10 Mart 2012 Cumartesi

Çoğunluğu, azınlığa mahkum etmeyiz!

Çoğunluğu, azınlığa mahkum etmeyiz!
AKP anayasa yapmak için yola çıktı ve uzun süredir değişik kesimler ile görüşme yapıyor gibi gözüküyor. Neden “yapıyor gibi” sözünü kullandım, çünkü kararlar tepeden bir dudak arasından çıkacağı için diye vurgulama gereğini duydum. Çünkü alınan görüşlerin, söylenen sözlerin iki dudak sahibi için hiç önemi yoktur, onun danışmanları yeteri kadar bilgi vermiştir ve o danışmanlarına güvenir, onların niyetleri ve isteklerine göre bir anayasa hazırlayacağını şimdiden söyleyebilirim. (Bugüne kadar almış olduğu kararlar ve uygulamalar bu yönde olduğu için bu önyargımı belirtiyorum.)
AKP her hareketini ve kararlarını iki dudak arasına göre belirlemekte ve ona göre tavır almaktadır. Dudaklarının sahibinin niyeti ve istekleri gerçekçi mi, gerçek dışımı AKP grubu tartışma yapmıyor, iki dudaktan çıkan her şeyi doğru kabul edip ona göre hareket ediyorlar. Meclis çoğunluğunu kullanarak bir çok karar almakta ve düzenlemeler yapmaktadır. Onlar geri adım atmayı yenilgi olarak gördükleri için dudaktan çıkan sözden geri adım atamazlar.
AKP genel olarak politikasını; kendi ideolojilerine ve Büyük Ortadoğu Projesinin gerçek sahibinin niyetlerine göre davranmaktadır. BOP eşbaşkanı ve stratejik ortak olduğunu söyleyen erk sahibi ve onun dışişleri bakanı büyük biraderin çıkarlarını korumakta ve onun çıkarlarına zarar verebilecek her türden hareket etmekten kendilerini geri tutmaktalar. Çünkü bir kere çıkarlara zarar verdiğinde, kaybedeceği daha büyük çıkarlar vardır, ambargo vb gibi uygulamalar tarihimiz içinde yerini hala korumaktadır. Irak işgali sırasında meclisten çıkan bir kararın sonuçları bugün dahi hissedilmektedir. Çıkarların önde olduğu politik arenada, stratejik ortaklığın bağlayıcı tarafı doğal olarak vardır ve o bağlayıcı taraf; ülke içindeki iktidarı için can alıcı durum olduğunu bilinmektedir.
BOP’un büyük biraderin çıkarları her şeyin üzerindedir ve o çıkarları zedeleyecek hiçbir karar alınamaz. 12 Eylül generallerinin emri ile sivil bir profesörün yaptığı anayasa da büyük biraderin çıkarlarına göre düzenlenmiştir ve onların akıl adamlarının verdiği stratejiye uygun olarak toplum yeniden biçimlendirilmiştir. Bu gerçeklik ışığı altında AKP anayasası ile 12 Eylül generalleri anayasası arasında büyük bir fark olmayacaktır, çünkü her ikisinin ortak yönü çoktur ve aslında aralarında büyük fark yoktur. (Birinde postalın gölgesi, ötekinde caminin gölgesi)
Özneler değişmiş olması, amaçların ve stratejilerin değiştiği anlamına gelmez. 12 Eylül ile yürürlüğe konan politikaların bugün de devam ettiği gerçeği ve çıkarların getirmiş olduğu dostluğun sürdüğüne şahitlik etmekteyiz. Aradaki tek fark askerin konumunun değişmiş olmasıdır. Cami ile kışla arasındaki rekabette, cami öne çıktığına şahitlik ediyoruz. Demokrasi ve insan hakları konusunda bir birinden pek fark yoktur.
“Ben dedim oldu, olacak” demek demokrasi ile alakası olmadığını demokrasi ile ilgili kitap okuyan her bireyin bilmesine rağmen, erkek toplum olmanın getirmiş olduğu mantalite anlayışı; önermenin doğru olduğunu kabul eder ve doğal karşılar.
Bugün her türlü konuda kara veren ve bilgisi olan dudak sahibi, üst dudağının üzerindeki çok kısa kesilmiş kılları ile etrafına gülücük yayarken, kendisine uygun davranmayanları azarlamaktan da geri durmamaktadır. Üstelik kendisini kayıtsız koşulsuz destekleyen liberal kesimler içinde hayal kırıklığı yaratmaktadır.
Erk sahibi dolaylı olarak desteklediği liberal kesimin ekonomik girdisi üzerinde ayarlamalar yaparak kendisine sadık kalmasını sağlayabilmektedir. Çünkü liberallerin kendilerini finans edebilecek ekonomik güçleri yoktur ve onlar göbekten hükümetin çevresinin işadamlarının kararlarına ve yönlendirmesine bağlıdırlar.
Liberallerin ekonomik özgürlüğü olmadığı sürece de her türlü azarlama karşısında sessiz kalma hakkını kullanmakta ve geri adım atmaktalar, çünkü liberaller eski erk sahiplerinin yeniden iktidara gelmesinden korkmaktadır ve bu iktidarın uzun süre yönetimde kalması kendilerinin ayakta kalmasının güvencesidir.
Bugün yapılacak anayasa özgürlükçü olmayacaktır, çünkü iktidar kendi özgürlüğü dışında bütün özgürlükleri kontrol altında tutmaktadır. Erk sahibi özgürlüğünü kısıtlayan her hangi bir şey karşısında yeni düzenleme yaparak önündeki engeli yasal düzenlemeler ile ortadan kaldırmaktadır. Bunun en çıplak göstergesi meclis iç tüzüğü üzerinde yapılmaya çalışılan düzenlemedir. Konuşma süresi kısıtlaması ve konuların belirlenmesi yeni iç tüzük ile biçimlenmektedir. Bu sayede muhalefetin cılız sesinin daha da yok olması anlamına gelmektedir.
Özgürlük anlayışını sadece kendi özgülüğü olarak gören bir iktidar; alınan kararları tek bir dudağın açıkladığı yapıdan özgürlükçü bir anayasa çıkma ihtimali çok azdır. Çünkü “tek doğru vardır, o da parti başkanı, bakanlar kurulu başkanınındır” anlayış ile toplum yönlendirilmekte ve biçimlendirilmektedir. Hopa’da ölen öğretmenin arkasından yaptığı konuşma ne kadar hümanist ve başkalarına karşı ne kadar hoşgörülü olduğu göstermekten çekinmemiştir.
Erk sahibi; "Bir tanesi de kalp krizi geçirerek, kimliğini bilmiyorum, üzerinde durma gereğini de duymuyorum, kalp krizi sonucu ölmüş" dediği Metin Lokumcu biber gazı etkisi ile öldüğü ortaya çıkmıştır ve orantısız gücün bir sonucu ortaya çıkan cinayet olmasına rağmen, bu cinayetin tek suçlusu Metin Lokumcu ve onu sevenler ilan edilmiştir. Demokrasi ve hoşgörü dinler arasında İspanya’da seslendirilirken, devlet – insan arasında hoşgörü sözde kalmıştır. Dışarıya karşı gülen yüzünü gösteren erk sahibi, içteki muhalif olabileceklere karşı o yüzünü kızgın ifade takınmaktan geri durmamaktadır ve tıpkı öç alır gibi cezalandırmaktadır.
AKP denetiminde yapılacak her türden anayasa taslakları yukarıda anlattığım nedenlerden dolayı özgürlükçü ve ötekilerinin - azınlıkların hukukuna saygılı bir düzenleme içinde olmayacaktır. İki dudağın sahibi “ çoğunluğu, azınlığa mahkum etmeyiz” diyebilmektedir. O halde çoğunluğun hakları ve çıkarları öne alan bir anayasadan özgürlük ortaya çıkmaz.
İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok: