27 Nisan 2008 Pazar

Reklamlar…

Reklamlar…

Reklamlar dünyamıza bakışımızı belirlemeye başlayalı kaç yıl oldu? Reklamlar diyerek geçmeyin, çünkü reklam kuşağı çocukların konuşmalarına bakın, nasıl etkilendiğimizi görürsünüz.

Geçenlerde bir reklam seyrediyorum, (reklam arası dizi seyrederken zaplayamadan yakalandım!) nasıl haberin oldu diye soruyor, çok okuyorum canım demekte telefondaki ses! Çok okuyor ve nerede ne ucuzluk var, biliyor. Demek ki günümüzde okuma yazma kursları reklamları okumak için gerekli! Fakat ülkemizde toptan satılan gazetelerin sayısına bakın, nüfusun kaçta kaçının okuduğunu görürsünüz. Okumuyorlar reklamlara bakıyorlar!

İzmir’de kitap fuarı olmuş, orada bir sapık kendisini ele vermiş ve karakola götürülmüş. Karakolda yapılan incelemede çantasında hala açık olan bir el feneri ve kameralı cep telefonu tespit edilmiş. Bu kişi karakolda sorgusunda; standları gezen kız çocuklarının, cep telefonuyla etek altı görüntülerini çektiği, aydınlık olması içinde el fenerini kullandığı belirlenmiş. Karakolda ifadesinin ardından serbest bırakılmış. Bizim insanlarımız kitaplara ne kadar ilgili olduğu ortada değil mi?

Elinde fener ile Diyojen’in çocukları artık bu ülkenin topraklarında yoklar! Fenerler artık etek altını aydınlatmakta kullanılıyor, yolları aydınlatmak için değil!

Genç kızların külotlarını çekmek sadece kitap fuarında olmuyor. Külot okumanın yeri yoktur, fırsat olursa her yerde okunur! Örneğin, Ankara metrosu girişi ya da çıkışında yakalanan makine mühendisi, elektrik mühendisi ya da bilgisayar mühendisi olan ve ellerinde cep telefonları ile fotoğraf çekenler emniyet kayıtlarında durmaktadır. Okumuşlar ama kitaplar bir şey anlatmamış ki, külotların markalarını okumak için bir sürü zahmete katlanıyorlar! Oradan elde edecekleri bilgi daha önemli sanırım! Reklamların etkisinden diyelim bu merak, çünkü hangi güzelin hangi marka külot giydiğini öğrenmek reklamın etkisini ortaya çıkarır, o okumuşlarda kendilerince istatistik yapıyorlardır sanırım! Okumuşlar istatistik yapmaya bayılırlar ve kategorize etmekten müthiş keyif alırlar. (Yakalanan bu araştırmacıların bir çoğu evli olduğunu söylemeyi unutmuşum.)

Reklam deyip geçmeyin, medyadaki olanaklar geliştikçe reklamın dili de gelişmekte ve insanı biçimlendirmeye devam eder!

Reklamları izleyin ve sizi nasıl bir gelecek beklediğini hissedin, elbette hissedecek duygularınız kaldıysa, çünkü hissetme duygusunu bile ortadan kaldıracak düzeydedir etkisi.

Hastasının sağlam böbreklerini kanser diyerek alırlar, peki sağlam böbreklere ne olmuştur? Okumuşlar, doktor olmuşlar, bol bol hata yaparlar! Nasıl olsa hesap soracak okuyan yoktur! Elinde feneri ile bu hataları gün ışığına çıkması için kim ne yapabilir, doktorlar çok çalışmaktan bu tip hata yapabilirler denir ve geçilir. Böbreğini kaybeden sorunlar ile baş başa kalır. Okumuşlarında reklama ihtiyacı vardır, daha çok para kazanmak için her türlü reklamı hoş görürler, reklamın iyisi kötüsü yoktur!

Okumuşlar yanında bir de yazarların durumu vardır ki, onları okuyanlar için diğer basın tarafından manşet yaparlar. Gazete yazarı 14 yaşındaki kıza tecavüz ettiği için tutuklanmasını duyurulur ama şeriata inanan ve onun kuralları içinde yaşayan için tutuklanmanın anlamı yoktur, çünkü 14 yaş (kızlar için), evde kalmış sayılır! Büyük olasılıkla kız yazarı tahrik ettiği için tecavüz edilmiştir! Yazarın iyi hali göz önüne alınarak dava sonuçlanacaktır diye düşünürüm şimdiden. (Dava sonucunu şimdiden söylemek ahlaki değildir!) Bugün manşet olan, yakında manşet yapanları dava edecektir, büyük olasılıkla. Reklamın iyisi kötüsü olmaz!

Benim bir yeğenim var, reklamlarda hangi ürünü görse istemektedir. Dayı demekte sürekli şunu alsana, şu dediğini ilk defa onun ağzından duymaktayım genelde! Üstelik ne işe yaradıklarını dahi bilmiyorum! Reklamlar geleceği belirlemeye başlayalı kaç yıl oldu? (Elbette her istediğini almıyorum, etkilendiğim reklamın ürününü alıyorum!)

Hiç yorum yok: