26 Ocak 2012 Perşembe

Rosenbergler Ölmemeli

Rosenbergler Ölmemeli

Kore savaşı yıllarında Amerika’da başka şeyler yaşanmaktadır. O dönemde Amerikan halkı üzerine devlet terörü saldırısı yapılmaktaydı ve bir kurban seçilmesi gerekliydi. Hiçbir kanıt olmamasına rağmen, Komünist Parti üyesi olmayan ama solcu olan bir Yahudi aile kurban olarak seçilmiş ve onların üzerinden topluma korku dalgasının en alt birimlere kadar yayılması için şartlar oluşturulmuş.
1950’li yıllarda Amerika’da yaşayanlar bir saldırı altındaydı, o saldırı da Mc Carthy ismi ile özdeşleşmişti. Özgür dünya güya kendisini korumak için saldırıyordu, saldırırken suç olmasına gerek yoktu, suç yaratılırdı. O suçun yaratılması içinde işkencenin her türlü yöntemi, iftira ve ekonomik yönden kişilerin zaafları kullanılacaktı. Kullanıldı da. Bu yöntem elbette Amerika’da başarılı olduktan sonra bütün özgür dünya müttefikleri ülkelerde uygulanacaktı. O uygulamadan ülkemiz ve ülkemizin aydınları, insanları nasiplerini almaya devam ediyor.
Rosenberler Ölmemeli Alain Decaux tarafından kaleme alınmış ve ülkemizde de daha önce sahneye uyarlanmıştı.* Yıllar sonra bu oyunun başka bir yorumu Şehir Tiyatroları sahnesine Orhan Aklaya tarafından uyarlanmış. Yaşadığımız döneme ait mesajları da içinde taşıyan oyun, şehir tiyatrolarının oyuncularının ve teknik elemanlarının büyük bir başarısı olarak hayat bulmuş.
Oyun, hiçbir delil olmadan tutuklanan Rosemberg ailesi fertleri ve onların çevresinde yer alan kişilere yapılan baskı ve toplum normlarının yerle bir edildiği bir sürece politikacıların etkisine sahnede şahitlik ederiz. Aslında sahnede izlediklerimiz bildiğimiz, yaşadığımız bir süreçtir. Sahnede bize sunulurken yeni teknolojik olanaklardan da faydalanmış, bu sayede oyunu bir ekrandan izler gibi izleyiciye ulaştırılmış. Evimizin odasından sanki ekrana bakıyor gibiyiz, bir savaşa, işkenceye bakar gibi. Oyuncuların sesleri hoparlörden kulaklarımıza gelirken görüntü sahnededir. Sahne de işkence, mahkeme, delil yaratma sürecine şahitlik ediyoruz. Yaratılan delilerinde aslında bir işkence tutanağı olduğunu görüyoruz ve özgür dünyanın adaleti de işkence ile alınan ifadenin bir zamanlar ülkemizde halen alınıp alınmadığını bilmiyorum ama büyük olasılıkla alınıyordur, doğru kabul edildiği ve sorgulanmadan gerçek olarak algılanmasına şahitlik ediyoruz. Karar dava başlamadan polis koridorlarında karara bağlanmıştır, mahkeme sadece bu kararın onaylanma sürecinin işleten bir tiyatro oyunudur. Amerika’da bu oyuna sıradan halktan oluşan jüri üyesini katarak toplumun kararı haline getirilme sürecini yaşıyoruz. Mahkemeler karar vermeden insanlar suçludur, ajandır, vatanı satana aşağılıktır ama gerçekler öyle değildir. Vatanı satanlar diye nutuk atanlar ilk önce vatanı sattıklarına da yakın tarihimiz içinde şahitlik etmedik mi, hala onların yaratmış olduğu sorunlar ile uğraşmıyor muyuz? Amerikan toplumu üzerine uygulanan devlet terörü bir aileyi hiç düşünmedikleri sona getirmiş ve binlerce Amerikalı o korkudan ve saldırıdan nasibini almıştır. Sesini çıkaramayanlar ne yazık ki o suca ortak olmuştur. Bugün dahi Amerikan halkı bu devlet terörünün sonuçlarını yaşamaya devam ediyor.
Sahne dikey olarak da bölünmüş ve bu sayede bölümler arası geçiş daha hızlı ve kesintisiz hale getirilmiş durumda.
Oyun iki bölümden sahneye konmuş, bölüm başlangıçları ve bitişleri Çağrı Hün sesinin duru hali ile nefes alıyoruz. Deniz Noyan yönetimindeki Altuğ Kutluğ, Ayla Özkan, Utku Akıncı, Muzaffer Berişa ve Bilal Nazlıgül’den oluşan orkestra da alkış konusunda Çağrı Hün’ün hemen yanına yerleşmiş.
Oyun bittiğinde ekranda bir dizi/ film seyretmenin getirmiş olduğu bir psikolojik rahatlama içinde salonu terk ettiğimi düşünüyorum, çünkü o anlık vay be ne de güzel şeyler demişler, yaşadığımız anı eleştiriyor, mükemmel, ülkemizde de haksızlıklara karşı bir şeyler diyorlar rahatlığını duyumsadım. İstanbul soğuğuna karıştıktan sonra bir tv dizisinin, filminin etkisi gibi hemen soğuk havada buharlaştığını ve hayatımda bir etkisi olmadığını hissettim. Çok çabuk alıp, çok çabuk tüketen mi konuma geldik? Yoksa bu duyduklarım sadece bana ait duygular mı?
İsmail cem Özkan
ROSENBERGLER ÖLMEMELİ
Yazan: ALAİN DECAUX
Çeviren: ZEHRA AĞRALI GENÇOSMAN
Yöneten: ORHAN ALKAYA
Koreografi: (KORREPETİTÖR: Y. GEZGİN- TANGO KOR.:H. ERENTÜRK
Müzik: Tarık Öcal ve Timur Selçuk
(VOKAL: ÇAĞRI HÜN)
Sahne Tasarımı: BARIŞ DİNÇEL
Işık Tasarımı: MURAT İŞÇİ
Kostüm Tasarımı: CANAN GÖKNİL
Yönetmen Yardımcısı: NURDAN GÜR- ÖZGÜR DAĞ
OYUNCULAR:
ALİ GÖKMEN ALTUĞ, ALİ MERT YAVUZCAN, ASLIHAN KANDEMIR, BUKET YANMAZ KUBİLAY, KUTAY KIRŞEHIRLIOĞLU, MAZLUM KİPER, MERT TANIK, MURAT COŞKUNER, MURAT DERYA KILIÇ, OSMAN GİDİŞOĞLU,OZAN GÖZEL, YEŞİM KOÇAK
*1970 yılında Dostlar Tiyatrosu Genco Erkal, Ayla Algan, Öcal San, Zeki Yurtbaşı, Berin Süngü, Halit Akçatepe, Deniz Çakır, Mehmet Akan, Nüvit Özdoğru’lu kadrosuyla sahnelendiğinde yer yerinden oynamıştı,

Hiç yorum yok: