25 Haziran 2010 Cuma

Sokaklar, sesini kaybederken…

Sokaklar, sesini kaybederken…

Sokaklar yeniden hareketlendi, bir şeyler olacak, sessiz ve derinden değil, açık açık olacak gibi. Sokaklarda homurdanmalar, sokaklarda sesler, sokaklar bir başka gözüküyor bu sıralar…

Sokaklar tekin değil, sokaklar bir şeyleri içinde barındıracak gibi, korkuyu büyütüyor…

Sokaklar, batıda farklı, doğuda farklı sesleri içinde barındırıyor… İki ayrı ses, iki ayrı kurgu, iki ayrı vurgu…

Batıda; doğuda doğmak suç gibi bakılıyor, doğuda ise; batıda doğmak suç gibi görülüyor…

Bir ülke, ayrı parçalardan oluşmuş mozaik gibi… Bir birinin içine giren renklerin ayrışmasını yaşıyor gibi hissediyorum, sokaklardaki homurdanmalar renklerin ayrılmasını hızlandırıyor…

Bir savaş var, savaşa bir taraf terör demiş, öteki taraf…

Cenazeler geliyor, gözleri yaşlı analar ve babalar… Gözyaşının rengi, ırkı ve bölgesi olmaz… Fakat gözyaşına anlamlar verilerek ayırmaya kalkıyorlar…

Acı, her yerde acıdır, her yerde zulüm… Gözyaşlarının aktığı yerlerde, ayrışma kaçınılmazdır, çünkü gözyaşı sokakta nefrete, hınca dönüşür…

Sokaklar bu kadar yükü taşıyamaz, patlar bir zaman sonra… Derinden ve gizliden değil, açık açık hem de…

Cenazeler geliyor, cenazeler çoğalıyor, mezarlıklarda özel bölümler artıyor… Cenazelerin üzerine örten toprak aynı, ağıt aynı, acı aynı ama atılan sloganlar farklı…

Teröre lanet mitingleri yapılıyor, miting sonrası dağılanlar hınçlarını daha da bileyleştirilmiş şekilde sokaklara doğu akıyorlar…

Çocukluğunu aynı sokakta geçirenler, şimdi bir birine güvensiz olarak bakıyor… Birbirlerini arkadan bıçaklayacak düşman gibi görüyorlar… Dostluk, paylaşmanın yerini korku ve güvensizlik alıyor… Çocukluk arkadaşları ayrılıyor birbirinden… Henüz sokaklar bir birinden kesin çizgiler ile ayrılmadı ama varoşlar bu ayrılmanın izlerini açıkça gösteriyor…

Teröre lanet mitingleri yapılıyor her cenaze sonrasında… Sloganlar atılıyor, sloganlar cenaze evine yabancı, ama onlarda sese ses verir konuma geliyor… Çünkü acı öfkeyi besliyor, büyütüyor… İstemediği, düşünmediği bir olayın içinde nefer oluyor insan…

Korku, daha büyük acıları çağrıştırır ve davet eder…

Her miting, her gözyaşı düşmanlığı daha da büyütüyor… Kan Davası gibi çıkmaz bir yola sürükleniyor insanlar… Gönüllü adam öldürmek isteyenler, komşusunu sırf doğduğu yer öteki taraf olduğu için öldürmek isteyenler büyüyor…

Kulaklar kapanıyor, kalpler mühürleniyor, sessizlik en ufak bir etkide çığlığa dönüşüyor… Sokaklarda nefretin sesi büyüyor…

Savaştan beslenenler bu olayların dışında ürünlerinin satma telaşı içindeler… Onlar, bu kavgadan kasalarını büyütürken, cenaze sayısının büyümesinden sevinç duyuyorlar…

Savaş, savaş çığlıkları atanlar genelde bu kasaların dolması için attıklarının farkında değiller… Sokaklar önü alınamayacak bir çarpışmaya doğru itekleniyor… Çıkmaz sokakta hesaplaşma kaçınılmaz diye düşünce üretenler, bu kasasını büyütenlerin yanında kapı kulu olduklarını saklıyorlar…

Savaş, çığlıklar şehirleri kuşatıyor. Sınır tanımadan her yeri sarıyor. Öyle büyük bir kara bulut ki, altında kim kalırsa kalsın hepsini sarmalıyor, gözlerini karartıyor…

Kan tutulması yaşamaya müsait sokaklar. Tarih içinde kan tutulması yaşayanların yaratmış olduğu dramlar henüz taze, henüz unutulmadı. Henüz zorunlu göçlerin acısı sarılmadı… Yeni göçlere, yeni katliamlar yenilere hazırlık yapılıyor…

Ayrılık isteyenler savaaaaş, savaş diye sloganlarını sivriltiyorlar. ‘Şehitler ölmez, vatan bölünmez!’ diye slogan atanlar çevrelerinde gün geçtikçe kitleyi büyütüyorlar. Bu büyüyen kitle daha büyük acıların altı yapısını şimdiden hazırlıyorlar… Çünkü, vatan bölünmez diyerek ötekilerini toptan yok etmeyi savunuyorlar. Bir arada yaşama kültürünü yok sayıyorlar, benim gibi bak, benim gibi tepki ver ve benim gibi slogan at diyenler bu topraklarda yaşamasına izin veriyorlar…

Savaşa taraf arıyorlar, tarafları geliştikçe ‘hattı’ çatışma alanı olmayacaktır, ‘sathı’ çatışma olacaktır ki, acıların en büyüğünü yaşamaya aday konumuna gelmiş bulunuyoruz…

Çatışmanın neden geliştirildiği ve beslendiğini kimse sorgulamıyor, yok etme fikri gelişiyor gün geçtikçe. Gün geçtikçe tüm sokaklar, yeni çatışmaların alanı olmaya aday konuma geliyor.

Profesyonel ordu, profesyonel öldürücüler çatışma içine sürülüyor, çatışma daha geniş alana yayılsın diye… Çatışmaları ortadan kaldıracak siyasi iradedir deniyor, siyasi irade ise kendisini profesyonellerin eline bırakıyor…

Çatışmaların nedeni olan sorunlar sanki yokmuş gibi davranılıyor, konuşulmuyor. Önce çatışma dursun diye, çatışan tarafın bir tarafın tümden imhası fikri büyütülüyor…

İmha çatışmayı ve sorunu ortadan kaldırmadığını tarih bize kanıtlıyor ama artık kimse onu görecek konumda değil…

Korku, sokağa teslim almak demektir. Sokak ise, çatışmadan beslenenlerin hakim olduğu karanlık noktalardır. Sokakta kasasını büyütenler, kara paralarını dolduracak yeni kasalar yapmaya girişmiş durumdalar…

Ülkede fakirlik artarken, zengin sayısında artış varsa eğer, orada çatışmalardan beslenen bir kesim olduğu açık ve çıplaktır…

Yok ederek çatışmalar durmaz, göz yaşı dökerek çatışmalar durmaz, çatışmanın boyutunu daha da büyütmekten başka işe yaramaz. Çözüm; hemen şimdi barış, hemen şimdi bir arada yaşama fikrinin alt yapısını doldurmaktan geçiyor… Ayrılığı değil, kardeşliği büyütelim… Güvensizliği değil, güven için koşulları geliştirelim... Gözyaşını değil, gülmeleri, sarılmaları ve halayı büyütelim… Demokratik, özgür, tam bağımsız bir ülkenin alt yapısı olan hukuk devletini çağdaş seviyeye çıkaralım… Bir birimize korku ile değil, sevgi ile bakalım… Geçmiş ile yüzleşelim, hatalarımızı bir daha yapmayalım… Sokaklardaki sesleri karnaval sesine dönüştürelim…

Hiç yorum yok: