11 Nisan 2011 Pazartesi

Ne zaman yaşlandım?


Ne zaman yaşlandım?
Yaşlıyım dedi, yaşlıyım dedi gözleri ile toprağa baktı. Şehirde toprak dediğin, betondan fırsat bulduğu yerde göze çarpıyor, saksılar içinde kalan bir avuç toprak. Eskiden yağmur yağdı mı, çamur olurdu, ayakkabılar ve pantolonun paçası. Şimdi ne ayakkabı çamur, ne de paça çamur olmakta.
Eskiden diye düşündü, yağmur yağdığında yeryüzü toprak kokardı, şimdi şehir pisliği kokuyor, özellikle güneş açtığında, sanki pis sular yeryüzünden akıyor. Şehrin kokusu doğanın kokusunu yok ediyor.
Lağım her yere sinmiş gibi…
Kokuyor, insanlar da kokuyor…
Şehrin içinde başıboş köpekler, kediler, kuşlar, fareler, küçük canlılar olabildiğince hareket etmek istiyorlar ama insan onların doğal hareketlerini bile yok etmiş, insana göre hareket ediyorlar. Duvarın üzerine sinmiş bir kedi, bir insan yanından geçerken, tüm dikkatini o insana yöneltiyor ve o gidince rahat nefes aldığını gözlemleyebilirsiniz, çünkü insan kendisinden olan olmayan her şeye saldırıyor…
Şehir, doğal olanı yok ediyor. Şehir, doğal olmayan yeni davranış hareketleri yaratıyor ve biçimlendiriyor.
İnsanlar, yaşadıkları yerlere benzemiş, beton yüzler ve betondan gülümsemeler ve konuşmalar.
Demir yumrukları her an hazır, havaya kaldırıp, rakip gördüğünün üzerine vurmaya.
İnsanlar, sesin en çok yankılandığı bir tünel karşılaşmasınlar hemen orada bağırıyor, haykırıyor. Sadece kendi duyuyor ama önemli değil, bağırıyor. Bütün yürüyüşlerde köprü altından geçerken yürüyenler daha canlı ve daha kuvvetli bağırıyor…
Kulakları sağ edecek müzik eşliğinde, kafasını bir o yana bir bu yana sallarken, saçların yarattığı rüzgardan zevk alan tek canlı insan olduğunu düşünemiyor bile…
Yağmur sonrası oluşan güneş, artık gökyüzünde gökkuşağı oluşturmuyor. Şehir içinde gökkuşağını sadece yapay havuzların fıskiyelerinde görebilirsiniz, eğer dikkat eder ve ışığı tam noktasına getirebilirseniz.
Gökkuşağı yok şehir yaşamı içinde.
Şehir, beton renginde, kendisine benzettiği insanlar ile homurdanmaya devam ediyor.
Şehir, hep gürültüyü doğuruyor, besliyor.
Sağır edecek kadar sesler her yeri kuşatıyor. Oturduğunuz binanın duvarı bile sesten titriyor.
“Yaşlıyım” dedi, “beni bu şehir yaşlandırdı.”
Zaman sanki yoktu, şehir yaşamı içinde zaman sadece saatlerde ve takvimlerde gözüken bir rakam gibi, çünkü kimse bilmiyor ne zaman ne yaşadığını.
Zaman ve mekan kayıbı yaşar şehir insanı, ne zaman yaşamıştı çocukluğunu, ne zaman okula gitmişti, okul arkadaşları ile ne zamandır görüşmüyordu, ne zaman saçları beyazlamıştı? Hiç fikri yoktu, gözlerindeki pırıltıyı ne zaman kaybetmişti?
Yaşlıyım dedi, gözleri toprağı aradı, geçmişi aradı.
İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok: