16 Ocak 2015 Cuma

Seçimler yaklaşırken…

Seçimler yaklaşırken…

Seçimler yaşadığımız çağın olmazsa olmazıdır, dağda ki çobanın oyu ile fabrika sahibinin, sahnelerin yıldızının da oyu tektir, birbirinden ne üstündür ne de aşağıdır. Ama varoşlarda yaşayanların oyları bir araya geldiğinde birbiri ile benim oyum daha değerli, senin oyun daha değersiz tartışmasını sonlandırmış, benim dediğim olur demiş. Elbette bu sözü söyleyebilmesi içinde dış etkin güçlerin çıkarı o yönde olması önemliymiş. Varoluşlar şehirleri kuşattı ve sonunda aldı ve yağmalamaya girişti. Varoşlar oluşurken (henüz gecekondu mahalleri iken) yoktan rantı yaratmayı öğrendi, iktidara gelince her şeyi ranta dönderip koltuğunu sağlama alacak kadar çevresinde bir çıkar birliği kurdu. Seçim ve partiler çıkarlar birliği üzerinde sözünü söyler, düşünce ve özgürlük daha sonra gelir!
Siz hiç ben özgürlük istiyorum diye seçime giren siyasi partiyi, göremezsiniz. Özgürlüğü parçalara ayırır, işine gelen özgürlüğü öne çıkarır, diğerlerini yok sayar, iktidara geldiğinde diğerler özgürlük isteklerini dillendirenleri de yok etmek, asimile etmek için eline geçen gücü onlara karşı kullanır. Başörtüsüne özgürlük isteyenler, Alevilerin inanç özgürlüğünü yok sayması kadar doğal ne olabilir! Başörtüsüne özgürlük diye imza kampanyalarında sıraya girip imza atanların önemli bir bölümü kariyer, iş, bazı imtiyazlar elde etme adına imza atmış, ama özgürlük istemi olan Alevileri yok saymış, hatta görmezden gelmiş. Zamanı gelince onlarda özgür olsun diye fısıldamışlar, özgürlük kavramı geniş anlamda kullanıldığı zaman. Ama artık isimlerinin önünde profesör, doçent, doktor ve de çocuklara kurs verebileceği köy, medrese vb yaptıktan sonra. Her şey çıkardır, çıkar olan yerden imza mı eksik edilir!
Seçimler partiler ve bağımsız adayların kıyasıya yarışıdır ve jüri üyesi oy kullananlardır. Fakat her jüri üyesi kağıt üzerinde eşit haklara sahip olsa da gerçek öyle değildir. Seçim sandığı önünde ağanın, patronların adamları durur, marabanın, işçinin, memurun gizli oy, açık sayım ilkesini kontrol eder. Hadi bakalım ağanın, patronun sözünün dışında oy ver. Didik didik edilir, kimmiş bakayım o vermeyen aranır ve bulunur. Demek neymiş efendim, oy hakkı vardır ama ağanın, patronun ve çıkar ilişkisine uygun olarak oylar verilir, akıldan önce çıkar gelir.
Çıkar ilişkisin çatışma alanı olan sandıklar, her seçimde ülke sathında seçmenin önüne konur. Seçim başlı başına büyük bir rant yaratma kapısıdır. Seçim döneminde ülke ekonomisi canlanır, bayrak imalatçıları, reklam evleri baskı araçları ile seçmene gidecek propaganda araçlarını yetiştirmek için geçici eleman dahi alır. Her seçim dönemi yıpranan iktidar, yıpranan derilerini döker, yeni deri ile yeni parti gibi seçmenin karşısına dikilir, ben iyi yönetiyorum ve sizin iyiliğinizi düşünüyor ve iyiliğiniz için baskı aracı, sansür vb şeyler yapıyorum. Hepsi sizin iyiliğiniz için!
İktidar seçmenin iyiliğini düşünür, muhalefet iyilik düşüneceğini dillendirir. Sonuçta her biri iyilik severdir ve iyilik yapar! Seçim bir anlamda krize düşen iktidarın çıkış kapısıdır, kilitlenen ekonominin can suyudur. Para basılır, dağıtılır, ayakkabı kutusuna konur hepsi iyilik ve devletin bekası içindir. Bazı liderler sarayda yaşıyormuş, o de iyilik almanın bedelidir, göze batmaması gereklidir.
Seçime gelir, çatar, sandıklara oylar atılır. Gizli oy açık sayım yapılır... Sandık başında devlet temsilcileri ve seçime girenlerin temsilcisi vardır. Sonuçlar belli olur ve açıklanır. Birileri kaybeder, biri kazanır. Kaybeden aslında hep kazandığını ama hile yenildiğini açıklar. Kazanan ise balkona çıkar konuşma yapar, havai fişekler eşliğinde sonradan uydurulmuş mehter marşı çalar. Zamanın ruhuna ve halkın nabzına göre müzik eşliğinde yeni dönemin başladığı dünyaya ilan edilir. Kazanan kazandığı, kaybeden kaybettiği ile kalır, itirazları kısa süre sürdürür ve unutulur. Alışmam diyenler alışır, el öpmem diyenler el öper, çıkarı için fır fır dönenler seçim sonucuna göre dönüşünü sonlandırır ve yeni duruma göre konumlanır.
Sonra iç konuşmalarımız ile baş başa kalır ve iç konuşmalarımızı dost sohbetlerinde dillendiririz!
“Seçime girip kaybedenler hep sandık hilesinden bahseder ve güvenlik sorununu dillendirir. Anladım hile var, yazarken kaydırıyorlar falan filan… Hepsi doğru, sen seçime giriyorsun ve sana atılan oya sahip çıkamıyorsun, sahip çıkacak bir teşkilat yapın yok, lojistik faaliyet yürütecek bir profesyonel çalışman yok, sonra hep şikayet hep şikayet... Şikayet edeceğine seçime girme en azından seni bir ciddi parti sansınlar. Seçime girip de her tarafı dökülen parti nasıl iktidara gelir ki?”
“İşte yaşadığımız sonuç, mecliste ki bütün siyasi partiler iktidarın yedek değneği konumunda varlıklarını koruma derdine düşmüşler... Seçim kazanma gibi bir dertleri yok... Olsaydı bugünden sandık güvenliği için yapılanmaya gider ve onun için bütçe ayırırdı... Son dakikada gönüllüler ile yapılan işler ancak bu kadar oluyor...”
“Örnek bir olay anlatayım; bir yerel seçimde etnik kimlik ve inanç seçmene seslenen Turgut Öker aday olmuştu. Gittim oyumu ona verdim. Benim oy verdiğim sandıkta ona oy verecek benden başka kimse yok, çünkü onun potansiyel seçmeni benim oturduğum yerde oturmuyor... Yani sandıkta tek oy benim olmak zorunda... Sonuç açıklandı aaa benim oy yok! Kazanmaya az bir oy kalmış olsaydı kendi inisiyatifim ile o oyun peşinde giderdim ama seçim sonucunda yüzdelerin alt tabanında olduğu için peşine düşmedim. Ama kazanma olasılığı olan ama sandık sayımında ciddi sayım yapanlar olmuş olsaydı, benim o tek oyuma sahip çıkar ve gerekli yere yazdırırlardı.
Başkasının oyuna sahip çıkamayanlar kendi oylarına da sahip çıkamazlar...
Alınacak ders, benim oyum büyük olasılıkla bir sırasına yazılmıştır ve orada bulunan muhalefet sandık başkanları buna göz yummuştur… Ya da geçersiz olarak işaretlemişlerdir… Ama sonuçta benim oyuma sahip çıkamayanlar, ülke yönetimine aday olamazlar... Olamadılar da, hep iktidar kazandı... İktidar partisinin kazanmasına en çok muhalefet partisinin sandık görevlileri hizmet etmiştir…”
Seçim yaklaşıyor, fır fır dönenler, milletvekili olmak için parende atanlar, ceplerine para koyup parti kapılarını ziyaret edenler bugünlerde ortalıkta geziyor. Partiler seçim bildirisi yazdırma derdinde, parayı nasıl denkleştiririz telaşında. İktidar, iktidar gücünden aldığı gücü kullanma derdinde, muhalefet ise parlamentoya girme barajı aşma derdinde kendi kuyruğunu yakalamaya çalışan köpek gibi dönüp durmakta. Bu dönmeler girdap oluşturmakta ve siyasi ortam kasırgaya doğru giden tartışmalar için şimşekler, yıldırımların yaydığı ışıltılar etrafa ilk kıvılcımlarını yaymakta, seçim için gerekli olan cepheler belirlenmektedir. 
Ülke ne çektiyse bu cepheleşmeden çekmiştir denir ama cepheleşme ekonomiye can suyu olur, var olan sorunlar unutulur, bir anlamda beyim yıkaması gerçekleştirilir. Balkon konuşması ile bazıları doyuma ulaşır, bazıları yeni duruma uygun çıkar ilişkisine dayalı nasıl fır fır döneceğini hesaplar… Seçilenler arasında çocukluk arkadaşı aranır!
Seçimler ekonomi için gerekli, toplumsal tepkilerin sıfırlandığı süreçtir. Bu devlet, bu sistem oldukça seçimsiz dönem olmayacaktır, ne zaman başı derde girse birilerin seçimden bahsedecek, erken, olağan, olağanüstü seçim ile tepkiler sıfırlanacak, beklenmeyen köklü değişimler engellenecektir.

İsmail Cem Özkan

Hiç yorum yok: