12 Ağustos 2009 Çarşamba

Hasan Mutlucan itibarını geri istiyor!

Hasan Mutlucan itibarını geri istiyor!

Hasan Mutlucan, Türk halk müziğine vurgun bir sanatçıdır. Opera sanatçısı olmak yerine o türküleri seçmiştir. Eğer Münir Nurettin Selçuk’un teklifini kabul etmiş olsaydı, onu, 12 Eylül’de darbenin ilk dakikalarında sesini duymayacaktık. Fakat, kaderin bir cilvesi olarak, bir gün kendisinden habersiz olarak darbenin sesi oluverir.

Kahramanlık türkülerini davudi sesi ile söyler. Kendisini o türkülerde bulur, radyodan kahramanlık türküleri duyulduğunda kimse adını sormadan, kimin söylediğini bilirdi. Onun sesi 12 Eylül ile birlikte kısılmıştır. Çünkü o gün radyolarda, ekranlarda onun sesi ile uyanmak zorunda kalanların hafızalarına başka anlamlar yüklemiştir.

Hasan Mutlucan bu durumdan rahatsızdır ama darbecilerin propagandadan sorumlusu bu rahatsızlığını hissetmez ve duymaz. Çünkü vatanın her parçası kendi malı olarak görür. Düşmana karşı her türlü aracı sorgusuz ve tek yetkili olarak kullanır. Doğal olarak Mutlucan’ın sesini de kendisinin olarak görür, Mutlucan’ın hissiyatının ne önemi var, önce vatan! Propaganda için askerler sesi kendi amacı için kullanır. O günlerde Türkün kahramanlık türkülerine ihtiyacı vardır ve çalınır. O kendi köşesine çekilir ve bir daha türküler okumaz. Arşivlerden alınan türküler sürekli çalınır.

O bu durumu şu şekilde anlatır; "Dehşetli bozuluyorum. Çünkü darbe sanatçısı değilim. Halit Kıvanç attı bu sıfatı ortaya. Sanki bütün millet, hislerinin tercümanıymış gibi kabul etti. Kahramanlık türküleri insanlara tesir eden bir şeydi. Hissiyatlarına tesir ettim ki beni beğendiler. Ama yukarı kademelerden bazı kişiler beni maalesef kullandılar. Propaganda, reklam vasıtası yaptılar. Darbecilere mal etmek istediler, o türkülerden soğuttular beni. Ben kimsenin adamı değilim, halka türküler okuyan biriyim, o türküler ecdadımın kahramanlık öykülerini anlatan menkıbelerdi. Daha fazla konuşmak istemiyorum. Hissiyatıma kapılabilirim. Küskünüm efendim."

O artık küskündür ve küskün olarak kendi iç dünyasına kapanmıştır. Onun sesini 12 Eylül ile bütünleştirenler, ondan uzaktır ama o onlardan uzak değildir. Sosyal demokrattır ama propagandanın gücü karşısında o davudi sesi bu oyunu bozmaya yetmez. “kendi sesimle kendimi uyandırmaktan bıktım artık" der ve sessizce çekilir. Seferihisar’ın dinginliği içinde o günleri unutmaya çalışır ama unutulmaz. 12 Eylül dendin mi, bu kahramanlık türküleri gelir ilk akla.

12 Eylülcülerden hesap soracakların başında yer alır ama yalnızıdır, çünkü onu propagandanın etkisi ile onlardan görürler. O sanatçı kimliğini ve itibarını istemektedir. Eğer bir gün 12 Eylül yargılanacaksa o yargılamada Hasan Mutlucan’ı davacı olarak görmemiz şaşırtıcı olmasa gerek. 12 Eylül propagandasının etkisi bugünde devam ediyor, devam ettiğini Hasan Mutlucan dediğimizde aklımıza gelene bir dönüp bakmamız yeterlidir.

Uzun zamandır bizler Hasan Mutlucan sesi ile uyanmıyoruz ama kulaklarımızda o ses sürekli var. O sesin dışında cezaevlerinin ve işkence hanelerin duvarına sinmiş seslerde durmaktadır. Bu sesten kurtulmak için, 12 Eylül ile yüzleşmek zorundayız. 12 Eylül yargılanacak!

Hiç yorum yok: