Hamidiye korucu derken…
Tarihin bize fısıldadığı bir çok gerçek vardır ve bize der
ki yaşananlardan ders almak insanlık tarihinin gereğidir, insanlık ancak ders
alarak ilerler, aksi halde bulunduğunuz noktada kalır ve kendi kuyunuzu ve sonunuzu
hazırlarsınız. Hamidiye alayları ve korucular konusuna yukarıdan baktığımızda
şaşırtıcı bir benzerlik ile karşılaşırız.
Hamidiye Alayları, çoğunluğu Kürtlerden oluşturulmuş silahlı
birliktir. Ermenilere karşı kurulmuş olmasına rağmen, amacı dışında Kürdistan eyaleti
içinde yaşayan Süryaniler, Ezidiler ve Alevilere karşı katliama girişmiş, hatta
Kürdistan eyaleti dışında Karadeniz sahillerine kadar bölgede etkili olmuş bir
birliktir.
Hamidiye Alayları devletin silahları birlikleri dışında yöre
halktan oluşturulan bir sivil silahlı birliktir. Öncelikle askeri eğitim
almamış ama yörenin koşuları içinde silah kullanabilen erkek bireylerden oluşan
birlikler, ellerinde ki silahlardan güç alarak kendilerine göre Müslüman olmayan
kim varsa ya da su, otlak yüzünden kanlı olduğu aşiret üyelerine karşı katliama
girişmesi ve yağmalama olayları o günün koşulları içinde olağan karşılanmış,
hatta görmezden gelinmiştir. Yeter ki devlet
bölünmesin, ayrılmaya en yakın halk olan Ermenilerin devleti olmasın
anlayışının üründür.
Devlet, Ermenileri düşman ilan etmiş, onların hak
arayışlarını ve özgürlük istemlerini açık savaş ilanı olarak algılamış ve bu
algıya uygun olarak savaş koşullarında dahi olmayan önlemler almıştır. Abdülhamid’in
Hamidiye Alayları, Ermenilerin yoğun olarak yaşadıkları bölgeler ve bu bölgede
iç içe yaşayan Kürtlerden devşirme bir gönüllü, gönülsüz ama Ermenilerin mallarının
ve topraklarının vaat edildiği bir süreçtir.
Abdülhamid, o güne kadar kaybedilen toprakların sorumlusu
olarak Ermenileri görmüş gibi ne olursa olsun, ayağına taş değse Ermeni yaptı histerisi
ile Ermenilere karşı gizli istihbarat örgütü dahi kurmuştur. Ermeniler onu
koltuğundan alacak bir örgüt kurmuş histerisi içinde Yıldız İstihbarat Teşkilatını
kurmuştur. Bu teşkilat her ne kadar gizli çalışmış olsa da istihbarat
teşkilatlarından ayıran en önemli özelliği devlete değil padişaha direk
bağlıdır ve ona hizmet etmektedir. Yani devlet içinde padişaha karşı olabilecekler,
onu amcası gibi koltuğundan alabilecek güçte olanlara karşı güvensiz ve onların
her hareketi dikkatlice izlenmiş ve raporları padişah bizzat kendisi okumuş
olduğuna dair bilgiler vardır. Halk istihbaratçı dışında Jurnalci olmaları yönünde
teşvik edilmiş, bu güvenlik teşkilatı için padişahın örgütlü ödeneği
kullanılmıştır.
Hamidiye Alayları, devlet bölünmesin, tek çakıl taşı
gitmesin, vatanın dirliği için olası bir bölünmeye karşı silahlandırılmış,
onlarda hedef gösterilen ve gösterilmeyen düşmana karşı silah doğrultmuş ve 80
ile 300 bin insan alayların görev süreci içinde öldürülmüş.
Hamidiye alayları, Abdülhamid iktidarını kaybetmesi ile
ortadan kalkmış gibi tarih kitapları yazar ama isim değiştirerek varlığını
günümüzde dahi geçerliliğini korumaktadır. Günümüzde Hamidiye alaylarına “Korucu”
demekteyiz. Uygulama, biçim ve anlayış olarak Abdülhamid anlayışından pek farkı
olmayan Koruculuk sistemi bugün dahi devlet kurumları içinde varlığını
korumakta ve devletten kelle parası almaya devam etmektedir.
Hamidiye Alaylarının olduğu zamanlarda potansiyel düşman Ermenilerdi,
bugün Koruculuk sisteminde potansiyel düşman Kürtlerdir. Ermeniler ülkemiz
topraklarında yoktur, yok edilmiştir. Bu yok edilme sürecinde Kürtler önemli rollerini
Hamidiye Alayları adı altında yerine getirmiştir. Ermenilerden boşalan yerlere
Kürtler yerleştirilmiş, bugün dahi bir çok Ermeni, Süryani, Ezidi yerleşim yerinde
Kürtler yaşamaya devam etmektedir.
Günümüzde potansiyel düşman olarak artık Ermeniler yoktur,
bu sefer hedefte olanlar, Hamidiye alayları döneminde alaylar içinde Kürt milliyetçili
filizlenip bugün bir çınar olarak karşımıza çıkmış olmasıdır.
Devlet değişmiş ama devlet için hala vatanın birliği,
bütünlüğü ve de çakıl taşı vermeme fikri vardır. Hamidiye alaylarını kuran
düşünce ile bugün korucu sistemini kuran düşünce arasında hiçbir fark yoktur.
Hamidiye Alaylarını yasal olarak ortadan kaldıran İttihat ve
Terakki partisi, alayların adını değiştirmiş yine Ermenilere karşı Tehcir
sürecinde kullanmıştır. Kullanılan Kürtler çöllere sürgüne giden Ermenilere karşı
her türlü eziyeti yapmış, korumasız Ermenilerin eşyaları yağmalanmış, kız
çocukları ve kadınların ırzına geçilmiştir. Koruculuk sistemi içinde son kırk
yılın olaylarına bakarsanız benzer şeyler ile karşılaşırsınız. Hatta biraz daha
ileri gidilmiş Kürt köylülerine sırf korucu olmadıkları için bok yedirilmiş,
evleri yakılmış, hayvanları öldürülmüş, ekilmiş tarlaları yakılmış, iş yerlerine
el konulduğu gerçeği ile de karşılaşırsınız.
Devlet, bölünme korkusu yaşadığı an benzer tepkiler vermiş,
o benzerlikler içinde resmi silahlı güçler dışında bölünme korkusu yaşanan
bölge halkına silah verilmiş ve devlet adına cinayet işlemesi teşvik
edilmiştir.
“Düşman vardır ve düşmana karşı her türlü mücadele yöntemi meşrudur
ve savaş koşulu içinde insan hakları aranmaz, sonuçta savaşı kazananlar son
sözü söyler. Savaşı kazanan sorgulanmaz, yargılanmaz, hüküm giymez!” anlayışı bugün
dahi devleti yönetenlerin bilincinde yerini korumaktadır.
Sonuç olarak Abdülhamid uygulaması ve yöntemi ile bugün
aramızda yaşama devam ediyor,
İsmail Cem Özkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder