25 Temmuz 2010 Pazar

Parkta bir heykele bakarken…

Parkta bir heykele bakarken…

Parklar heykeller ile güzelleştiriliyor, güzellik algısı içinde sonunda heykellerde girdi ve parkların içinde uygun yerlere heykeller de konmaya başlandı.

Parklar, şehirlerin vazgeçilmez nefes alma alanlarıdır. Topraktan beton yeryüzüne çıkarken, geldiğimiz doğada unutulmasın diye belki, belki de sadece estetik görünüm için parklar yaratıldı.

İzmir’de Uğur Mumcu Parkı’na gidenler at heykelleri ile karşılaşacaklardır. Atlar, bize bir çok şeyi anımsatır.

“O güzel insanlar o güzel atlara binip gittiler.”

Eskiden, çok eskiden değil, bundan elli yıl önce, şehirlerimizin yollarında bu kadar araç yoktu, atlar ve onların arabaları ile çok şey halledilirdi. Onlar ile ev taşınır, onlar ile kışlık odunlar, kömürler evlere getirilirdi. Onların olduğu sokaklar elbette kokardı, köyün kokusunu yansıtır gibiydi. Dostluklar vardı, bu kadar insanlar bir birine yabancı değildi. Sabahları elinde zili ile gelen sütçü ve onun süüüt diye bağırması çok kimsenin artık sadece anılarında kaldı. Bir çok kişi, bu satırları okurken, aaa geçen gün rengi bozulmuş Türk filminde seyrederken duydum demiş olabilir…

Hayatımızdan bir çok canlı yok olup gitti, bir zamanlar uğrunda cinayet işleneler, bugün kaçak kesimhanelerin müdavimi gibidir. Bugün geriye sadece yapay olarak yapılmış, yeşilliklerin içinde bronzdan heykelleri durmaktadır.

Heykellere baktım, orijinali gibi değildi, sanatçının yorumu üzerine düşmüş bronzun. Doğayı taklit etmemiş, yaratmış. Heykellerin yaratılmış halini çok severim, fakat yaşantımızdan tamamı ile çıkan atlarında orijinal boyutta bir heykelinde olmasını isterim, çünkü yeni kuşağa bakın bu bir zamanlar bizim vazgeçilmemizdi demek için!

Atlar, yaşantımızdan hepten yok oldular, geriye parklarda kalan suretleri, bronz şekline dönmüş halde yeşillikler içinde durmaktadırlar. Betonların arasında sadece kendisine yaşama hakkı tanıyan insan, yaşamından çıkardıklarının heykellerini parklara dikmeye devam ediyor… Bu heykeller arasında sadece atlar yok elbette, yaşamımızdan koparılan aydınların da heykelleri bulunmaktadır…

Yaşamımızdan kopardıklarımızın heykellerini parklara dikiyoruz, etrafına da betondan çay bahçesi. Betonun arasında yapay bir doğa yaratılıyor. Yapay doğa içinde ise, geçmişimize göndermeler bulunması beni mutlu ediyor, en azından okumayan yeni kuşak, bu parklar sayesinde ne amaçla kullandıklarını bilmeseler de böyle bir şeyin hayatımızın içinde geçtiğinin farkına varmalarına neden olabilir. Gerçi pek umudum yok ama olsun, dilek dilektir! Şimdiki kuşak kitap okuyacağına, çekilen filmine bakmayı daha doğru görüyor. O yüzden her kitabın filminin yapılmasını arzulamaktadırlar! Atları da kovboy filmlerindeki işlevleri ile biliyorlar! At çiftliklerine gidip, para karşılığı ata binerken, takındıkları tavırlara bir bakın, ne demek istediğimi anlarsınız!

Hiç yorum yok: