27 Temmuz 2010 Salı

Yaşayan şiddet!

Yaşayan şiddet!

Halk, kendisini güvenlik görevlisi yerine koyup, düşündüğü cezayı vermeye kalkarsa orada açık faşizm var demektir. Çünkü her birey artık güvenlik görevlisidir!

Bu açık faşizm durumu Almanya’da Hitler iktidarı döneminde; Yahudiler, Çingenler ve Alman olmayanlar üzerinde açıkça göstermiştir. Hitler halkı öyle bir şekilde örgütlemiştir ki, sıradan evde oturan vatandaş, güvenlik görevlisinin gözü olmuştur ve ilk fırsatta ihbar etme kültürünü benliğin her damarını işletmiştir. Bugün bile bu gelenek yaşam alanı bulmaktadır.

İnegöl, Dörtyol, Erzurum… daha da artacak gibi gözüken linç kültürünün yaşandığı iller. Güvenlik görevlisi yerine kendisi ceza vermeye yetkili görenler. Kürtlerin göç ettiği yerlerin hepsinde bu kültürün hayat bulması an meselesidir. Çünkü olayları veren TV kanalları, var olan yangına benzin döker gibi haber yapıyorlar ve bu haberlerin taraflı olduğunu söylemek gereksiz diye düşünüyorum. Türk medyası, Türk ırkının çıkarlarına göre haberi yapmayı Türkiye çıkarları olarak görmeyi doğal karşılar konumundadır ve bu durum; 12 Eylül’de basına biçilen rolün hala yaşıyor olduğunu göstermektedir.

Adını andığım linçlerin yaşandığı yerlerde ortak özellik bayrak! Bayrak asmayanların evleri, işyerleri talan edilmiş, yakılmış, camları kırılmıştır. Kendisini ülkenin sahibi olarak gören faşist grup, artık bir güruh değil, bilinçli milis konumundadır. Bilinçli şekilde hedef gördükleri yerlere saldırmışlardır, saldırdıkları yerlerin sahiplerine terk etmeleri yönünde tehditlerde bulunmuştur. Mağdur konumunda olan Kürtler, kendilerini savunmak için direniş yapmaları karşısında kolluk kuvvetleri, olayları yatıştırma adı altında onları tutuklamıştır. Mağdur, suçlu gibi algılanmaktadır, çünkü öyle bir yorum yaratılması için her türlü propaganda yapılmaktadır. Hitler döneminde yaşan sıradan bir Alman nasıl tepki veriyorsa, bugün aynı tavrı, adını andığımız yerlerde ki vatandaşında tepkisinde görebiliriz.

Sokakların gün geçtikçe gerildiğini daha önce ki bir yazımda belirtmiştim. O gerilimin patlama yapacağı ve domino taşı etkisi ile ülke insanlarının faşizm dönemi yaşanan kültürel atmosfer gibi benzerlikler taşıyacağını söylemek için falcı olmaya gerek yoktur. Kalabalığın arasına girin bir iki kişi ile konuşun, aynı mantığı taşıyan ve kendisinin çok haklı olduğunu söyleyen binlerce insan ile karşılaşırsınız. Et ile tırnak gibi ayrışmayız dedikleri Kürtleri; katil, ayrımcı, hain, arkadan bıçaklayan, uyuşturucu pazarlayan, çocuklarımızı zehirleyen… gibi sıfatlar ile anar hale geldik. En ufak bir çatışmayı fırsat bilenler, bu yapılan propagandaya uygun olarak tepki verir konumuna gelmiştir. Bugün yaşananlar kısa dönemde, uzun süredir uygulanan hükümetler programına uygundur ve yaşanan olaylar hükümetin bilgisi dahilinde, kontrollü olarak yapılmaktadır. Çünkü olaya müdahale eden güvenlik kuvvetleri, olayların büyümemesi için saldırgan olanları öperek kutlayıp, tamam çocuklar sizler görevinizi yaptınız dağılın diyebilmektedir. Olaya geç müdahale eden kaç güvenlik görevlisi hakkında bugüne kadar soruşturma açılmıştır? Eğer açılmadıysa, bu hükümetin bilgisi dahilinde olduğunu gösterir.

Son yaşananların benzerleri batı ilerlimizde daha önce yaşanmıştı. Hatta bir kasabada sabah akşam istiklal marşı belediye hoparlöründe çalınmış, kuranı kerim dinletilmiştir. Bu sayede, oraya göç etmek zorunda kalmış Kürtlere, nerede yaşandıkları anımsatılmıştır ve o anonstaki homojenliğe uyum sağlayın, PKK’yı kınayın, aranızda kendi dilinizi değil, bizim dilimizi konuşun diyerek gözdağı verilmiştir. Sadece gözdağı ile kalmamış, en ufak çelişkiyi bile linç ortamına dönüştürmüşlerdir. Arada Türk gibi yaşayanlarda tepkiden yeteri kadar nasibini almıştır. Onlar gibi olmakta önyargıyı ortadan kaldırmıyor. Önyargılar gün geçtikçe daha da keskin sınırlarını çiziyor.

Türkiye, 12 Eylül gününden beri bir politika ile idare edilmektedir, arada genel politikayı etkilemeyen değişiklikler yapılmış ve bu düzenlemeler, var olan sorunlara rötuş yapılmıştır. 12 Eylül, bütün kurumları ve hedefleri ile yaşamaya devam etmektedir. O gün alınan ekonomik kararlar, siyasi hedefler, sosyal değişimler, çatışmalar bugünde varlığını daha da ağırlaştırarak sürdürmektedir. 12 Eylül anlayışı biraz daha ileriye götürülmektedir ve halkı güvenlik görevlisi olarak hissetmesi ve tepkisini linç olarak göstermesine olanak sağlayacak ortamı yaratmıştır. Bugün yaşananlar, uzun zamandır uygulamaya konan politikaların sonucudur. Kontrollü olarak geliştirilen bu ortam, Trabzon’da, Malatya’da cinayetler ve planlamaları da geliştirmiş ve uygulamıştır. Kontrgerilla tüm kurum ve eylemleri ile hala varlığını korumakta ve kontrollü olarak toplumu sevk edebilmektedir.

Kontrgerillanın varlık sebebi olan düşman bugün vardır ve o düşman tam etkisizleştirene kadar eylemlerini geliştirecek ve keskinleştirecektir. 12 Eylül’ü yaratanlar, geliştirenler ve yaşamasına sebep olanlar kurumları ile birlikte varlıklarını bugünde koruduğunu yaşanan olaylar göstermektedir.

Hiç yorum yok: