1 Ağustos 2010 Pazar

Evet sözünde homojenlik vardır.

Evet sözünde homojenlik vardır.

Aptallar ve aptallığa eğimli olanlar, bir konuda fikirleri sorulduğunda, sorulan soruyu anlamdan genelde evet deme eğilimindedirler.

Bilinçli olanlar ve kendi fikri sorulduğunu sorgulayanlar ise, önce konuyu anlamaya ve o konuda var olan bilgilerinin ve tecrübelerinin birikimine bağlı olarak; evet ya da hayır deme eğilimini kendi tercihi olarak ortaya koyar. O yüzden insanların hayır deme eğilimi bilinç ile ilgilidir.

Anayasa değişikliği ile ilgili olarak önümüze evet ve hayır seçenekleri olan seçim sürecine girmiş bulunuyoruz. Elimize verilecek kağıtta iki seçenek mevcuttur. Üçüncü bir alternatifimiz yok! Üçüncü alternatifi; tercihini ortaya koyacak olanlar ortaya çıkaracaktır. Hem evet hem de hayır’a basarak, kullandığı oyu geçersiz kılarak üçüncü yol ortaya çıkmış olacaktır.

Anayasa değişikliği, hükümetin ısrarcı tavrı ile ortaya çıkmış ve toplumun görüşü hiç önemsemeden, mecliste görüşmeler ile en kısa zamanda prosedür yerine getirilmiş ve önümüze sunulmuştur.

Hükümet, yaptığını savunmak ve ‘evet’ dedirtmek için devletin olanaklarını da kullanarak her türlü propagandayı yapacaktır. Hatta mazlum rolü oynamak için de her türlü olanağı anında kullanacaktır. Burada normal olamayan durum aslında vardır ama artık üçüncü dünya ülkesinde olur böyle haksızlıklar diyebiliriz. Diktatör eğimli bir hükümet başkanı, dediğini yaptırmak ve onaylatmak için her yolu mubah görmektedir. Gelişmemiş ülkenin lideri de kendisine göre olur.

Bu referandumda, iki cevap olduğu içinde, iki cephenin de olması kadar doğal bir şey yoktur. İki cepheli bir propaganda dönemi yaşanacaktır, yaşanmaktadır. Üçüncü cephe yani protesto edenler ve tarafsız kalanlar bu meydanlarda kendilerine ses bulmaları zordur. Çünkü ülke kültürü üçüncü düşünceye açık değildir, şıklar arasında üçüncü şık yoktur! Şıklar arasında yaşamaya alışmış halk ve buna göre biçimlenen kültürel yapı onlara şans tanımamaktadır.

İki cephede propaganda yürürken, yine üçüncü dünyaya özgü taraflar oluşmuştur. Çünkü hükümet değişiklikleri ortaya getirirken, kimsenin fikrini sorma zahmetine katlanmamıştır. Getirdikleri değişiklikler anayasayı ortadan kaldırmıyor, sadece yeni düzenleme yapmaktadır. Anayasanın ruhu olduğu gibi korunmaktadır. Birkaç madde değişikliği ile anayasa ve devam eden sistemde değişiklik olamayacaktır. Hükümet, kendi çıkarlarına uygun ve anlayışını yansıtan değişikliği meclisi gece gündüz çalıştırarak geçirmiştir. Bir çok milletvekili hangi maddeyi onaylamadığını bilemeden, uykulu gözler ile görevini yapmış ve liderine ne kadar sadık olduğunu göstermiştir.

Hükümet, yapmış olduğu değişikliği meydanlarda savunmak ile yükümlüdür. Çünkü kendi eseridir. Üçüncü dünyaya özgü olan durum burada ortaya çıkmaktadır, çünkü maddeler hakkında, fikirleri dahi sorulmayanlar, bilgisi olmayanlar, sadece duygusal (!) nedenlere dayalı olarak hükümetin bu oldu - bitti değişikliklerini savunur konuma gelmiştir. Hükümetin adam yerine dahi koyup sormadığı, değişikliklerine taraf olanlar, acaba kendilerine bu gerçeği sorma zahmetine katlanıyorlar mı?

12 Eylül, devam eden bir süreçtir. Henüz kurumları, yasaları uygulamaları yürürlüktedir. 12 Eylül ortamının yaratmış olduğu siyasi kültürel değişimden yararlananlar, bugün iktidardadır. Bugün iktidarda olanların o döneme anlayışa uygun şekilde değişikliği gündeme getirmesi ve sunması tıpkı beş generalin anayasayı onaylatmasına benzemektedir. O gün evet diyen taraflar ile bugün evet diyen taraflar aynıdır. Biçim olarak aynı olan taraflar, içerik olarak da aynılaşmaktadır. Çünkü anlamadıkları, fikirleri sorulmadıkları bir değişiklikte taraf olmak ile, hükümetin yedek gücü konumuna düşmüş ve hükümetin elde edeceği başarıdan nemalanmayı hedeflemektedirler. Alınacak evet başarısını kendi hanelerine yazdırmak için, fikirleri dahi sorulmadıkları bir değişiklikte gönüllü taraf olmuş konumdadırlar. Taraflılıklarına paye çıkarmak içinde olmayan şeylere anlamlar yükleyerek, var olan gerçeklik çarpıtılmakta ve duygulara seslenmeyi kolay yol olarak seçmişlerdir. 12 Eylül darbesini yapanlar kan gölünü bahane göstermişlerdir, bugün evet diyenler 12 Eylül idamlarını bahane olarak göstermektedirler. Biçim aynıdır, kullanılan yöntem aynıdır. Çünkü denenmişi ve sonucu belli olan yarışta, bilinçli olmayan çoğunluğun evet diyeceği kabul edilerek, sonucu belli olan bir yarışa girilmiştir.

Muhalefete olanlar ise, daha zoru seçmek zorunda kalmış ve hayır demenin neden gerekli olduğu bilince çıkarılmak ile yükümlüdür. Muhalefetin her görüşten ve kesimden olması doğaldır, çünkü kendilerine sorulmayan, görüşleri alınmayana karşı olmak bilinç ile yapılan bir tepkidir. Ben yaptım oldu anlayışına karşı dirençtir.

Hayırların çok çıkması ve referandumun gerekçesi olan maddeler ret edilmesi aslında o ülkenin demokrasisinin ne kadar geliştiğinin de göstergesi olacaktır. Evet gösterge değildir, toplumun bilinci hayır’da gizlidir. Hayır sözünün homojen olmaması kadar doğal bir şey yoktur ama evet homojendir.

Hiç yorum yok: