3 Ağustos 2010 Salı

Gazeteciler…

Gazeteciler…

Gazetecileri izliyorum, çalıştığı gazetenin politikasına uygun yorum yaparken görüyorum. Gazeteci o gazeteden ayrılıp başka gazeteye geçtiğinde, geçtiği gazetenin politikasına uygun tavır aldığına şahitlik yapmaktayım.

Gazeteci çalıştığı gazetenin rengini almak ile yükümlü müdür?

Gazetecileri izliyorum, liberalizm adına, o kadar fikirlerinde dönmeler yapılıyor ki, çıktığı ekranın izleyicisine göre de konuşuyor! Kendi fikri yok sanki, patronun bir sözcüsü gibi onun görüşlerine ihanet etmeden konuşuyor! Kendisince belki objektiflik adına ve ekmek kapısını koruyor olabilir ama gazetecinin kendisine ait hiç fikri olmaz mı?

Gündemin bu kadar sık değiştiği, zeminin çölde olduğu gibi kaygan olduğu yerde ayakta kalmak için belki kendilerince bir çözüm yolunun bu olduğunu bulmuşlardır. Patron ne derse doğru odur! Patronun gör dediğini gör! Peki, patrona kim nereyi görmesi gerektiğini ve doğrunun ne olduğunu söylüyor?

Gazeteciler, çalıştıkları kurumun görüşlerine uygun davranıyor ve sanki bir bütünün bir parçasıymış gibi, o görüşün vücuduna uygun kamuoyu önünde hareket ediyor, özel hayattaysa şikayetlerin bini bir parça konumda… İşten atılan arkadaşının arkasından bir iki göz damasını içine akıtıp, profesyonelliğin gereğini yapmaya devam ediyor, haber üretmeye devam!

Gazeteci, bant başında çalışan vasıfsız işçi konumuna mı gelmiş durumdadır, verilen görevini yerine getiren ve mesai saati bittiğinde gönül rahatlığı evine giden bir bant işçisi midir?

McDonalds şubelerinde çalışan aşçı gördünüz mü? McDonalds başardığını bugün gazeteler başarıyor! Vasıfsız gazeteciler ile gazete çıkarıyor!

Şikayet eden, gazete politikası dışında görüşü olan, onu gazetesinde dillendirdiğinde kendisini kapı önünde rahat şekilde bulabilir, çünkü yerini dolduracak binlerce aday kapı önünde bir yetkili ile görüşmek için torpil aramakla meşgul.

Gazetecilere bakıyorum, başbakanlıktan aldıkları kimlikleri kullanıyorlar ve bu kimliklerin ayrıcalık olduğunu düşünüyorlar. Bir ülkede gazeteciler devletten aldığı kimliği önemsiyorsa, orada bağımsız gazeteci yok demektir. Gözünü kapar vazifesini yapar!

Gazetecilere bakıyorum, çalıştığı gazetenin sesini seslendirirken…

Gazetecilere bakıyorum, editörlerin dediği haberin peşinde koşarken…

Gazetecilere bakıyorum, aylık bordolarının yüksekliği karşılığında ihale peşinde koşarken…

Gazetecilere bakıyorum, iktidarda olanın penceresinden, uçağından, otobüsünden ve yurtdışı gezilerinden yararlanırken görüyorum…

Gazeteciler bakıyorum, ellerindeki kimlikler ve maaşı aldıkları kurum gazete, TV veya başka bir medya olduğunu bilmezsem gazeteci demeye dilim varmıyor… Okumayan, okuduğunu tam anlayamayan, neye hizmet ettiğini sorgulamayan, verilen görev dışında haber olacak olanı görse dahi görmeyen bir profesyoneller topluluğun üyesi konumunda…

McDonalds’da çalışan, et kızartan, kasada sipariş alıp veren de profesyonel işçidir ve vasfı yoktur. Her an işten çıkabilir, her an işe başkası alınabilir, işten çıkıp ve girmesi kuruma ne zarar verir ne de yarar! Bir gazeteci işten atıldıktan sonra, o gazetede bir şey değişmiyor ise, orada sistem McDonalds’da olduğunu gibi olduğunu söylemiş olsam acaba çok mu abartmış oluyorum…

Hiç yorum yok: