaşmadıkları da vardır. O paylaşmadıkları tesadüfen gelen bir telefon ile ortaya çıkar, telefondaki bir doktordur ve ressamın daha önce verdiği şeyler tahlil etmiştir ve sonucunu telefon ile bildirmektedir. Doktor telefon ile ressamın hamile olduğunu bildirir. Hamiledir. Ressamın hamile olduğunu öğrendiğinde bir şok yaşanır, sessizlik sese dönüşür, paylaşılmayan özel anlarda ortaya çıkmaya başlar. O hamile olduğu gün nasıl olmuştu ve babası kimdi? Çünkü kocası ile bir yıldır sorunlu yaşayan ressam, arada kocası ile buluşup sevişmekte olduğu ortaya çıkmıştır. Model olan arkadaşı bu işe şaşırmıştır, şok olmuştur. Ölüm karşısında şaşılacak kadar soğuk kanlı olan (Camus’ün yabancı adlı kitabında olduğu gibi) modelimiz, bu olay karşısında soğuk kanlı değildir ve sorgular, kimdi babası? Kocası mı, yoksa başka biri mi? Evet o an iki gerçek ile karşılaşmıştır, hem kocası ile yattığı hem de başka bir erkek! O hamile olduğu gün atölyede öğrencileri ile bir parti düzenlenmiş ve sarhoşluk sonucunda bir öğrencisi ile iyi vakit geçirmiştir. Kimdi öğrencisi, sorusu açıkta bırakılır.
Hamilelik ilerlemiştir, karında belirlemiştir bebek. Resim dersi alan kadın öğrenci, o kazanın olduğu gün gördüğü notu ressama açıklar ve o gün onun ile birlikte olan ve karında ki bebeğin babasının aslında birlikte ders aldığı erkek öğrenci olduğunu belirtir. O küçük not, bir sırrı içinde barındırmaktadır.
Olaylar bu şeklide akar gider ve gizli yapılanlar ve samimi arkadaşlar arasında saklanan küçük sırlar aslında bir birlerini çok ilgilendirmektedir. Model olan kadın, çocuğun babası ile evlilik kararı verir ve bu küçük sır hepsinin bildiği bir gerçek olarak üstü kapatılır. Bir pencerenin açık bırakılması ve kağıtların ortaya savrulması ile yaşanan bu kırlıma noktası bir çok şeyinde ortaya serilmesini neden olmuştur.
İkinci bölümde bu olayın öteki yüzü sorgulanır. Eğer arabanın içinde avukat değil de ressam öğretmen olmuş olsaydı, freni boşalan kamyonun altında o kalsaydı ve ölen avukat koca değil de ressam olsaydı ne olurdu? Bu sorunun yanıtı aranır ikinci bölümde.
İkinci bölümde birinci bölümde olduğu gibi başlar, kağıt aramaya bu sefer avukat çıkmıştır, ressam arabada beklemektedir ve beklenen kaza olur. Bu sefer hayatta kadın yerine erkek vardır. Erkeğin yaşamış olduğu küçük sırlar, iki yüzlüğü ortaya serilir. Model kadın ile ilişkisi vardır ve o ilişki ortaya çıkar, çocuğun babasını bilmekteyiz, fakat bunu avukat öğrenir, tipik tepkisini verir. Tek büyük fark sonuç bölümündedir, kadın resim öğrencisi bekar avukata talip olur ve o olay ile sonlanır.
Oyun kurgusu basittir, başka oyuncular oynamış olsaydı, belki vasat bir oyun olur çıkabilirdi, oyuncuların oyuna katkıları ile temposu yüksek ve izlenir bir oyun olup çıkmıştır. İlgimi çeken en önemli unsur benim açımdan; izleyici küfür edilen bölümde kahkahalar atmaktadır. Sadece bu oyun için geçerli değildir, diğer izlediğim tiyatro eserlerinde de aynı tepkiler ile karşılaştım, sanki mizah küfür ile geliyor gibidir. Daha akılıca yapılan espriler gülmeden tepkisiz geçebilirken, küfür ile kahkaha salonu doldurmaktadır. Yeni mizah anlayışımızın içinde küfür önemli yerini tutmaktadır, tıpkı Amerikan dizilerinde kahkaha efektleri yerini almıştır, küfürler. Küfür et, kahkahayı yakala…
Cam oyunu seyirciye hoşça vakit geçirtirken, küçük çağrışımları ile gündelik yaşamada gönderme yapmaktadır. Oyuncuların tempolu oyunu izlerken, kahkahalarınızı küfürlü bölümlerde olabildiğinizce yukarıya çıkaracaksınız, ama sakın yanlış anlaşılmasın bu oyunda diğer oyunlarda olduğu gibi çok fazla küfür yoktur, bulvar tiyatroları sanki küfür ile yazılıyor gibidir. Günlük hayat içinde belki bu kadar küfür kullanıyor değiliz ama son izlediğim oyunlar içinde bol küfür duydum, hem de gerekli gereksiz yerlerde… En azından bu oyunda gereksiz küfür yok… gerektiği yerde, uygun küfür yerleştirilmiştir.
İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok: