24 Haziran 2010 Perşembe

Dansa davet...

Dansa davet...

Gökyüzü yeryüzü ile buluştu. Şimşekleri ile kucaklaştı, yıldırımları ile doyumun son noktasına erişti. Gerçi burada bilim insanlarının açıklamaları kafa karıştırıyor ama ben gördüklerime inanayım diyorum bu seferlik de olsa. Çünkü bilim adamları yıldırımın yeryüzünden gökyüzüne doğru hareket ettiğini söylemekteler. Ben onların yalancısıyım ama göz görüyor ki, gökten aşağıya doğru hareket eden bir ışık demeti! Doyum birkaç saniye içinde oluyor ve bitiyor! Ne fark eder, ha gökten gelmiş ha yeryüzünden sonuç değişmiyor! Gök yer ile doyumsuz ve gürültülü dansını taçlandırıyor!

Tek tanrılı dinlerde bu doyum noktaları zina olarak kabul edilmiş. Ama kim bilebilir tanrı, gök ile yeryüzünü evlendirmediğini? Ama tek tanrılı dinler ne der, benim haberim olmadan ulaşılan doyumlar zinadır ve zinanın cezası bellidir! Recm! Yani taş ile öldürmek… Gerçi bütün cezalar recm değildir, başka cezalarda vardır… Zinanın kanıtlanması çok güçtür ama nedense hep kanıtlanır! Kanıtlandığı içinde sürekli ölümler olur!

Yeryüzü ile gökyüzünün birleşim anına şahitlik edenler genelde dal altında olur ve şahit olmanın bedeli de ağır olur. o ana kimse şahit olmak istemez ama bir anda olur her şey!

Yeryüzü gökyüzü ile buluştuğu zaman dilimi içinde yeryüzü yağmur sularının hakimiyeti altında olur. Toprak ana onu olabildiğince içine alır, eğer toprak ana içine almaz ise, su ile birlikte sürüklenir gider. Her yağmur yeni doğumlara gebedir, bazen doğumlar ölü doğar!

İnsanın yarattığı şehirlerde ise bu anlar, yani gökyüzü ile yeryüzünün buluşma anları doğada olduğundan daha serttir ve daha güçlüdür. Yeryüzüne ulaşan damlaları yutacak toprak olmadığından anında büyük ve güçlü akıntılara dönüşür. Önüne ne kattıysa alır götürür. Gök gürlemesi binaların arasında daha güçlü yankılanır, sanırsınız yeryüzü oynuyor! Gökyüzü yeryüzünü dansa davet eder, bazen bu dansa yanıt verir yeryüzü. İşte o yanıt verme anı yeryüzünün sallanması ve yerle bir olması anlamını da beraberinde getirir. Güvenli binalar inşaat eden insan, o binaların altında yok olur gider. Gökyüzünden gelen su damlacığı ile gözlerinden düşen damlacık birleşir. Kimse düşünemez, doğanın normal hareketliliğin kendisi onu olduğunu! Doğa milyonlarca yıldır bildiği gibi dans eder, ama arasına döşenen betonları da gerektiğinde yok etmesini bilir, çünkü toprak gökyüzü ile buluşma anında bıraktığı o güzelim kokuyu salmak ister…

Gökyüzü yeryüzü ile birleştiği bu günlerde, şehirler yaşanmaz hal alır, sokaklar su ile doludur, kanlalar taşmıştır, alt katta oturanlar su ile boğuşurken, dere yatağında kurulu olan yerleşim birimleri en zor anlarını yaşıyorlardır. Doğa bildiğini yaparken, zaman karıştırmış olabilir, çünkü insan doğanın öyle dengesini bozdu ki, kış günü açan çiçekler, yaz günü yağan dolular, bahar aylarında yazı yaşamalar hepsi ama hepsi allak bullak oldu ve doğa kendinse uygun hareket alanı yaratmak için mücadele eder. Önce insanın bu yaratmış olduğu dengesizlikleri kendisine göre dengeye koyar, sonra o denge içinde hareket eder.

Doğa yeni dengesine kavuşama kadar sevişmelerini zamansız yapacakmış gibi gözüküyor. Geçen günlerde sabaha kadar bu izdivacı şehrin gürültüsünü bastıracak ve parlaklığını yok edecek şimşekler eşliğinde izledim… Dansa bütün şehri davet ettiler, şehir uykusuz daveti korkak gözler ile seyretti!

Hiç yorum yok: