17 Temmuz 2010 Cumartesi

Güneşi görmeyenler, üretmeye devam ediyor!

Güneşi görmeyenler, üretmeye devam ediyor!

Güneşin yeryüzünü yaktığı bugünlerde, hayatları boyunca güneş görmeden yaşayan ve ölenler olduğunu biliyor musunuz?

Bir lambanın ışığı altında hayata çığlık atarak merhaba diyenler, hayatları boyunca bir gün dahi güneşi görmeden, bu hayatan göç edenlerin varlığından haberiniz var mı? Yaşadıkları günler ve çalıştıkları dönemde hep karanlıkta olanların varlığından, ekmeklerini karanlıkta lamba ışığı altında kazanmaya çalışanların var olduğunu, hiç düşündünüz mü? Güneş günü görmeden ve güneşin ne olduğunu bilmeden yaşayan ve yok olanlar. Hiç hayatta bir imzası dahi olmayanlar, belki de her yerde onların imzası var ama bizler, güneşin ışıkları altında yaşayanlar, pek farkında değiliz.

Lamba ışığı altında hayata merhaba diyenler, yine lamba ışığı altında hayata veda ediyorlar.

Onların güneşi lambadır. Lambanın kimin tarafından bulunduğunu bile bilmezler. Onlar, ekmeklerini kazandıkları için, karınlarını doyurdukları için dua ederler, ‘yarabbi şükür!’ demeden kendilerini alamazlar. Karanlığın, lambanın ışığını bile ortadan kaldırdığı anlarda bile, onların içinde yanan güneş değildir, çünkü onlar güneşi bilmezler, görmediler.

Modern yaşam, modern yaşamın gerekli tüketim maddelerinin en ucuza üretildiği yerlerde, çoluk, çocuk, yaşlı, genç farkı olmadan, her kes, yetiştirmesi gereken bir sipariş vardır. Ve her geçen dakika paradır, tabi orada çalışanlar, emeklerinin karşılığını aldığını düşünenler için değildir. Kuyudan dünyaya bakan kurbağanın dünyası kadardır dünyaları, çünkü onlar daha geniş bir evren ve değişik mücadelelerin olduğunu bilmezler. Onlar, tasarruf lambaları altında üretmek ile yükümlüdürler. Onlar için ne oyun oynayacak ne de misafir ağırlayacak zamanları vardır. Çünkü yaşanan çağın hızlı temposuna, ekmek ile karınlarını doyurmak için katılmak, katlanmak zorundadırlar. Birileri için; zamanın para olduğu an, onlar için ekmek anlamına gelir. Ağır çalışamazlar, çünkü kendilerinin yerini alacak biri mutlaka kapıda bekliyordur. Günümüzde emek, kalifiye işçilerin yapacağı alan olmaktan çıkarılmıştır. Bu sayede maliyetler en aşağıya düşürülmüş ve zaman ile yarışılır hale getirilmiştir. Maliyet de emek yönünden tasarruf edenler, lambaların altında binlerce, milyonlarca insanın yaşadığını önemsemezler. Güneş görmeyen insanlar varmış, kim düşünür? Güneş altında onların yarattıklarını tüket gitsin! Hatta ne kadar çabuk tüketiliyor diyerek şikayet bile ederiz. Ucuza alırken, nasıl ucuz oluştuğunu ve hangi koşullarda olduğunu sorgulamayız. Tüketiriz, tükettikçe birilerini lambaların altında yaşamaya mahkum ederiz.

Hiç düşündünüz mü, bu durumun tavuk üretimi ile paralel olduğunu?

Tavuklarda lambaların altında yumurtadan çıkar, ana sıcaklığını görmeyen yumurtadaki cenin, yaşama lambanın altında merhaba der. İlk cıvıltıları, bulundukları kuluçka makinesini doldurur. Sonra onlar alınır, özel bir beslenme ile aylar ile olacak süre, günlere dönüştürülür. Yumurtalık ve kızartmalık olacakları onlar olmadan önce genleri ile oynayanlar karar vermiştir. Bu tavukların hiçbiri dünyayı göremez, onların dünyaları yaşadıkları kümeslerdir. Lambaların altında, ışıklar ile oynayarak yemek alışkanlıkları verilir. Onların, aylar sürmesi gereken büyüme süresi, günlere dönüştürülmüştür ve günlere dönüşen süreç para demektir. Çünkü en kısa zamanda mekandaki yerleri boşalacak, yenileri dolduracaktır. Mekan sorunu ortadan kalkacak ve hızlı bir tüketime girecektir. Tavukların hiçbir para kazanmaz, onlar için zaman para değildir. Onları büyüten ve pazarlayanlar için paradır. Tıpkı hiç güneş görmeyen insanlar gibi. Siz tükettiğiniz ve tadını alamadığınız ucuz tavukların güneş görmediğini düşündünüz mü?

Hayatlarında güneş görmeyenlerin olduğu bir topluluk olduğunu merak mı ediyorsunuz? Gidin uzaklara demeyeceğim, hemen yanı başınızda bir madene, bir kapalı çarşıya, bir alışveriş merkezine, orada güneş görmeden yaşayanları göreceksiniz. Yaşamlarını yer altında devam ettirenleri kitaplardan okuyordunuz, şimdi o yaşanların yanı başınızda olduğunu hiç düşündünüz mü? Onları görmüyoruz, göremiyoruz, çünkü bizler o insanları kendi dünyamızdan olduğunu dahi kabul etmiyoruz, onlar hizmet vermekle yükümlü sanki makineler gibi algılıyoruz, öyle davranıyoruz. Onları ilk fırsatta şikayet bile diyoruz.

Büyük şehirlerde tiner çeken çocukları hiç gördünüz mü? Onları oraya yaşamaya mahkum edenleri sorguladık mı? Onlardan nasıl kurtulacağımızı düşündük, onlar saldırdıkça, onarlın olduğu yerden korkarak geçtik, çünkü onlar bizden değildiler. Bizden olmayanların yaşamını merak etmeyiz! Vakit, paradır diye kafamıza bir şeyler işlenir ve her şeyi ama her şeyi tüketerek hızlı yaşarız…

Güneşi görmeyenler, üretmeye devam ediyor, bizlerde tüketmeye…

Hiç yorum yok: