9 Ocak 2012 Pazartesi

12 Eylül ile hesaplaşma…

12 Eylül ile hesaplaşma…

12 Eylül 1980 yılında olan faşist bir darbe ile hayatımızın bugünkü sürecini yaratan yol açılmış oldu. Yaklaşık otuz yıldır süren bir sürecin sonlanması için bazı adımlar atılıyor olması, bu otuz yıllık travmadan çıkmak için henüz bir ışık yakamamıştır.
Yaşanan olaylar otuz yıldır sürdürülen politikaların kesintisiz olarak uygulandığını göstermektedir.
Kenan Evren ve arkadaşları hakkında açılan davaların ilk defa kabul görmesi önemli bir başlangıç olarak algılanmasına rağmen yetersizdir, çünkü darbenin bugünkü sonucunu yaratan olayların tek sorumlusu olarak darbeci generallere yüklemek demek, tarihin bir çok olayını karanlıkta bırakmak anlamındadır.
12 Eylül darbesinin zeminini hazırlayan koşulların ekonomik boyutu çok önemlidir. Darbenin geleceğini ilk olarak yüksek ses ile söyleyen 24 Ocak kararlarıdır. 24 Ocak kararlarının uygulanması için ülkede darbe yapılması zorunludur ve o zorunluluk Eylül ayında yerine getirilmiştir.
Darbenin ekonomik boyutunun zemini yaratmak için 50 Cente muhtaç olarak yaşamak zorunda kaldığımız dönemler vardır. Darbe öncesi dönemlerde toplumsal olaylarda kontrol dışı olarak gösterilen ama kontrollü şekilde gelişen çatışmalar ile ülkede can güvenliği sorunu yaratılmıştır. Maraş, Çorum, Sivas olayları çatışmaların kitlesel olması için geliştirilmiş birer senaryolar olduğu bugün daha iyi anlaşılmaktadır.
1980 yılları global ekonomiyi elinde bulunduranların bizim bölgemiz için özel olarak üretmiş oldukları politikaların uygulanmaya konduğu yıllardır. Kısaca Büyük Ortadoğu Politikası olarak tanımlanan doktrinlerin hayata geçtiği yıllarda bizim ülkemizin de bu politikanın amaçları yönünde değişmesi kadar doğal bir şey olamazdı. Çünkü ülkemiz içindeki değişimler; dış etkilerin sonucunda olmaktadır. Ülkemiz yeni rotasını çizenler, 12 Eylül akşamı kadehlerini havaya kaldırarak “bizim çocuklar başardı” diye kutlama yapmaları tesadüfi değildir.
12 Eylül günü yürürlüğe konan politikalar tamamı ile dış güçlerin ülkemiz için çizdiği yeni rotaya uygun olarak uygulanmış ve başarılmıştır. 12 Eylül sol muhalefeti tamamı ile yok ettiği gibi, batı ile kucaklaşma sürecini yaşayan ülkenin rotasını ılımlı İslam adı altında Ortadoğu ülkesi konumuna döndermiştir. Türkiye bir balkan devleti değildir, Ortadoğu ülkesidir.
İnsan hakları boyutu ile 12 Eylül sürecine bakarsak; işkence yapanlar, işkenceyi yasal boyutta görüp, işkence alınan ifadeleri normal koşullarda alınmış gibi kabul gören hakimlerde darbeci generaller kadar suçludur. İşkencelerin yaygınlaşmasına göz yuman, o dönemde özel mahkemelerde görev tapan tüm savcılarda suçludur. Güvenlik güçleri içinde çalışan ve işkenceye fiili olarak katılmış devlet memurları ve zorunlu görevini yapan askerlerde suçludur.
Ekonomik boyuttan bakarsak, özelleştirme adı altında ülkenin birikimleri olan ağır sanayimizin tamamı ile işlevsiz bırakan ve yok pahasına satan devlet mekanizması içinde görev yapmış ve karar alan her bürokrat bu dönemin suçluları arasındadır.
12 Eylül ile hesaplaşmaya başladınız mı, her boyutu ile hesaplaşmak zorunludur. Çünkü bugün ki iktidarımı 12 Eylül politikalarının bir sonucudur ve bu sonucu ortadan kaldırmak demek despotizm ile mücadele için sadece bir başlangıç işlevini görür.
Ülkemizin kaderini dış etkilere bırakmaktan kurtulmak için tam bağımsız bir devlet mekanizmasını yaratmak ve kurgulamak zorundayız. Bugünkü bakış açısı içinde “mümkün değildir” dediğinizi duyar gibiyim, devrimcilik işte bu mümkün gibi gözükmeyeni yaratmaktır.
12 Eylül ile hesaplaşmanın göstermelik olmak dışında gerçek boyutta olmasını istiyorsanız, tam bağımsız bir Türkiye politikasının yaratılmasını ile ancak oluşur. Birkaç generalin mahkeme önüne çıkarılması sadece vicdanları rahatlatırken, darbeleri yaratan koşulları ve sonuçlarını ortadan kaldırmaya yetmemektedir.
İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok: