1 Mayıs İstanbul, her
şey ok efendim!
“Günlerin bugün
getirdiği baskı zulüm ve kandır
Ancak bu böyle gitmez sömürü devam etmez
Yepyeni bir hayat gelir bizde ve her yerde”*
Ancak bu böyle gitmez sömürü devam etmez
Yepyeni bir hayat gelir bizde ve her yerde”*
2013 yılında, sadece İstanbul’da yaşanan gerçekler bu sözü
ne kadar doğruluyor?!
Türkiye’nin her hangi bir şehrinde (İstanbul haricinde), polis saldırısı ve direnen işçiler konusunda haber
duydunuz mu?
Peki, neden İstanbul?
İstanbul muhalefetin en yoğun olduğu şehirdir, işçi
sınıfının tarih değiştirdiği yerdir. İstanbul yeni doğacak günü haber verecek
sınıf birikimin olduğu yerdir.
***
AKP iktidarı birileri ile masaya oturmuş, Ortadoğu politikası
içinde belirleyici güç olmak istemektedir. O gücünü kanıtlayabileceği arenalardan
biri İstanbul olacaktı.
İstanbul’da işçi sınıfına ve dostlarına gösterilen bu zulmün
arkasında; masa başında yapılan pazarlıkların sonucu ve elini güçlü göstermek
isteyen bir iktidarın hezeyanı olarak okuyabilirsiniz.
Suriye iç savaşında taraf olanların bir bölümü İstanbul’da
toplanıp karar verenler yenilmiştir. Bu yenilgi yeni Ortadoğu politikası içinde
yeni konumlanacağı yeri de değiştirmiştir. Türkiye, dışta güçlü elinin yok
olduğunu her geçen gün yaşanan erozyon ile görmektedir. Yerine başka figürler doldurmakta,
yeni olaylar ve gelişmeler ile seyirci konumuna gelmiştir.
Türkiye içişlerinde bir anda ne oldu da barış süreci
başladı?
Erdoğan bir gece rüyasında bir şeyler gördü, aksakallı bir
dede ona şunları yaparsan iyi olur mu dedi de; savaş bıçak gibi kesilip Oslo’dan
başlayıp bugün İmralı adası içinde devam eden süreç oldu!
***
İstanbul’da 1 Mayıs günü sokakları, meydanları dolduranlar
arasında kimlerin olduğunu yayınlanan fotoğraflara bakarak görebilirsiniz.
O kadar fotoğrafa baktım, Newroz'da yan yana yürüdüğüm,
halaya durduğum arkadaşlar (kitlesel olarak) yok! Onlar acaba AKP kızdırmamak
için meydanları sadece polise mi bıraktı?
Masa başında neler konuşuluyor, merak ediyorum!
***
İstanbul 1 Mayıs günü yaşanan gaz içinde yapılan bayramda;
gruplar, topluluklar acaba seslerini duyurabilmiş olsalardı, ne diyeceklerdi?
Yaşanan barış süreci görüşmesi hakkında elbette işçi
sınıfının da bir sözü olacaktı. Onu meydanda dövizler, afişleri ile
seslendireceklerdi. Kurulacak kürsüden gür sesleri ile tüm kamuoyuna ilan
edeceklerdi.
İşçi sınıfı mazlumun yanında, mazlumun hakkı için söz
söyleyeceğini bilmek için falcı olmaya gerek yok!
***
Barışın kaybedeni olmaz lafı doğru değildir, barışın
kaybedeni her zaman olur. Barış savaş sonrası olur ve güçlü olan istediklerini
gücü ölçüsünde masadan alır...
***
Elbette, ülkemizdeki barış görüşmesi sadece bizim iç işimiz
değildir, Ortadoğu politikaları ile yakın ilişki içindedir. Belki de, Suriye’deki
iç savaş olmasaydı bugün ne barış ne de görüşmeden büyük olasılıkla
bahsetmeyecektik.
Ortada değişen bir şeyler var ve o değişim içinde ülkemizin
konumu da değişmektedir.
Masa başında yapılan görüşmelerde, birilerine mesaj vermek
istediğinizde; bakın şurada şunu şunu yapacağım ve gücümün ne boyutta olduğunu
görün anlamında işaret verir. Taraflar o müdahaleye bakar, çünkü hükümet; “benim
sözüm her şeyin üstündedir!” demektedir ve “ben ne dersem o olur!” iddiasında
bulunuyorsa bunu kanıtlamak zorundadır.
Çekilme ve yeni süreç üzerinde hukuki düzenlemeden kaçan hükümet
sözünün arkasında olduğunu göstermek için güç gösterinde bulunması gerekliydi,
onu da 1 Mayıs günü ‘sadece’ İstanbul şehri için gösterecekti.
Ve gösterdi de, elini güçlendirmiş olarak dediğini yaptı.
İstanbul şehrinde olağanüstü hal ilan edip, kara, deniz, demir
yoları / hatlarını durdurarak insanların bir yerden bir yere hareket etme (seyahat)
özgürlüklerini ellerinden aldı. Gösteri alanları polis koridoru altında; gaz ve
tazyikli su basıncı ile grup olan her insana saldırıldı. İnsanların nefes
alabileceği kapıları kapatarak, onların daha çok baskı altında kalması
sağlandı.
İstanbul 1 Mayıs gösterilerine yapılan bu dengesiz ve
kontrollü olarak baskının arkasında hükümetin kamuoyuna açıklamadığı
görüşmelerde, elini güçlendirmek amacıyla yaptığı manevra ile bu sayede sol ve
işçi sınıfının gücünü test etmiş oldu.
Elini rahatlatan hükümet daha rahat bazı kararlar almaya
devam edecektir.
Toplumsal muhalefetin gücünü ölçenler elbette nasıl bir Türkiye
istedikleri ve ne yapabileceklerini test etmiş oldular.
Hükümet istediği gibi şehri planlayabilecek mi…
İstediği gibi ağaç katliamı yapabilecek mi …
İstediği yere AVM kuracak mı...
İstediği yere kanal açabilecek mi …
İstediği yere HES yapımı için ihale açabilecek mi …
İstediği gibi barış sürecini kontrol edebilecek mi …
Bütün bunların yanıtını hükümetin toplum mühendisleri 1 Mayıs
günü elde ettikleri veriler ile nasıl yapacaklarının planlarını da büyük
olasılıkla yazmaya başlamışlardır.
1 Mayıs öğlen saatlerinde birileri anonstan şöyle demiştir; her şey ok efendim!
***
Bizim umudumuz 1 Mayıs marşında saklıdır.
“Vermeyin insana izin, kanması ve susması için
Hakkını alması için kitleyi bilinçlendirin
Bizlerin ellerindedir gelen ışıklı günler”
Hakkını alması için kitleyi bilinçlendirin
Bizlerin ellerindedir gelen ışıklı günler”
…
“Gün gelir gün gelir zorbalar kalmaz gider
Devrimin şanlı yolunda bir kağıt gibi erir gider”
Devrimin şanlı yolunda bir kağıt gibi erir gider”
İsmail Cem Özkan
* 1 Mayıs Marşı; Söz ve Müzik : Sarper ÖZSAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder