3 Ağustos 2009 Pazartesi

Her sessizlik, bir çığlık ile son bulur!

Her sessizlik, bir çığlık ile son bulur!
(Almanya gözlemlerim…)

Almanya geçen senelere göre, bana daha çok fakirleşmiş geldi. Ekonomik olarak halk fakirleşirken, devlet zenginleşmeye devam ediyor.

Almanya sokakları geçmiş senelere göre daha sessiz, caddelerin üzerindeki lokantalar ya boş ya da kapatılmış durumda. Caddeler boyu boş dükkan görmek şaşırtıcı değil artık. Kiralık ya da satılık boş yerler… Yerel seçim yaklaşırken, sokakların elektrik direklerine asılmış parti propaganda afişleri dışında, sokaklar sessiz ve sakin.

Yabancılar olurdu eskiden sokaklarda, tramvaylarda. Bu geldiğimde, onlar sanki o alanlardan uzaklaşmış gibi geldi. Yoktular! Nereye gitmişti bu büyük şehrin insanları?

Sokakların kenarları eşilmiş, birkaç işçi orada yer altına borular döşüyordu. Yeni teknolojinin alt yapısını şehre geliyordu ama onu kullanacak insanlar neredeydi?

Şehir yaşıyordu ama sessizdi.

Şehrin sesinin izini sürdüm. Kahvelere baktım, birahanelerin kapısından içeriye süzüldüm. Birkaç turist dışında insanlar yoktular. Oranın daimi müşterileri de yoktu. Sokak yağmur suyu ile ıslanmış ama su bile akmıyordu. Yağmur, burada yolunu hemen bulup, şehir yaşamından uzaklaşıyordu.

Şehrin sesinin izini sürdüm. Kahkaha sesi aradım, yoktu! Şehrin gülmeleri, neşesi başka yere göç etmiş gibiydi. Şehir sessizdi, yol kenarında çalışan işçilerden başkası yoktu!

Şehrin sesinin izini sürdüm, yabancılar daha yabancılaşmış, küçük büfelerin içinde günlük sohbetlerini yaparken buldum. Burada büfelere ‘kiosk’ deniyor. Kiosk içinde sohbetlere şahit oldum. Hayalleri ile gelenler, küçük mekan içinde ömürlerinin geçmişini konuşuyorlardı. Memleketlerinden aldıkları haberleri, kendilerince yorumluyorlardı. Onlar yaşamadıkları memleketi daha çok konuşuyorlardı, burada yaşamış olmalarına rağmen. Kavgaları bile memleket yüzünden oluyordu. Kiosk sohbetleri, makinede yapılan kahve kokusu eşliğinde sürüyordu.

Büfeye alış verişe gelenler Almanya’nın en altındakindeydiler. Almandı, Polonyalıydı, belki eski Yugoslavyalıydı. Onlar ise ceplerinden çıkardıkları cent’leri hesaplayarak bir şeyler alıyorlardı. Gazetelere yazdığına göre, Almanya’da bira tüketimi bile düşmüştü. Almanya fakirleşmişti, devlet buna rağmen zenginliğini koruyordu!

Sessizlik otobanlarda sese dönüşüyordu, çünkü birbirinden lüks araçlar, gürültülü eksozları ile yolarda rüzgar gibi geçiyorlardı. Almanya, yeni yaşamına uyum sağlamış gibiydi. Üstekiler ile alttakiler arasında uçurum artıyordu. Sokaklarda dilenciler, ellerine geçirdikleri kahve içtikleri kağıt bardaklar ile seslerini en acınası hale getirmişlerdi. Gözlerde umut sönmüş, zoraki gülümseme ile cent istiyorlardı.

Almanya genel bir seçime hazırlanıyordu, sessizce. Genel seçimin gölge bakanlıkları kurulmuşdu, ülkenin geleceği için politikalar üretiliyordu. Sokaklar sessiz ve üretilen politikalar üzerine konuşan kimse yoktu. Gelecek, sanki geçmişte kalmıştı.

Almanya tıpkı Weimar Cumhuriyetinin son dönemindeki sesizliğine doğru adım atıyordu. O son dönemde de, azınlık olanlara seçme ve seçilme hakkı tanınmıştı. Onlarda milletvekili olmuştu, bazı eyaletlerde bakanlık bile almışlardı. Bir eyaletin maliye bakanı zenginliği ile dikkat çeken bir Yahudi olmuştu. Bu Yahudi’nin daha sonra derisi yüzülecek ve sonu acı bir öyküye dönüşecekti.

Yahudilerde o dönemden kısa bir süre önce alman vatandaşı olmuştu, yüzyıllar süren mücadele sonucunda. Onlarda insan gibi kimlik taşır olmuşlardı. Henüz vatandaşlığı doyasıya yaşayamadan Hitler ile tanışacaklardı. Kendi çıkarını korumak için, geldiği toplumu göz göre göre toplama kampına gönderen soydaşlarının gözleri önünde oluyordu her şey. Sessizdi sokaklar, yakılan kitapların külleri havada asılı kalmıştı. Daha sonra küllerin içeriği değişiyor, insanın derisinin yanan külleri şehirleri kuşatıyordu.

Almanya sessizliğe büründü mü, korkmalı, çünkü sessizlik içinde kara para hükmünü kuruyor oluyordu. Kara paranın olduğu yerde, ihtiras, güç ve şehvet çılgınlığı da kendisini gösterir!

Kara paranın rahat hareket ettiği ülke gibi gördüm Almanya’yı. Almanya yeni yaşamına çabuk uyum sağlamış görünüyor, sessizlik bu uyumun göstergesi gibi.

Kara paranın olduğu yerde denetim azalır, hatta bazı alanlarda denetim hepten karanlığın eline geçer. Almanya ekonomisini ayakta tutmak için denetimin bir bölümünü paylaşıyor olarak gördüm. Eskiden nefes almayı bile kontrol edenler, şimdi kara paranın rahat bir şekilde otobanda gürültü şekilde seyahat etmesine izin veriyor.

Lüks markalar birleşirken, köklü firmalar kapılarına kilit vururken, sessizlik sokaklara hakim oluyordu. Kiosklardan gelen yabancıların sesleri, sokağın sessizliğini biraz bozsa da hakim olan ortada hükümdarlığını kurmuş gibiydi…

Almanya sesini küçük büfelerin içine hapsetmiş gibi, büfeden büfeye ziyaretler ile günlerini geçiriyor yabancılar. İşi olanlar, işini kaybetmemek için her türlü özveriyi işadamının lehine kullanırken, Almanya yeni bir genel seçime doğru yol alıyor.

Almanya, son yıllarda sessizlik sayesinde, emekçilerin kazanmış olduğu tüm hakları işverenlerin lehine yeniden düzenledi. Emekçiler, tıpkı sokaklar gibi sessiz ve kiosktan alacakları biranın parasını cent cent hesaplar konumdadır…

Her sessizlik, bir çığlık ile son bulur!

Hiç yorum yok: