3 Ağustos 2009 Pazartesi

Büyük söz!

Büyük söz!

Büyük söz söylemeyi çok istiyordu, büyük sözü büyükler söylerdi. Büyümeyi bekledi ama büyük söz söyleyemedi, çünkü büyük birini tanımadığını büyüdüğü zamanda gördü!

Büyük söz söylemek istiyordu, o yüzden büyüklerin hayatını okudu, onlardan dersler çıkardı. Büyük söz söylemek için birikim gerekliydi. Büyük söz birikimin sonucu olduğunu gördü.

Birikimlerini gün geçtikçe büyüttü, büyüttü ama büyük söz için henüz büyümediğini düşündü.

Arkadaşları arasında sözü geçen oldu, sözlerini sakınmadan söyledi ama sadece arkadaşları duyuyordu, arkasından güldüklerini duyuyordu ara sıra... Sıyırmış dediklerini duyardı ama duymamazlıktan gelirdi, çünkü büyük söz, çok sonraları anlaşılan söz olduğunu biliyordu!

Onu diğerlerinden farklı kılan, birikimlerini saklamış ve sakladığı birikimler ile konuşmayan sessiz kalandı. Sessizce izler ve o büyük sözü söylemeyi beklerdi.

Sessizdi ama derslerinde başarılıydı. Her sınav öncesi anımsanır, sağı solu arkadaşları tarafından paylaşılırdı. Paylaşmayı severdi, ama sözünü dinleyecek bir çevresi olamadı. Çünkü o diğerlerinden farklıydı.

Diğerlerinden farklı olan büyük sözü söylerdi, büyük söz farlı olanlara verilmiş ayrıcalıktı.

Küçüklüğünden beri büyük sözleri okurdu, onların söylemediği sözler arardı. Büyük söz olduğuna inandığı bir söz aklına gelse, uykuda dahi olsa kalkar not alırdı, çünkü söz bir kere akla geldin mi, unutulması da kolaydı. O yüzden her an tetikte beklerdi, büyük söz birikim işiydi ama bazıları da tesadüflere aitti.

Büyük sözü söyleyebilmek için büyümesi gerektiğini biliyordu, büyümek içinde fırsatları gözlüyordu. Sıradan biri ne kadar güzel sözler söylerse söylesin, duyulmayacak, görülmeyecekti. Bir sineğin kanat sesi gibi yok olup gidecekti. Bu evren denen boşluğa, sözünü asılı tutmak için, sesinin gücünü artırmak için, büyümesi gerektiğini biliyordu. Büyümek için sabırsızdı.

Toplum içinde büyümek için kuralları öğrenmişti, en iyi okulları, en iyi dereceler ile bitirdi. İsminin önüne isimler ekledi, sıfatlara anlamlar yükledi. Fakat o hala büyük söz söyleme peşindeydi. Büyük söz söyleyenler, yaşamın bir anında çıkar ve yok olurdu. Sözleri evrenin boşluğunda asılı kalırdı. Sözler için zaman dururdu, ne zaman o söz duyulsa ilk günkü tazeliğini korurdu.

Büyük söz söylemek için her kalıba girmeye hazırdı, o yüzden o anlık toplumun geçerli kurallarının hepsini yerine getirdi. Önemli olan yaşanan zaman değil, söylenen sözdü. Bütün büyük sözü söyleyenler asılında yaşadıkları çağa erken gelenlerdi.

O çocukluğundan beri, yaşadığı çağa erken geldiğini düşünmüştü. Bu çağ onu anlayacak ne kapasitede, ne de anlayacak birikimi vardı. O erken doğan bir çocuk olarak görüyordu kendisini. Toplumu hep geri ve tutucu görmüştür. Yaşadığı çağ, onun çağı değildi.

Yaşadığı çağ, onun çağı değildi, o yüzden önüne geleni küçümsedi, aşağıladı. Onlardan üstün olduğunu biliyordu ama çevresindekiler onu anlayamıyordu. O büyük sözü söylemek için bu dünyaya gelmişti ve o büyük sözü söyledikten sonra sonsuzluğun olduğu yerde adı kalacaktı.

Büyük söz söylemek, adının sonsuz olarak yaşaması anlamına geliyordu. Bütün büyük sözü söyleyenler sonsuzluğun dehlizinde değil miydi?

Büyük sözü söyleyenler, yaşadığı çağda dışlananlar değil midi?

Büyük sözü ancak büyük adamlar söyleyebilirdi, hiç duyulmuş şey midir, büyük sözü söylemiş bir demirci olsun!

O bu yüzden adının önünde eklenen sıfatlar ile ekran ekran dolaştı, bıraktığı kirli sakalı ile her önüne gelen yerde, her konu hakkında konuştu. Gazetelerde köşe yazdı, üniversitelerde ders verdi. Kitaplar yazdı ama hiç birinde o beklediği büyük söz ortaya çıkmadı. Beklide çıktı ama o farkında değildi, çünkü büyük söz söylendiği an etkisi olmayan sözdü, zaman içinde anlamlar yüklenen söz olduğunu biliyordu. Ondan dolayı söylediği sözleri tek tek gözden geçirdi, beğendiğini olur olmaz yerde tekrarladı. Belki büyüklüğünü bu şekilde anlatmak istedi.

Büyük sözü ancak ve ancak tanrı söylerdi, çünkü tanrının sözü üzerinde büyük söz olmazdı.

O yüzden kendi sözünü duvarlara yazdıranlar, kendilerini tanrı olarak gördü. Heykelini yaptıranlar tanrının yansıması olduğunu düşündüler. Onlar, büyüktüler ve yaşadığı çağda anlaşılmayandırlar.

O çocukluğundan beri büyük sözünün peşinden koştu! Belki söyledi ama kendisi farkında değildi!

Hiç yorum yok: