11 Ağustos 2010 Çarşamba

12 Eylül mahkemeleri…

12 Eylül mahkemeleri…

12 Eylül mahkemeleri; emir ile karar verir, emir ile uygulardı. Mahkemelerde hukuk sadece kağıt üzerinde kalmıştı, uygulama yukarıdan gelen kararlara bakardı. Yukarısı beslemeyelim derdi, onlar asalım derdi. Kalem kırıkları, mahkeme kürsüleri önünde durmaya devam eder.

12 Eylül mahkemeleri, hukukun yok edildiği mahkemelerdir. O mahkemelerden kimler yargılandı, kimler geçti?

Bugün o mahkemelerde; ‘arkanı dönme yoksa seni ne yapacağımı bilirsin!’ diyen hakim seslerini, mahkeme salonlarına bıraktığı günler o kadar uzak değildir.

12 Eylül mahkemeleri, görselliğe önem verirdi, tek sıra halinde, asker kontrolü altında salona getirilen tutuklular, yakınlarını görmek ve gözleri ile selam söylemek için askerin kolunun altından izleyici tarafına bakardı. Henüz hakim salonda olmadığı anda olurdu bu göz ile mesajlaşmalar, hakim geldiğinde ise, arkaya dönen hemen salondan atılırdı! Disiplin her şeyin üstündeydi. Askeri mahkemeler, emir komuta zinciri içinde gereklilikleri yerine getiriyordu. Açılmış toplu davalar, toplu davların yan davaları. Suçlu olarak gördükleri kişiler, yapılar, düşünceler ceza çekmeleri gerekliydi, o ceza ise her türlü yolu açık bırakmıştı.

Beslemeyecekti, asacaktı. Demir parmaklıkların arkasında tel örgüler, tel örgülerin arkasında demir kafesler. Kafeslerde bekletilen insanlar. Onları insan dahi görmüyorlardı, sesleri yok olmuş, onurları yok olmuş önemli değildi, besleneceklerine ölümleri kabul edilmişti. Her türlü eziyet, her türlü acı dört duvar içinde yaşanıyordu. Yaşanan bu acılara karşı direnenlerde bulunuyordu.

Bugün o acıları biliyorsak, hissediyorsak işte bu direnç yüzünden biliyoruz. O cehennemin yerinden sağ çıkanlar, vücutlarında, ruhlarında izlerini taşıyarak çıktılar. Acının, işkencenin, insanlık dışı muamelenin normal karşılandığı yerlerden çıkanlar, bugün acılarını birilerin geçim kaynağı olmasına karşı direniyorlar sessizce.

12 Eylül mahkemeleri, işkence ile alınan ifadeleri, normal ifade olarak kabul etti ve yargıladı. Cezalar keyfiyete göre verildi, her ne kadar hukuk kitaplarında aranan maddeler uydurulmuş olsa da. Sorgulanmadan, ifadesi alınamadan kaç kişi, kaç yıl yattı, 12 Eylül zindanlarında?

Sağ sol ayrımı yapmadan, her vatandaşı hücrede barıştırmayı kendisine iş edinen kaç ‘Bekçi Murtaza’ görev yaptı? Kaç kişi devlet adına, ülke adına işkence yapmayı doğal gördü?

Suçluyu gözüne bakınca anlayanlar, suç dokümanını da yanında taşımayı eksik etmeden suçlu yarattı?

Suç yokken, suç yaratan, suçlu yaratan 12 Eylül mahkemeleri, en büyük suçu işleyenden emir aldı ve emri yerine getirdi.

Anayasayı zorla değiştirmeye ‘teşebbüs’ edildiğini mahkeme kararlarına yazanlar, emir aldıkları mevkiinin anayasayı zorla değiştirdiğini görmediler. Göremediler, o dönemin hakimleri, savcıları yetkilerini hukuk kitabından değil, anayasayı ortadan kaldıranlardan aldılar. Teşebbüs etmek en büyük suç kabul edildi, istisnasız teşebbüste bulundukları kabul edilenler cezalandırıldı. Gerçekleştirilenler ödüllendirildi. Yaptıkları anayasa tek yönlü propaganda ile halka onaylatıldı.

Bugün toplu davalara bakıyorum, 12 Eylül uygulamaları bir şekilde devam ediyor, özneler değişmiş, yargılananlar değişmiş, yöntemde hafif değişiklikler olmuş ama temel işleyiş aynı konumda.

Bugün mahkemelerde yargılananları savunmam, hatta suçlu varsa suçları sabit görülmüşse mahkum olmalarını da isterim, fakat içlerinden bir tek kişi masumsa, işte orada itiraz ederim, çünkü bir kişinin mağdur olması, toplumun mağdur olması anlamına gelir ve hukuk kuralları içinde istisna yapılmamalıdır. Kurallar, 12 Eylül’de olduğu gibi keyfiyete göre belirlenip, uygulanıyorsa, orada hukuk devletinden, adaletten bahsedilemez.

Bugün yaşananlara bakarak, acaba ülkemiz hukuk devleti oldu mu sorusunu sormak zorundayız, çünkü hukuk kişilere göre, kurumlara göre düzenlenemez… Yapılan uygulamalar tıpkı 12 Eylül’de olduğu gibi devam ediyorsa, bitmeyen bir sürecin devamını görüyor ve yaşıyoruz demektir.

Ülkemiz hukuk devleti midir?

Hiç yorum yok: