19 Ocak 2013 Cumartesi

Gidenin arkasından…



Gidenin arkasından…
Ölülerin arkasından hep güzel sözler ile bahsedilmesini bekleyen saf vatandaşlarımız vardır ama genelde ölüler suçludur. Her ölen bir anlamda suçunu ölerek ödemiş kabul edilir ve o suçu gerçekten üzerinde taşıyan suçunu ölen birinin üzerine atarak vicdanını rahatlatmıştır, toplum önünde yeni bir beyaz sayfa açma imkanına kavuşmuştur.
Ölülerin arkasından kötü sözlerin söylenmesi gün geçtikçe artarak devam etmektedir, ekranlar önünde, politik sahnede boy gösterenlerin arkasından her türlü sevinç çığlılıkları atılabildiği gibi, gözyaşları ve kahramanlık söylemlerine de karşılaşabiliyoruz. Çelişkili bir durum gibi görebiliyoruz bu durumu. Aslında bu çelişkili durumu bizler binlerce yıldır zaten yaşamaktayız ama sosyal medyanın yaygınlaşması ile artık oturma odamızda, çalışma yerimizde ve sokakta çıplak göz ile karşılaşır olduk. Hiç beklemediğimiz çevremizdeki insanlar kutupların en uçlarında duygularını özgürce ve sanal ortamda yansıtmaktadır.
Sosyal medya ya da kapalı bir ortamda kişiler kendilerini yenilmez, bileği bükülmez gibi bir özgüven ile dünya benim etrafımda dönüyor edası ile çevresine her türden üst sesten seslenebilmekte ve içindeki hıncı, çığlığı özgürce dışarıya vurabilmektedir.
Geçenlerde bir arkadaşım (Atilla Atala) bir örnek ile bunu bize anlatılmıştı. Ona göre; sokakta bir insan diğerine çarptığında, ayağı takıldığında özür diler ve diğeri sorun yok diyerek o an yaşanan durumu önemsemeden geçer gider, kısaca sorun yapmaz. Ama bir arabada ise biraz diğer araç yakınında geçtiğinde şoför koltuğunda oturan ağza o güne alınmayacak cümleler rahatlıkla dökülür, bir de araç durduğunda gözü kapalı olarak gider sürücünün yakasından yapışır. Atilla’nın gözleminde olduğu gibidir sosyal platformlarındaki tepkiler. Kapalı bir ortamda aklına gelecek ilk şeyleri düşünmeden sarf etmekte ve bilinçaltında ki duyguları çıplak olarak dışarıya yansıtmaktadır.
Yaşadığımız ülkede iktidar cepheleşmeler ile iktidarını korumakta ve cepheleşme ve ülke içinde kategorize edilme sürecinde atom parçacığına kadar indirildiği yerde bireyler kendilerini bir yere koyamamakta ve çıkarların olduğu yönde duygularını ifade etmektedir. Elbette bu işten çıkar uman bir iktidarın hakim olduğu yerde başka şey beklenmesi bana garip geliyor... Cepheleşme ile iktidarını koruyan ve bu anlayışı destekleyen liberal düşünce bu ayrışmayı besliyor ve büyütmeye devam ediyor... Bu bir yazgı değil, parçalanmanın bir göstergesidir, bir arada yaşama yerine ayrı yaşayalım ve bir birimize karışmayalım anlayışının ürünüdür ve sonuç olarak iktidar mücadelesini ve iktidarda kalma hırsının yaratmış olduğu bir sonuçtur.
“Ölünün arkasından konuşulmaz” gibi söylemde bana saçmalık olarak gelir, çünkü adam yaşarken her türlü puştluğu, üçkağıtçılığı yapsın, öldükten sonra kahraman… Öyle şey olur mu? Elbette her insan, arkasından ne konuşulacağını yaşarken belirler ve o konuşma olur... Dönek, hain, üç kağıtçı, hırsız, yavşak vb. cümleler yanında bunun karşı cümleler de kurulması kadar doğal bir şey olamaz, çünkü çıkarları kimin neredeyse; oradan durur bakar ve ona göre yorumlar...
Her insan bir anlamda üçkağıtçı, dönek, hain, yavşaktır, terside doğrudur. Ama bu gerçekliği çoğunluk söyledi diye kişiler öyle olmuş olmaz... Tarih kişileri gerçek yerinde zaman içinde konumlandıracaktır, o da elbette hakim görüşün doğrultusunda olacaktır. O yüzden bırakın zaman geçmesini bekleyin...
Örnek olarak Ecevit’i ben bugün “hayata dönüş” operasyonu ile anmama kimse engel olamaz... Ama adamın sosyal güvence ve işçi hakları açısından bakmış olsaydım, çalışma bakanı olduğu dönemi farklı yorumlamam gereklidir. Aynı şekilde Maraş, çorum, Sivas olayları sırasında tavrı ve devrimci ve Alevilere yönelik bakış açısını da yorumlamam durduğum noktaya göre değişir. Ecevit kişiliğinde olduğu gibi her durduğum nokta bana farklı bir yüzünü ortaya çıkarır, ama edebiyat dünyasının içinde şiir açısından bakarsam o Ecevit’i duygulu, ince yürekli biri olarak da görebilirim.
son yaşanan bir gazetecinin ölümü üzerine sosyal medyada yaşanan tartışma ve bu tartışmayı anlamayanlar için bu kadar uzun bir cümle kurmak zorunda kaldım. M. Ali Brand ise helalığını Erdoğan’dan almış… Erdoğan bir erk sahibi olarak bırakalım güzel sözler ile ansın, bundan doğal bir şey olamaz, çünkü Erdoğan çıkar ilişkisi içinde anlaşılır bir birliktelik ve yandaşlık konumunda olmuşlarıdır. Gazeteci mesleğinin en kötü tarafı bir erk sahibinin kolları arasından dünyaya bakmaktır ve o açıdan bakan bir gazetecinin arkasından güzel ve çirkin sözler duymak kadar doğal bir şey yoktur.  Güzel ve çirkin sözleri söyleyenler kendilerince tercihlerini yapmıştır ama ölen insan tercihini yaşarken ortaya koyar...
Bugün Dink cinayetinin üzerinden tam 6 yıl geçti, onun cinayetini karanlıkta bırakan bir iktidar hala iktidar, azmediciler hala bu toplumda yaşamaya devam ediyor ve toplum mühendisliği alanında projeler hala geliştirilmeye devam ediliyor... Onların hakim olduğu toplumda, sıradan bir vatandaşın ölen birinin arkasından ne konuşmasını bekliyorsunuz?
Cepheleşme ve toplumu atomize eden parçalanmalar arasında bireyler çıkarları neredeyse o yönde duygularını sergilemeye devam ederken, sosyal paylaşım ortamında sansürsüzce bulunduğu çevreye uygun cümleler kurmaya devam etmektedir.
İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok: