16 Mart 2008 Pazar

Deprem anısı…

Deprem anısı…

İstanbul’da geçen gün bir sarsıntı oldu, daha doğrusu bir yerde başlayan depremin dalgasını İstanbul’da hissettik. Ben o sallantı sırasında bir konserdeydim, doğal olarak depremi deprem olarak değil de yüksek sese bağladım. İstanbul her an bir yerde sallanmaktadır aslında. Bodrum katlarda yapılan yüksek volümlü müzik deprem gibi sallamaktadır. Kamyonlar ve tramvayın yaratmış olduğu sallantıyı hiç görmüyoruz. Aslında İstanbul sürekli sallanmaktadır.

Ben o sallantı anında oturduğum koltuğun sallandığını hissettim, arkadakiler sanırım heyecana geldi koltuğu salladı diye düşündüm, hatta arkama dönüp şöyle bir kaşımı çattığımı da anımsıyorum. Kaşlarımın çatmam işe yaradı ki, konser sonuna kadar bir daha koltuk sallanmadı. Ben kaşlarıma bağlıyordum, meğer bir daha deprem olmamış. Nerden bileyim, hikmet kaşlarda diye düşünmüştüm, çok safım ne diyeyim!

Ertesi gün çalıştığım yere gittim. Radyoda arkadaşlar ile deprem konusunu konuştuk. Bizim olduğumuz bina aslında yok, ama biz olmayan binada kiracıyız ve her ay kira ödemekteyiz. Ev sahibimiz valiye bağlı bir vakıfmış. İmar planında olmayan binada oturuyoruz, fakat o bölgenin en çürük binası olduğu biliniyor. Doğal olarak ertesi günkü konu bunun üzerine yoğunlaştı, acaba o sallantıda dökülen bir yer var mı diye sordum. Ben bir koltuk sallantısı olarak duyduğum şey, bu binada bayağı hissedilmiş. Bir de sekizinci katta daha çok hissedilir. Korkmuş doğal olarak arkadaş. Bizim bir de dördüncü katımız var ki, orada bir günlük gazete hazırlanır. O kata indim, oradakiler ne yaşamışlar diyerek sohbete daldım. Orada duyduğum ilginç bir anıyı paylaşmadan geçemeyeceğim.

Gazi mahallesinden gelen bir arkadaş akşam babası ile kavga etmiş ve onların evi iki katlı olduğunu anlatımından çıkardım. Kavga sonucunda o kızgınlıkla üst kata çıkmış ve bilgisayarın başına oturmuş. Kızgın insan ne yapar, sinirlini yatıştırmak için ya ‘chat’ yapar, ya da internette sörf yapar. Bilgisayarın açılma sırasında olmuş bu sallantı. Arkadaş hemen şöyle düşünmüş; ‘vay be babam bu sefer bayağı kızmış, bak duvarlar bile sallanıyor!’ depremi babasının kızgınlığına bağlamış, ertesi gün bu durumu gülerek anlatmaktaydı, onun neşesine katılmamak olur mu?

Bu deprem bize bir şeyleri çağrıştırdı, fakat bu işe en çok sevinenlerde sanırım deprem bilimcilerimiz oldu, yeniden ekranlara çıkıp, bu kırılma büyük depremi çağırıyor ya da uzaklaştırıyor tartışması yaptılar. Korku topluma bir kez daha aşılandı. Depreme karşı bugüne kadar ne yapıldı? Örneğin İstanbul’da bulunan deprem ile ilgili komisyon kaç defa toplanmış, ne gibi önlemler alınmış diye düşünülürse ve araştırılırsa ne gibi bir gerçek ile karşı karşıya kalabiliriz. Çünkü o kadar lafa rağmen hiçbir önlem alınmadığı ile karşı karşıya kalırız? Bu korku yüzünden oluşturulmuş birimlerde çalışanlar maaş almaya devam ediyor. İlginç bir gerçek ile karşılaştım, İstanbul’un en riskli bölgesi olan yerlerde binaların fiyatları sürekli artmaktaymış, o bölgelerde gökdelenler şeklinde oluşturulan mahallelerde binlerce insan yaşamaya davet ediliyormuş. Güzel görünümlü siteler içinde yaşarken, bir anda rüyanın sonlanacağını hiç düşünmüyoruz. Deprem rüyadan uyandırma görevi görmesini istemem.

Türkiye ekonomisinde de deprem bekleniyormuş, global olarak gerçekleşen depremler ve artçı sarsıntılar ülkemize tusunami olarak mı yansıyacak yoksa başka bir şekilde mi bilmiyoruz. Biz günlük koşturmaca içinde yaşamaya devam ediyoruz. Umarım bu sallantı bizi başka bir rüyadan uyandırmaz. AKP kapatılsın mı, türban olsun mu tartışması içinde bizim gözümüzün önünden başka gerçekler saklanıyor olabilir mi?

Sarsıntılar içinde yaşamaya alıştık diye düşünüyorum. Ben konserde depremi nasıl hissediyorsam, sonucunu nasıl düşünüyorsam olaylara da öyle mi bakıyoruz?

Hiç yorum yok: