Kızıldere sonrası…
Her 30 Mart günü geldiğinde içimden bir şeyler kanar ve
bugünü düşünürüm. Kızıldere bir sondur, ne yazık ki devamı olamamış bir gündür.
Devamı olmuş olsaydı, bugün devrimci dayanışma için sadece Kızıldere örneğini
veriyor olmazdık.
İdama giden devrimci insanların idam kararını uygulamasını
durdurmak ve bu konuda dünyada dikkatleri üzerine çekmek için bir eylem gerçekleştirilmiştir.
O eylem kararının alındığı gün, sonucunun da bu olacağını bile bile yola çıkılmış
ve Deniz Gezmiş ve arkadaşları için bedel ödemekten çekinilmeyeceğini ele güne,
düşmana göstermişlerdir. O devrimci dayanışma eylemi tüm devrimcilerin
onurudur, gururdur. THKP-C ve THKO önder kadroları Kızıldere’de 30 Mart günü
insanlık tarihine bir destan bırakarak aramızdan ayrılmışlardır. Onlar, o gün
daha da büyümüş, halkların yüreğinde yanan birer alev olarak bugüne kadar varlıklarını
korumuştur.
30 Mart eyleminden sonra artık sol ortadan kalktı diye
bayram edenler, zafer çığlıkları atanlar yaşanan günlerde öyle olmadığını ve
daha da büyüyerek geldiğine şahitlik etmiştir. Ozan’ın dediği gibi “bir gider
bin geliriz!”
Türkiye solu 12 Eylül 1980 günü yaşanan faşist bir darbe ile
tank paletlerinin altında kalmış, devrimci militan yoldaşlarını birer birer
idam sehpalarında ölümüne şahitlik etmiştir. O karanlık dönem içinde ilk idam
edilen Necdet Adalı için bir Kızıldere organize edilememiş ve o günlerde
devrimci yapılara lider edenler Mahir’lerin yolundan gidememiştir. Teslim olmuşlar
ya da kaçmışlardır. Devrimci bir direniş hattı meydana getirememişlerdir, çünkü
darbe yapanlar daha önce örgütlerin gerçek gücünü test etmiş ve kazanmıştır. O özgüven
ile 12 Eylül günü tüm devrimcileri panzer altına almıştır.
O dönemim en büyük kitlesel örgütleri üzerine yapılan direk
saldırlar karşısında direniş hattı kurulamamış, kitlesel güçlerini ortaya koyamamışlardır.
Solun o dönemde gücünü ortaya koyan direkt saldırılar; 12 Eylül’e giden süreçte
işlenen toplu cinayetler, Kemal Türkler suikastı, Nokta Operasyonunda sol
yeterli bir direniş hattı kuramamış olması panzerlerin harekat saatini
netleştirmiştir.
Bu yargıma karşı düşünceler ortaya konacaktır, denilecektir
ki, 1984 yılına kadar gerilla grupları dağlarda varlığını kurudu, hatta 12
Eylül darbecisi konuşmalarında onlardan bahsetti. Doğru bahsetti, kimse bu
gerçekliğe hayır diyemez ama o eylemlerin karşılığı olmuş olsaydı bugün ki
sonuçlar ortada olmazdı. 15 Ağustos 1984 yılında sıkılan bir kurşun bugün
yaşanan süreci doğurmuş olması elbette Türkiye solunun yenilgisi ile
karşılaştırılamaz.
Kısaca bugün Kızıldere, devrimci dayanışması örneği olarak
hala tektir ve o devrimci dayanışma ruhu kitleleri kucaklamıştır. Eğer bu
devrimci dayanışma durumu 12 Eylül karanlığı döneminde de devam etmiş olsaydı,
bugün solu ve onun yapıları daha farklı konumda, farklı konuları tartışıyor
olacaktık.
“ölüm nereden ve
nasıl gelirse gelsin...
savaş sloganlarımız
kulaktan kulağa yayılacaksa
ve silahlarımız elden ele geçecekse
ve başkaları mitralyöz sesleriyle
ve de savaş
ve zafer naralarıyla
cenazelerimize ağıt yakacaksa
ölüm hoş geldi,
safa geldi.”
nasıl gelirse gelsin...
savaş sloganlarımız
kulaktan kulağa yayılacaksa
ve silahlarımız elden ele geçecekse
ve başkaları mitralyöz sesleriyle
ve de savaş
ve zafer naralarıyla
cenazelerimize ağıt yakacaksa
ölüm hoş geldi,
safa geldi.”
Şiarı bir şiir dizesi olarak kalmış, ölenler için kan ile
yazılmış birer gerçek durumdur. Ölenler inandıkları için öldüler ve halkların
özgürlüğü için, mücadelelerinin haklılığından şüphe etmeden öldüler. Onlar için
bir şiir değil, bir hayat felsefesi, duruşuydu. Yaşayanlar ve bugünlerde hala
geçmişin nostaljik duyguları içinde, çıkarları için geçmişte yaşanan ilişkileri
kullanarak kendi hayat kalitelerini daha üste çıkarmak isteyenler için şiir
dizesi olarak kaldı. (elbette bu konuda da istisna konumunda olan insanlar
vardır, hala içlerindeki ateşi koruyan ve besleyenler için sözüm ölen
yoldaşları ile aynı konumda olduklarını belirtebilirim.)
Devrimci dayanışma olmadan özgürlük olunamayacağını,
devrimci liderlik; cephede, barikatta en önde olunacağını 30 Mart günü yazılan
destan bugün dahi söylemektedir.
Devrimci dayanışma söz ile olunamayacağını, yaşanamayacağını
Kızıldere durduğu yerden haykırmaya devam ediyor.
Her 30 Mart günü içimde bir şeyler kanar…
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder