10 Mart 2008 Pazartesi

Gelmekte olanı anlamak…

Gelmekte olanı anlamak…

“5 Ekim 1908'de Bosna-Hersek'in Avusturya-Macaristan'a ilhakı ilân edilmiştir. Bu geçen süreç içinde taraflar arasında görüşmeler sürmüş ve sonuçta Osmanlı Devleti Nisan 1909'da Avusturya-Macaristan'dan emlâk-ı emiriyye bedeli olarak 2,5 milyon altın alarak ilhakı tasdik etmek zorunda kalmıştır.”

Osmanlı son dönemi ile ilgili kitaplar okuyorum, okuduğum kaynaklar içinde değişik anılara rastlamaktayım, onları zaman zaman paylaşacağım, çünkü bilmediğimiz o kadar başka gerçekler var ki, onlar bize öğretilen kitapların ya dipnotlarında kalmış, ya da hiç gösterilmemiş, yok sayılmış nedense tarihçilerimiz tarafından. (En doğru söylemi ile resmi tarih bize göstermek istememiş olacaktır cümlem!) şimdi yukarıda aktardığım bilginin ne gibi önemi var diyebilirsiniz, fakat bana göre bugünü daha iyi anlamak için önemli görüyorum, çünkü oldu - bittiler ve sonuç ilişkisi önemlidir. Günümüzde de oldu - bittiler olmaktadır ve sonucu henüz göremiyoruz.

Günümüzde değişim sürecini çok hızlı yaşamaktayız, henüz süreci tam yorumlayamazken, bir bakıyoruz başka bir süreç içinde başka tartışmalar arasında kalıyoruz. Ilımlı bir İslam iktidarın tek başına iktidara geleceğini bundan 30 yıl öncesi deselerdi, kimse buna inanmazdı ve güler geçerdi, oldu - bittiler süreci bizde 12 Eylül askeri darbesi ile hızlanmıştır. Bir baktık bir gece (sabaha doğru gün ağarmadan) radyolarda milli marşlar çalarak uyandık. O marşların bugünü hazırladığını düşünemezdik. Marşlar ile birlikte ülkemiz Al Baraka Türk gibi Suudi sermayesi ile tanışırken, henüz bugünkü gibi devlet malları yağmalanmamıştı. (peşkeş çekilmemişti.) özelleştirme sürecine girdikten sonra ne gibi oldu - bittiler ile karşılaşacağımızı düşünemedik. Bir gece bankerler ortadan kayboldu, bir baktık yıllar sonra bankalar kapılarına kilit vurdu. Sokaklar kaybedenlerle doldu, sessiz bekleyişlerini sürdürdüler. Bugün dünya zenginler listesinde yirmiden fazla zenginimiz var diye övünürken, fakirlik ve kişi başına gelirde dünyanın kaçıncısı olduğumuzu görmemekteyiz. Bir ülkede birden zenginler çıkıyorsa eğer, o ülkede fakirleşen kitlelerden bahsetmek abartı olmasa gerek. İnsanlar daha çok çalışıp, daha az düşünür oldular. Zaman artık kişilere yetişmemeye başladı, daha çok çalışıp daha az yaşar oldular. Hizmet sektörü 24 saat hizmet verir konuma gelmiştir, nelere karşın?

Günümüzde devletin kar eden kurumları teker teker satılmış, elde kalanlar ise daha az kar edenler ve zarar edenler olarak durmaktadır. Bir de devletin eline geçen iflas etmiş firmaların malları var. Genelde basın sektöründe çalışanların mallarıdır. Devlet basını olanın üzerine daha rahat gitmiştir, çünkü basın artık gazetecilerin işi değil, birer kar getiren sektör konumundadır, basının sahipleri ise basının dışındandır. Köşe yazarlarına 30 bin YTL ya da Dolar vermekten çekinmemektedirler. Peki, bu gazeteciler patronlarına o parayı kazandırıyorlar mı? Para getirmeyene neden para versin işveren? Basın emekçileri artık alınıp satılan birer meta konumundalar. Firmalar el değiştirirken emekçilerde yeni patronlarına ve düzene uyum sağlamakla meşguller, bir ara eleştirdikleri kesim, şimdi patronu olmuş olabiliyor. Günümüzde her şey para ile değiştirilebilmektedir.

Devletimizin elinde kar eden kurumların elden çıkarılması devlete ne getirmiştir? Kısa vadede bütçe açıklarının kapanması için sıcak para girişi olmuştur. Sıcak para çabuk tükenir. Osmanlı son döneminde bütçesi nasıldı? Bugünkünden farksız mıydı? Üstelik satabileceği toprağı daha fazlaydı! Savaşacağına bütçe açıklarını düşünmek zorundaydı, çünkü kaybedeceği daha çok şey vardı, kolu ve beli kırılmış devlet ne yapabilir, ayakta kalabilmek için? Savaş yorgunu ve kapitülasyonların ortaya çıkardığı sonuç ortadaydı. Devlet iflas etmişti, elinde kendisine ait bir bankası dahi yoktu, Osmanlı Bankası bile başkasınındı, petrol arama firmaları İngilizlerindi. Devletin elinde devletin kurumu olarak ne gözüküyordu, bugün neler gözüküyor?

Kar eden kuruluşların elden çıkması devletin bütçesinde ki açığın zaman içinde artacağını söylemek abartı olmasa gerek, çünkü eskiden kar eden kuruluşlar sayesinde zarar edenlerin yarattığı açık kapanabiliyordu, ya şimdi oluşan açıklar nasıl kapanacak?

Devlet küçülerek harcamalar en alt düzeye çekilerek diyeceksiniz, zaten devletimiz küçülmüyor mu? Harcamaların en alt düzeye inmesi için sözleşmeli personel uygulaması başlamış, gereksiz kadroların temizlenmesi amaçlanmıştır. Memuru koruyan yasa sözleşmeli personel yasası ile konumu değiştirilmiştir. En az insanla çok işi yapmak esastır. Merkezi hükümetin çalışanları azaltılarak, sadece iş yapan (hizmet sektörü) yerel yönetimlerin güçlenmesi kaçınılmazdır. Bütçe açığı önemli bir sorun olarak önümüzde durmaktadır, bu durumda merkezi hükümet her şeye vergi koyarak gelirini artırmak isteyecektir, bugün çok başarılı gösterilen maliye bakanı da bunu yapıyor. (Başarı bizim açımızdan değildir, başarı belgesini veren İngiliz dergisine göredir, çünkü onların isteklerini başarılı bir şekilde yerine getirmiştir, ödül alırken hanımının gözyaşları içinde yarı İngilizce karışımı duasını almışlarıdır.)

İlk girişte alıntı yaptığım cümle şimdi neden daha önemli olduğunu sanırım anlamışsınızdır, çünkü zayıflayan ve borçlar içinde kıvranan bir bütçesi olan devlet oluşmakta olan bir devleti para karşılığında tanımak zorundadır. Çünkü bütçe açığı ülke içinde oluşmaya başlanan hoşnutsuzluğa çare olmayacaktır, sıcak para anlık çözüm getirir ve gelecek olan günlerde ne yapacağız?

10 Mart 2008

Hiç yorum yok: