31 Ekim 2009 Cumartesi

12 Eylül’de hukuku çiğneyenler, şimdi hukuk arıyorlar!

12 Eylül’de hukuku çiğneyenler, şimdi hukuk arıyorlar!

12 Eylül süreci, anayasayı silah zoru ile değiştirmek isteyenleri yargılama süreci gibidir. Tamamı ile meşru olmayan yargılama süreçleri, keyfi uygulamaların hat safhada görüldüğü yıllardır. O dönemde alınan mahkeme kararlarının hemen hepsi tartışmaya açık ve hukuk dışıdır. Çünkü o dönemde anayasayı silah zoru ile değiştiren bir iktidar mevcuttur. Savunduğu söylediği anayasa, henüz oluşturulmamış, halk tarafından kabul edilmemişti. Oluşturulmamış anayasanın savunması olmaz! Savunması olmayacağı içinde, silah zoru ile ortadan kaldırmak isteyen muhalefette olamaz! Anayasayı savunduğunu söyleyenler, anayasayı ortadan kaldırmıştır.

12 Eylül, kanunların nasıl bir şekilde yorumlandığı ve yukarıdan gelen emirler ile sonuçlandığı uygulamaları ile ortada durmaktadır. Kanun önemsenmemiş, onun yerini alan emirlerdir. Emirler ile kanun maddeleri yeniden yorumlanmış ve uygulanmıştır. O dönemde verilen idam kararları ve uygulamaları, bugün çıplak olarak önümüzde durmaktadır.

12 Eylül darbesi yapanlar, bugün kendi yarattıkları uygulamaların sonucu ile karşılaşmışlardır. Bugün, aynı keyfiyet durumu ve yöntemi gözlerimiz önünde cereyan etmektedir. Burada özneler değişmiş olmasına rağmen, yöntemin aynı olduğunu söylemek abartı olmasa gerek. O gün, 12 Eylül darbecilerini alkışlayanlar, bugün başka birilerin alkışlaması tesadüfi değildir. Elbette rollerin değişmiş olmasına rağmen, bazı alışkanlıklarını terk edemeyenler, hala durdukları yanlış noktada durmaya devam etmektedirler.

Saflar bir birlerini gererken, artık açıkça telaffuz edilen savaş kelimesini satırlar arasında görmeye başladık. Yeni bir kavram günlük yaşantımıza girdi. Asimetrik Savaş. Peki, ne demektir asimetrik savaş? Güçsüz olan birliklerin, güçlü olan birliklere nereden saldıracağı belli olmadan yürüttüğü savaş yöntemidir. Bir anlamda gerilla yöntemidir. 11 Eylül ile birlikte yaşama giren bir kavramdır.

Ülkemiz, yıllardır adı konmamış savaş içindedir. Savaşın barış ile sonuçlanmasını isteyenlerin seslerinin daha yoğun çıktığı bir dönemde, başka bir savaş başlamış görülmektedir. Asimetrik savaş adı verilen bu savaş, bir dava ve onun etrafında gelişen olaylar olarak algılanmaktadır. Adı verilen savaş, iki devlet kurumunun içinde görülmektedir. Bu iki kurum arasında taraf olmak bizi ne kadar ilgilendirmektedir? Çünkü iki oluşumda, 12 Eylül üründür. 12 Eylül döneminde yapılan uygulamaların özneler değişerek, bugün yaşanmasından başka bir anlam ifade etmekte midir?

Bu sorunun yanıtında, ‘en azından darbeci zihniyetin ortadan kalkması için, taraf olmak nedendir’ diyenlerin varlığını biliyorum. Şah gitsin diyerek, şeriatçılar ile birlikte hareket eden örgütler ya da bireylerin durumunun günümüzde yansıması gibi durmaktadır. İran’da şah gitti, ilk idam edilenler şeriatçılar ile ittifak yapanlar olmuştur.

Kurumlar bir şekilde kendi içlerinde barışacaklardır, iktidar ve güç gösterileri, kendilerine zarar verdiğinde aralarında anlaşamaya varacakları yakın geçmişte yapılan saray görüşmelerinde ortaya çıkmıştır. Baş başa görüşülen toplantılar sonucunda bir bakıyorsunuz gündem değişmiştir. Taraf olanlar, bir bakıyorsunuz boşluğa düşmüş, gündemi sarsacak başka bir neden bulunana kadar sessizce köşelerinde oturup gelişmeleri izlemekle yetinmektedirler. Birilerinin vermiş olduğu bilgileri, işlemeden, bulmuşçasına manşetine çıkanlar hep aynı kesim olması acaba tesadüfi midir? Yoksa yürütülmekte olan savaşın gerekliliği midir?

Ülkemiz bugünlerde iki savaşı yaşamaktadır. İki savaşta taraflar ortada olmasına rağmen, nasıl bir çizgi izleyecekleri yurt dışından gelecek baskı ile biçimlenecektir. Çünkü iç dinamikler bu güçlerin bakış açısını etkileyecek güçte bir baskı grubu oluşturamadıkları son Habur sınırından geçiş ile ortaya çıkmıştır.

12 Eylül uygulamaları meşru değildir ve yasalara zorla uydurulmuş olduğu yaşanan bugünkü süreç ile daha da ortaya çıkmıştır. 12 Eylül ile yüzleşilmeden bugünkü gelişmeler daha iyi anlaşılamaz. Ne yazık ki geçen süreç içinde her kesime göre 12 Eylül algılayışı gelişmiş ve bu algılayışa göre, 12 Eylül tarihi yazılmaktadır.

Bu durumda kafa karışıklığını ortaya çıkarmıştır. Kafa karışıklığı da kendilerine liberal diyenlerin seslerinin daha gür çıkmasına sebep olmuştur. Gerçi bu durum medyayı elinde bulunduranların tercihleri ile de ilgilidir. Normalde kimsenin iş vermeyeceği, ne savunduğunu dahi bilmeyen, güce tapanların oluşturmuş olduğu gazeteci ve öğretim üyesi güruhu, birilerin işine geldiği için seslerini ekranlar ve yazılı basın aracılığı ile yüksek ses tonunda duyurmaya devam etmektedir. Bu durum bir anlamda asimetrik savaşın belirtisi olabilir.

Bu iki tarafın yaptığı savaşta, yesinler birbirlerini diyerek, gerçek gündemimize dönmemiz gereklidir. Çünkü bu savaş sonucunda ortaya çıkacak her olasılık ile savaşmak durumunda olacağımızı bilmek zorundayız. Demokrasi ile otorite arasında savaş değildir bu, asimetrik savaş adı verilen savaş. Her iki tarafta gücü eline geçirdiğinde, ne kadar demokrat olduğu bugün yaşanan sürece bakarak görebiliriz!

Ölüme terk edilen kanser hastaları bu ülkenin topraklarındadır. Demokrasi ve insan haklarını savunduğunu söyleyenler bu ölümler karşısında sessizliğini korumaktalar, fakat bu iki gücün asimetrik savaşında taraf olmayı ise demokratlıkla açıklamaya devam etmektedirler.

Savaşın bir tarafı olan AKP, insan hakları ve demokrasi için ne yapmıştır? Bu soruya doğru yanıt verirseniz olay daha çıplak olarak görürsünüz! Mahkeme kararlarını bile uygulamayan, hala Sivas Madımak Otelini Müze yapmayan anlayış iktidardır. Zorunlu din dersi verilmesine bu iktidar sürecinde devam edilmektedir. Sendikal haklar konusunda ilerleme ortadır. 1 Mayıs günü yapılan saldırılar hala hafızlarda yerini korumaktadır. İşkenceden ölen, cezaevinde kanser ile mücadele edenler hala içimizde yaşanmaktadır. Polis dayağı ile komada olanlar, ölenler, sakat kalanlar bu iktidar döneminde varlığını korumuştur. Elinde pimi çekilen askerlerde bu iktidar döneminde varlığını korumaktadır. Keyfine göre ben süreci başlatırım, gereğinde askıya alırım anlayışı da bu iktidar sürecinde varlığını korumaktadır.

Demokrasi için, iç dinamikleri güçlendirmek ve geleceğimize müdahil olmak zorundayız. Demokrasi için safları sıklaştırma zamandır.

Hiç yorum yok: