6 Kasım 2011 Pazar

Sol, neden buharlaştı?

Sol, neden buharlaştı?
“Sol, 12 Eylül’de neden buharlaştı ve daha sonra neden yağmur olarak yeryüzünü kucaklayamadı?” sorusu yıllardır kafamda duran ama sesli olarak söylenmeyen soru olarak durmaktadır. Zaman zaman kendi kendime cevaplar verdim, verilmiş olduğuna inandığım makaleleri inceledim, o döneme ait gazeteleri, yorumları ve 12 Eylül sonrası yayınlanmış dergileri inceledim, sorunun yanıtı verilmemişti. Kimse bu soruyu kendisine ciddi ve samimi olarak sormadığını düşündüm. Nasıl oldu da 12 Eylül gibi bir darbe ile sol halkın umudu olmaktan çıktı ve bir anda buharlaştı? Hiroşama’da insanlar buharlaştı ama orada buharlaştıran atom bombası “küçük erkek kardeş(Little Boy) ” vardı, peki solun üzerine atom bombası mı düşmüştü?
12 Eylül öncesi solun amiral gemisi Devrimci Yol olduğu hakkında açılmış davalara bakarak söyleyebilirim. Sol, kendisini bir çok tartışama da Devrimci Yol Dergisi yazılarına ve o çevrenin yapmış olduğu eylemlere göre biçimlendiriyor ve konumlandırıyordu. Devrimci Yol dergisi ve çevresini merkeze alarak kafamdaki soruya kendi birikimlerimin ışığı altında yanıt arayayım, çünkü verilmemiş yanıtlar sonuçta gökyüzünde buhar olarak dolaşmakta olan bulutlardan biri yapar. O bulutlara bakarak anlamlar çıkarmak isteyenler ise yeryüzünde hala solun efsanesi altında geçmişe övgüler dizmek ile uğraşmaktalar. Sol yaşadığımız günler için gerekli. Halkaların gerçek çözüm yollarını sol geliştirebilir, geliştirdiğini söyleyen liberal solcular ise iktidarın koltuk değneği olma özelliğini aşamayacak kadar kirliliğin içinde ellerini, vicdanları kirleterek günlerini geçiriyorlar.
Halk siyasi liderlik yoksunu olarak var olan sorunlara karşı kendisince çözüm yolları üretmekte, iktidarın yaratmış olduğu kirliliğe karşı direniş göstermektedir.
HES karşıtı mücadele her görüşten, inançtan insanı, birkaç lira için doğayı yok etmek isteyen açgözlü sermayeye karşı direnişi sürdürüyor. Devlet destekli yapılan bu saldırıları boşa çıkarmak için halk, kendiliğinden firmanın inşaat alanında karşı tepkisini gösterirken, halk ile devletin kolluk güçleri karşı karşıya gelmektedir. Solun geçmişte güçlü olmadığı yerlerde bile halk içgüdüsel olarak yapılan bu doğaya karşı saldırı karşısında direnmektedir. Bu saldırıları hukuk kuralları içinde olması için çaba sarf eden AKP iktidarı, yeni yasal düzenlemeler yaparak, halk ile kolluk güçlerini karşı karşıya bırakarak sermeye yanında tavır almaya devam etmektedir, çünkü bu sorunu yaratanda zaten AKP iktidarı ve onun açgözlü sermeye destekçileridir.
Azınlıklar ve ötekiler konusunda AKP plansız ve programı bilmeden “açılım” adı altında politika geliştirmeye çalışırken, bu açımlıları kendisine zorunlu kılan AB ve ABD uzun ve kısa vadeli politikalarını uygulamaya devam ediyor. Bu yaratılan ortam içinde sol ve solun çözüm önerileri acil olarak kendisini hissettirmektedir. Ne yazık ki yağmur yeryüzünü henüz adaletli şekilde kucaklamadı.
Devrimci Yol dergisi çevresi, 12 Eylül öncesi yaratılan “iç savaş” ortamında direnişi örgütlemiş, beklemediği hızda ülke sathına yayılmıştır. Dergi çevresi daha çok öğrenci çevresi gibi algılansa da işçi ve memur kesimi içinde de önemli bir kesmi de kucaklamış görünmektedir. Bu dergi çevresinin ülke içinde dağılımının hızlı olmasını sağlamıştır. Maraş, Çorum, Sivas olayları dergi ve çevresinin direniş hattının alanını genişlemesine neden olurken, Fatsa gibi kasabalarda ütopya olarak algılanan teorilerin hayat bulmasına olanak sağlamıştır. Fatsa, devlet yönetimi tarafından hemen mercek altına alınmış, devlet içinde devlet olunamayacağını ve farklı bir sistem hayata geçirilemeyeceğini o dönemin başbakanı Süleyman Demirel ağzından ifade edilmiş ve saldırı Nokta Operasyonu ile başlatılmıştır. Ben bu Nokta operasyonun kırılma noktası olduğuna inanıyorum. Darbe yapan generaller anılarında buna vurgu yapmışlardır. Nokta Operasyonunda Devrimci Yol Dergisi çevresi gerektiği gibi direniş gösterememiş, Fatsa; yenilginin ilk işareti olarak kendisini göstermiştir. Devrimci Yol dergisi çevresi bu yenilgiyi henüz tartışamadan olayların girdabı içinde alacakları en büyük darbeye doğru savrulmuşlardır.
Sol içi çatışmadan Devrimci Yol Dergisi çevresi de nasibini almış, sol görüşlü insanlar iç çatışmada hayatlarını kaybetmiş, yaralanmışlardır. Bu çatışmanın yaratmış olduğu güvensizlik ve solun iç kavgaları var olan çatışmaların çoklu cephede ve çoklu ilişkiler içinde daha da karmaşıklaştırmıştır.
12 Eylül darbesinin geleceği önceden biliniyordu, bunu dergilerinde de yazmışlardı. Beklenen darbe ve darbenin etkisi 12 Mart gibi olacağı ve direniş ile bu askeri darbenin geri püskürtüleceği sanırım dergi çevresi içinde tartışılmıştır. Bu konuda elimde bir veri yoktur. 12 Eylül hemen buharlaşma etkisi yapmamıştır, yaklaşık olarak dört yıl değişik yerlerde çatışmalar ve direnişler olarak kendisini göstermiş olsalar da medya gücünü elinde bulunduran darbeci generaller, amaçlarına kısa sürede ulaşmışlardır. Sanki hiçbir şey yokmuş gibi her şey sessizlik içinde ve hücre karanlığında, zor ile işler darbecilerin niyetleri yönünde “yoluna” konulmuştur. Dergi ve çevresine davalar açılmış, açılan davalar bir birinden bağımsız ve içerikleri farklı şekilde iddianameler ile mahkeme önüne gelmiştir. Darbe yapanlar için hukukun pek önemi yoktur, önceden verilmiş kararlar uygulatılmış ve karanlık dehlizlerde hukuka uygun ya da uygun olmadan uygulanmıştır. Sağ - sol ayrımı yapmadan çatışan taraflar aynı hücre içinde eritilirken, devletin gücü ve devletin gerçek sahibi biziz demişlerdir.
Devrimci Yol Dergisi ana davası ve orada ortaya konulan savunma yenilgiyi kabul etmiş ve teslim bayrağını çekmiştir. Yenilgi, derginin devamlılığını ortadan kaldırmıştır. Dergi çevresi uzun süre sessizlik içinde Mamak önü ezgileri içinde kendisine yaşam alanı bulmuş olması, değişen Türkiye paradigması içinde buharlaşmıştır. Bugün Mamak kömür deposu yoktur.
24 Ocak kararları ile liberal ekonomi ve onun sonucu toplum ilişkileri yeniden biçimlendirilmiş, yeni bir kuşak yaratılmıştır. Bu kuşak eskiden gelen dayanışmacı ruhunu ortadan kaldırmış, daha bencil ve para için en yakın arkadaşını ezmekten çekinmeyen bireyler güruhuna dönüştürmüştür. 12 Eylül öncesi yaratılan ilişkileri kullanarak, yeni dönemde kendilerine yaşam alanı açanlar, değişik belediyelerde ihale peşinde koşmuş, danışmanlık hizmeti vermişlerdir. Para kimdeyse ona doğru yönelim; siyasi inanç ve kişiliği tamamı ile kirleterek gerçekleşmiştir. Devrimci Yol Dergisi çevresinden olduğunu söyleyen, okurları ve dergi çalışanları bu kirlenmeden gerektiği gibi yararlanmış, solun amirali olan Devrimci Yol dergisi ve çevresi batmış geminin tayfaları olarak, liberal yaşam biçiminin denizi içinde kendilerine yaşam alanı açmak için mücadele etmişler ve bir anlamda da başarılı olmuşlarıdır. Geçmişte devrimci yolcu olduğunu söyleyen bir çok danışman ve öğretim üyesi ile karşılaşmamız yadırganacak durum değildir.
Sol, bu kirlenme ile buharlaşmıştır. Zeminini kaybetmiştir, yeni zemin içindeki ilişkilere ise cezaevinden çıkanlar anlam vermeden yaşam kavgası içinde karışmışlardır.
Dergi ve çevresi yenildiğini söyleyerek, devamlılık gösteremediği için eskiden var olan ilişkilerini kaybetmiş, geçmiş ile bağını koparmıştır. Derginin ana davasında yapılan savunma beklenen etkiyi göstermemiş, var olan beklentileri de yok etmiştir.
Derginin buharlaşması ve bir daha anıları dışında başka etki yapamamasının arkasında bana göre en büyük neden bu yenilginin, geçmiş ile olan bağının, ilişkilerinin koparması olarak görüyorum.
Cezaevi süreci ve bu süreç içinde insanların yoldaşlık anlayışı yerine, kim ne ifade verdi, kim kimin üzerine suç attı, kim kendisini kurtarmak için ne gibi çamur attı çevresine diyerek sorgulaması ve poliste verilen ifadelerin ortaya serilmesi, var olan ilişkilerin bir daha onarılamayacak şekilde bozulmasına neden olmuştur. Devrimci Yol Dergisinin yaratmış olduğu düşünce yöntemi ve yeni hayat tarzı, var olan liberal ekonominin acımasız şekilde uygulandığı ortamda kendisini savunamamış, koruyamamıştır.
Sol, amiral gemisini kaybetmiştir. Ülke dışına kaçmak zorunda kalanlar ise ilticacı oldukları ülkelerin koşullarına uyum sağlamışlardır. Bir anlamda; getto içinde eski ilişki içinde oldukları ve ilişkileri henüz (polise verdikleri ifadeler olmadıkları için) bozulmadığından kapalı bir cemaat ilişkisi yaşamışlar ama cemaat ilişkisinde bir yerinde çıkarlar ve beklentiler karşılıklı hayat bulmadıklarında aynı derecede ayrılmanın ve kirlenmenin de nedeni olmuştur. Yurt dışında kalanlar, özellikle Avrupa’da olanlar iltica olayını ekonomik kriz içinde yaşayan ülkede vatandaşlarına çekici hale getirmişler ve ilticacı ama politik olmayan insanlar ile yeni cemaat ilişkileri yaratmışlardır, bu ilişkilerde doğal olarak kirliliğin boyutunu büyütmüştür. Kirlenmenin olduğu, çıkar çatışmasının yaşandığı cemaat ilişkilerinde küçülme ve parçalanma kaçınılmazdır.
Devrimci Yol Dergisi yurtdışına çıkmış eski okurları da değişim karşısında kendisini koruyamamış ve yok olmasalar da minimal konumda eskinin anıları ve dergi koleksiyonları içinde yaşamayı seçmişlerdir.
Kendi zeminden buharlaşan hareketin yurtdışında emin bulması ve zemini uzun süre koruyabilmesi imkanı yoktur. Zaman içinde ülke içinde gelişmelere uygun olarak toparlanıyor gibi yapmış olsalar da, cezaevinden çıkmış ve yurtdışında yaşamayı seçenlerin polis ifadeleri orada da kişilerin gündemine gelmiş ve güvensizlik, ortak amaç, ortak yaşam olanağını ortadan kaldırmıştır. Bireysel olarak her biri ülkedeki dergi çevresinin yaratmış olduğu harekete gönül bağı kurmuş olsalar da, gerçek anlamda dergi çevresi okuru olmak özelliğini aşamamışlardır.
Devrimci Yol Dergisi ana davasından çıkanlar, geçmişten kopuk ama ilişkilerini koruyan arkadaşlarını toplayıp yeni dergi denemeleri yapmışlardır. Dergi çevresini biraz heyecanlandırmış olsa da, dergi çevresinde geçmişte yer almış ama daha sonra ilgisizlikten dolayı kaderi ile baş başa kalmış, cezaevinde tek başına mücadele ederken, dışarıda ailesi her türlü acıyı yaşamış olanların eteklerinde taşlar birikmiştir. O taşlar aşağıya düşmeden eskisi gibi ne güç olunabilecektir ne de çevre.
Özgürlük ve Dayanışma Partisi ile bir araya gelen çevre, henüz ne söyleyecekleri belli olmayan ama geçmişin ortak anılarını paylaşanların bir birliği olma özelliğini göstermiştir.
Geçmişte dergiyi çıkaran ve dergiye yazı yazanlar kendi içlerinde ayrılığa düşmüş, ortak tavır alamamaktadırlar. Geçmişin ortak arkadaşları farklı tercihlerin peşinde düşmüşlerdir.
Parti kuruluşu, bir birinden ayrı gelenek ve anılara sahip olanların ortak bir anı yaratması süreci; ayrılıklar ile kendisini göstermiş, ÖDP adı ayrılık ile özdeşlemiş konumuna gelmiştir.
Eski arkadaşlar cenazelerde karşılaşır olmuşlar, eskinin sembolü bugünlerde cenazelerde yakaya takılan bir rozet olma özelliğini korur konumundadır. Amiral gemisini batırmıştır, sol yoktur. (Gerçi o sembolü kullanan ve o derginin devamı olduğunu söylen bir kesim vardır ama gerçek anlamda ana davadan bakıldığında onlar devamlılığı sağlayamadıkları gözükür.)
Sol, yeni bir gemi yaratma süreci için mücadele ediyor olmasına rağmen, gerektiği kadar halk tarafından ilgi görmemekte, çıkardığı günlük gazetenin satışı bir dergi satışından bile daha aşağıda durmaktadır.
Sol, bugün var olmak zorundadır, yaşadığımız çağın alternatifini sol yaratacaktır. 30 yıldır iktidarda olan sağ ve ılımlı İslam hükümetleri toplumu atom gibi parçalamış, krizler içinde halk nasıl davranacağını, neye nasıl tepki vereceğini bilemez konumundadır, kendisini yok edene biat etmektedir.
ÖDP son kongre kararları ile yeni çıkış yolu aramakta ve geçmişin yaratmış olduğu kopukluğu ortadan kaldırıp, yenilgi öncesi dönemi ile kucaklaşma ve yeni koşullara uygun politika geliştirmek için çaba sarf etmektedir. Önündeki en büyük handikap, 30 yıl süresi içinde eteğinde taş tutan eski okurlarıdır. Onları geçmişe bağlı kalmaktan kurtarıp, yaşadığımız günlere uygun mücadele içinde yer bulmaları için zemin hazırlayabilirlerse, yeniden sol için amiral gemisini inşaat edebilirler ve sol, yağmur olarak ülkemiz topraklarına yağabilir.

İsmail Cem Özkan

Not: Devrimci Yol Dergisi ve çevresi kavramını kullanmama birileri itiraz edebilir, fakat ana davanın savunma mantığına uygun olarak bu yazıyı kaleme aldım, orada kendilerini dergi çevresi olarak görenler, daha sonra karşılıklı sohbet olarak çıkarılan bir kitapta da tekrarlanan dergi vurgusunu bozmak istemedim. Eğer örgüt olsalardı, bugün sürekliliğini devam ettiren bir yapıları olurdu. Onların bir bildiği var olduğunu düşünerek dergi ve çevresi vurgusunu kullandım.

Not2: Neden diğer sol dergileri / partileri konuma almadım diye sorabilirsiniz, ben solun amiral gemisi olarak gördüğüm Devrimci Yol Dergisi açsından ele aldım. Örneğin bugün Hürriyet Gazetesini Türk medyasının amiral gazetesi olarak görürseniz, onu incelersiniz, onun attığı başlıkları tartışırsınız, Sabah gazetesini konu edinmezsiniz. Hürriyet Gazetesi bugün çok satanlar içinde birinci sırada değildir, fakat amiral özelliğini hala korumaktadır.

Hiç yorum yok: