6 Kasım 2011 Pazar

Kararlar hurafe olur mu?

Kararlar hurafe olur mu?
“Ben hukuka güveniyorum, bağımsız yargıya güvenim sonsuzdur. Hukukun verdiği kararlar sonuçtur, ancak açılmış bir dava hakkında yorumlar verilen karar üzerine yapılabilinir, öncesi verilen kararlar sadece hurafedir, bir şey ifade etmez.”
“Yargılama sürecinde yapılan her yorum sübjektiftir…”
Yukarıda tırnak içine aldığım görüşler genel bir yargıyı ve doğruyu ifade eder… Genel doğru olarak kabul edilenlerin hayat içinde karşılığı doğru olacak anlamına gelmez. Türkiye tarihi içinde alınmış bir çok kararın ve uygulamaların bugün dahi tartışma konusu olması, hatta bir çok kişiye yeniden iade-i itibar verilmesi, mahkemelerin vermiş olduğu kararların bir çoğunun doğru olmadığını göstermektedir. Mahkemeler, gerçek anlamda bağımsız olamamıştır. Adalet sistemi, devlet mekanizması içinde siyasi değişimlerden etkilenen bir konumunda olmuştur. Adalet sistemi; devletin çıkarlarını savunur ve devletin bakış açsının doğu olarak kabul eder. Mahkemeler, devletin ideolojik bakış açısı içinde benzer davalara değişik kararlar verebilmekte ve iç içtihattı çelişkiler ile doludur. Hem ak hem de kara anlamına gelecek kararlar benzer davalar içinde olması şaşırtıcı dahi değildir. Çünkü devlet kendi doğrularını değişen çağa ve dış/ iç ilişkilerin etkisine göre değiştirmektedir. Çağın gereklilikleri devletin ve mahkemelerin bakış açısını da etkilemekte ve mahkemeler bu etkilerin rüzgarına uygun kararlar vererek adaletli olamamaktadır.
Ülkemizin eğitim sistemi, mahkemelerin karaları arasında bir paralellik görmek mümkündür. Eğitim sistemimiz, devletin istediği bireyi yetiştirirken, eğitimin kalıbından çıkma ama kalıba uymayan bireylerin davranışlarını düzeltmek için ayrı bir sibop özelliği gösteren mahkemeleri yani adalet sistemi geliştirilmiştir. Eğitimin ideal kişiliğine uymayan “toplum dışına” düşmüş bireylerin yeniden “toplum içine” kazandırılması veya hepten “toplum dışına” iteklenmesi anlamına gelen kararları verecek bir devlet mekanizması olarak adalet sistemi geliştirilmiştir. Adaletin verdiği kararlar; devletin kararları olarak algılanmış ve halk tabiri ile “adaletin kestiği parmak acımaz” olarak kabul görmüştür.
Devletin ihtiyaca göre örgütlenen kolluk kuvvetleri de zaman içinde uzmanlık alanlarına ayrılmış ve uzmanlık alanları içinde mahkemelere yardımcı konuma gelmişlerdir. Devlet; var olan güçler dengesi içinde aracı konum olmaktan çıkmış, ekonominin seyrinin daha sorunsuz olması için düzenleyici ve yönlendirici konumuna dönüşmüştür. Sermayenin çıkarları ve ihtiyaçları yönünde biçimlenen devlet, doğal olarak kendi sınırları içinde yaşayan vatandaşları da ihtiyaca uygun biçimlendirilmesine gitmiştir.
Devlet; ulus devleti yapısı içinde, homojen vatandaş yaratmak için kendi sınırları içinde var olan toplumsal çeşitliklere karşı savaş açmış, devlet ideolojisine uygun vatandaş yaratmak için her türlü savunma aracını aynı zamanda saldırı aracı olarak kullanmıştır ve bugün dahi ulus devlet anlayışının bu yönü uygulanmaya devam ediliyor.
Ülkemiz sınırları içinde farklı olanlar “kirli”, “ur” olarak görülmüş ve onların ortadan kaldırılması için her türlü araç kullanılmıştır. Bu araçlar açıktan olabildiği gibi, hurafeler yaratılarak ötekileştirilmiş ve öteki olanlar karşısında önyargıların oluşması için; dilde, eğitimde, askerlikte, mahkeme salonlarında, devletin herhangi bir kapsı önünde öteki konumunda olan vatandaşlar ayrıma uğramışlardır. Devlet kendi vatandaşına karşı savaş açmış, homojen toplum yaratmak için ötekini asimilasyon ile ya da açıktan savaş ilan ederek yok etmeyi seçmiştir. Bugün toplum içinde var olan çatışmaların temelinde devlet bakış açısı ve uygulaması yatmaktadır.
Bugün eğer bir imkan olsaydı; cumhuriyet tarihimiz içinde mahkemelerin (olağan, olağanüstü, istiklal… gibi adlarla anılan özel yetkili mahkemeler dahil) almış olduğu kararlar incelenmiş olsaydı, nasıl bir sonuç ile karşılaşırdık?
Örneğin Yahudi ve Ermeni vatandaşlarımıza karşı uygulanan özel vergiler ve o vergilerin uygulanması için açılan mahkemelerin almış olduğu kararlar ve sürgünler bugün dahi karanlık sayfamızı oluşturmaya devam ediyor. Aleviler, Çingeneler (Romanlar) karıştığı davalar incelenmiş olsa nasıl bir sonuca ulaşırdık? Cinsiyet ayrımcığı konusunda yaslarımızda maddelerin hala varlığını koruyor olması nasıl açıklanır? Bazı suçlarda erkek yönünde ceza indirimi karaların sık sık uygulanmasını nasıl açıklanır?
Devlet ile iyi ilişiler içinde olan sermaye sahiplerinin çevreye, doğaya ve topluma karşı verdikleri zararlar hakkında açılmış olan davalar incelenmiş olsaydı, bilirkişilerin ve mahkeme heyetinin bakış açısı sorgulanmış olsaydı, nasıl bir sonuca ulaşabilirdik? HES konusunda yaslarda yapılan düzenlemeler ve yere halka karşı yürütülen kampanya ve açılan davalar evrensel hukuk bakış açısı ile incelenmiş olsaydı acaba nasıl bir sonuca varırdık?
Devlet eğer isterse suçlu yaratabilmekte ve gerek gördüğünde yarattığı suçluyu ortadan kaldırabilmektedir. Geçmişte kolluk güçlerinin yaratmış olduğu suçlular ve onların hakkında verilmiş mahkeme kararları bugün gerçek anlamda incelenebilseydi, acaba kim suçlu, kim masum sorusu sorulmuş olsaydı ve cevap uluslararası hukuk kuralları içinde aranmış olsaydı, mahkeme heyetlerinin kaçı gerçek anlamda vicdana ve hukuka uygun karar aldığı ortaya çıkardı?
Devlet kendi güvenliği içinde her zaman olağanüstü koşullar içinde yaşıyormuş gibi savunma araçlarını aktif halde tutmakta ve olağanüstü koşullara uygun mahkemeler varlığını yakın tarihimi içinde istikrarlı şekilde sürdürmüştür. Adları değişmiş olsa da, devletin her zaman ideolojiye uygun karar verebileceği yapılanması ve hukuk kuralları var olmuştur. Bu bakış açısı içinde mahkemelerin vermiş olduğu kararlar genelde adaleti temsil etmemekte, tartışma konusu olmaya devam etmektedir.
Bugün dahi mahkeme kararı ile idam edilmiş, cezaevindeyken kendisinden haber alınamayan insanların cenazeleri nerede olduğu bilinmemektedir. Mezarlıklar, kimsesizler mezarlığı ve mezarlık olmayan derelerde, çukurlarda haksız verilmiş mahkeme kararların sonuçları ile somut olarak karşılaşabiliriz. Hukukun verdiği bazı kararlar, mezarlıklarda sonuç olarak bulunurken, sonuçları bugün ve gelecekte de tartışma konusu olmaya devam edecektir.
Devlet için objektif olan kararlar, yaşam içinde karşılığını sübjektif olarak bulmaktadır. Mahkemeler bugün dahi aldığı kararlar ile tartışma konusu olmaya devam ediyor.
İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok: